karın agarin (Süm.):
agarin :"Maische",
"Mutterleib" aga3-ri2.n =agarinnu
"mold",[lies im du5-ri-na]) a-ga2-ri-in a-ga-ri
| agarin ga-ri2-na |
agarin-a, a-ga2-ri-in |. SUZE
agarin "Maische", "Mutterleib". Zettelkasten
agarinnu(m), garinnu “womb” or transf. “mother” [AGARIN4/5;
AMA.TUN]; ← Süm. agarrūtu → agru
agarin (Süm.). mutterleib – oğlan yatağı
(Fritz Hommel), Haus das kind. Anton Deimel. garın/ karın, rahim, döl yatağı
qarın : stomach, belly, womb,bpaunch,
abdominal bacon, paunch, Chuvash xıram belly, stomach.
qarındaş
balk. Same as qarnaş; arasında da cürür tergew and between the brothers the
account is conducted; the account friendship does not spoil.
qarın-gurun
interiors, giblets. HMHU
karın : ET. , Atü. karıncık, karındaş,
karnıyarık NETS
agarin: father; mother; womb. :
beer-wort; crucible, vat. àga-rí(-na).
ANSD
aĝarin wr. aĝarin4; aĝarin3;
aĝarin5; a-ĝa2-ri-in; aĝa3-ri2;
aĝarin; aĝarin2; aĝarinx(|AB×HA|); aĝarinx(|LAGAB×HAL|); a-ĝa2-ri-im "matrix,
mother-creator; beer mash, beer bread; crucible" Akad. agarinnu;
bappiru; ummu. TPSD.
ağa3-ri2(-na)
: rahim, döl yatağı, batın, alan, saha, oyuk Akad. agarinnum. SNAX
aĝarin
(AMA. dINANNA),
àga-rí(-n) mother . (creatress); (fertile) soil; mold, crucible; mixing basi. ESUG
karın
< Akad. agarinnum, garinnu,
karın < Süm. AGARİN(4/5). Bu kelime Sümerce, Akadca ve Türkçede benzer
seslere sahiptir. Şimşek. 2004
agarinnu mother. TASD
karın ‘insan ve hayvanlarda gövdenin
kaburga kenarlarından kasıklara kadar olan ön bölgesi’. 2. ‘döl yatağı, rahim’.
3. ‘mide’. 4. yer. ‘iç, gönüş, akıl’
Tkm. garın ‘mide, karın, göbek, döl yatağı, rahim’, TatK. karın, Bşk. karın, Nog. karın, zk. karın, KKlp. karın, Krg. karın, Özb. korin, Alt., Tel., Şor., Sag., Koy.,
Kaça., Küer. karın, Hak. xırın, Tuv. xırın, Tof. hırım, Yak. xarın, Çuv. xırân. Eski türkçeden başlayarak kullanılır.
Eski Kıpçakçada da karın olarak kullanılır. Kökünü bilmiyoruz. Németh’e göre Sümerce agarin ‘döl yatağı’ biçimiyle
birleştirilmesi yanlıştır. EREN
karın, -rnı 1.
İnsan ve hayvanlarda gövdenin kaburga kenarlarından kasıklara kadar olan ön
bölgesi. 2. Döl yatağı. 3. Bazı şeylerde şiş ve içi boş
bölüm: Geminin karnı. Şişenin karnı. 4. Mide. 5. mec. İç,
gönül, akıl, kafa. 6. mec. Ahlaki açıdan kabul edilemeyen
şeyleri kabullenme. 7. fiz. Gelen ve yansımış dalgaların girişimiyle
oluşan duraklı dalgalarda en büyük genlikte titreşen noktalar. Türkçe Sözlük
karın ‘insan ve hayvanlarda gövdenin
kaburga kenarlarından kasıklara kadar olan ön bölge’ ET, OT, karın (DLT)
ğarın (Az., Trk.)
karın
(Bşk., Kzk., Krg., TatK.)
kárin (Özb.)
kerin
(Uyg.)
xırın (Soy.)
xarın (Yak.).
TUGÜ
aĝarin wr. aĝarin4; aĝarin3; aĝarin5; a-ĝa2-ri-in; aĝa3ri2; aĝarin; aĝarin2;aĝarinx(|AB×HA|); aĝarinx(|LAGAB×HAL|); a-ĝa2-ri-im "matrix,
mother-creator; beer mash, beer bread; crucible" Akad . agarinnu;
bappiru; ummu. TPSD
kart2 ▼ <1680 artiya="" br="" nbsp="">
▽ 1533 χartiiskambil kâğıdı
▽ 1876 karta dikdörtgen kesilmiş karton parçası ~ Fr. carte, pafta, harita ~ İt. carta kâğıt << Lat. charta ~ Eyun. χártēs χάρτης kesilmiş papirüs tabakası~? Mıs. 1680>
▽ 1876 karta dikdörtgen kesilmiş karton parçası ~ Fr. carte, pafta, harita ~ İt. carta kâğıt << Lat. charta ~ Eyun. χártēs χάρτης kesilmiş papirüs tabakası~? Mıs.
● 16.
yy'dan önce Yunancadan Türkçeye alınmış olan sözcük, daha sonra Fransızca
etkisiyle telaffuz değişimine uğramış görünmektedir.
Karş. Yun χάρτι, çoğ. χαρτιά .
▼ Eyun. χártēs: alakart, çarter, ekarte, harita, ıskarta, kart2, kartel, kartograf, karton, kartonpiyer, kartoteks,kartpostal, kartuş, kartvizit, kırtasiye, pankart. NETS
Eski Mısırcadan geçmiştir.
kart (I) sf. Gençliği ve
körpeliği kalmamış, körpe karşıtı.
Türkçe Sözlük
kart Fr. carte a. 1. Düzgün
kesilmiş ince karton parçası. 2. Bir kimsenin kimliğini gösteren, kutlamalarda
veya kendini tanıtmada kullanılan, çoğunlukla beyaz, küçük, ince karton
parçası, kartvizit. 3. Kartpostal. 4. Bazı yerlere girmek veya bazı şeylerden
yararlanmak için verilen, kimliği belirten belge: Basın kartı. 5.
Oyun kâğıdı. 6. Fotoğrafçılıkta 9x12 santimetre boyutlarındaki resim. 7.
Telefonlara takılan, iletişimi sağlamak için gerekli bilgilerin yüklendiği
parçacık. 8. Genellikle parasal işlemlerde çok amaçlı olarak kullanılan
manyetik özelliği olan plastik nesne.
Türkçe Sözlük
kart ‘yaşlı, eski’. ET. Kart. TUGÜ
karye~ Ar. ḳarya ͭ قرية #ḳry köy = Aram . ḳəryā/ḳərīytā קריא/קריתא köy,
kent = Fen. ḳrt
● Modern İbranice ḳiryat kent, yerleşim
Aramiceden türetilmiştir. Tunus'ta bulunan Kartaca kentinin
adı Fen. ḳart ḥadast ("yeni
kent") adından gelir. NETS
kadim ~ Ar. ḳadīm قديم #ḳdm eski ~ Fen. *ḳadmōn eski, kadim < Fen. ḳdm ön,
önce, önde olma. NETS
kase < Fa. kase < Akad. kasu(m), kase, bardak, fincan,
kadeh, çukur kao < Süm. DUGGU.ZI
yağ veya şarap için kullanılan bir kap > EMıs. ke bir madeni vazo, Kopt. kafi
testi, sürahi, sepet, Yun. kois kase, bardak. Şimşek.2004
kasu goblet, cup Süm. GU.Zİ.
TASD
kase ~ Fa. kās/kāse كاس/كاسه çanak, tas, büyük ve yassı
bardak ~ Aram. kāsā כסא =Akad. kāsu.~ Sümer kasu. NETS
kase. KU.ZI / gu2-zi. ka-a-su. kasum. Kadeh, tas, kase,
kupa, çanak, leğen. SNAX
kâse Far. k¥se
a. (kâ:se) Cam,
çini, toprak vb.nden yapılmış derince çanak. Türkçe Sözlük
kase < Fa. kāse < Akad. kāsu(m),
kase, bardak, fincan, kadeh, çukur kap < Süm. DUG.GU.ZI yağ veya şarap için kullanılan
bir kap > Emıs. kć bir madeni
vazo, Kopt. kaji testi, sürahi, sepet, Yun.
kois, kase, bardak. ŞİMŞEK. 2007
katran
< Ar. qatrān / qitrān zift Aram. qitrān
< Akad. qatrān katran ağacı,
(sedir) reçinesi? Akad. qatāru
tütmek, duman çıkarmak, duman, tütsü, tütsüleme, dumanla kararmak,
siyahlaştırmak, karalaştırmak, Akad. < qatru,
qutru, qatāru, qatrānu, <
Yun. kedron, EYun. kedros katran ağacı, sedir < İbr/Aram
#qtr duman tütmek, tütsülemek <
Akad. qatrānu, İbr. ittran, Syr. ettrana, Lat. cedrus, Fr.
cedre, İng. cedar sedir ağacı, Bul katran,
Hun. katrany, Fa. qattran, Rom. catran, İsp. alquitran. Şimşek
katran
sıvı yağ kıvamında,
kara renkte, is kokulu, suda erimeyen bir madde < Ar. qatrān ‘teer’. Farsçada da qatrān
‘liquid pitch, tar, the juice of the pine’ olarak kullanılır. Arapçadan
İtalyancaya geçmiştir (catrame).
Balkan dillerinde de Türkçe bir alıntı olarak kullanılır. Blg. Srp. katran vb. Balkan dilleri yoluyla
Macarcaya da geçmiştir (katrany). EREN
katran Ar. ḳaṭrān/ḳiṭrān قطران #ḳṭr çam veya başka ağaçların reçinesi,
sakız, zift (= Aram. ḳiṭrān קטרן a.a. ) < Ar/Aram.
Yun. kédron κέδρον Akdeniz'in
yüksek dağlarında yetişen çam cinsinden bir ağaç, sedir ağacı << EYun. kédros κέδρος.
NETS
kavim < Ar. qavm bir yerde yerleşik olan halk, ulus, kavim < Akad. qā’um, gāwum havim, halk, Fen. gw
halk, toplum, İbr. gōy halk. Şimşek
kavim Ar. ḳawm قوم #ḳwm/ḳym bir yerde yerleşik olan halk,
ulus, kavim. NETS
kavurmak ET. kagurmak, yakmak, kızartmak, Yun kao, kaio yakmak, ilgili
Akadca kelimeler; kawum, kamu yanmak, qadum, qadu, qadi tutuşturmak, qalu kızartmak, yakmak, yanmak, qamu
yakmak, kabābu, gabābu yakmak, ateşe vermek, yanmak. Şimşek
kavurmak ETü kagur-. NETS
kaz-mak har (Süm.);
kazmak. dig, dig quickly. STDT
har-ra : kazmak, oymak. Akad. hararum. SNAX
hararu to dig (with a hoe), to groove. TASD
harra wr. har-ra "dug?"
Akad. harāru. TPSD
kaz-mak << ATü *kaŕ-
● ETü kazı- ve kaşı- fiilleri
eş anlamlı varyantlarıdır. Karş. Moğ. karu- (kazımak, sıyırmak, rendelemek). NETS
kazmak, -ar . 1. Herhangi bir araçla
toprağı açmak, oymak. 2. Bu yolla çukur, kuyu, yol vb. Oluşturmak. 3. Hakketmek. Türkçe Sözlük
ḫarāru (1) 1) to dig , to
hollow out , to root about , to dig over (a field) ; 2) (by extension) : to
make incisions in (something) ; (stative) : is hollow ; D) : is hollowed out /
excavated ;
ḫarāru (2) :
frogs, humans ? : to croak ;
ḫarāru * , ḫarāṣu , ḫarû . to dig
ḫarāru +.
gnarl ;
ḫarāru : to dig , to hollow out ;
AKDI
kaz- ‘herhangi bir araçla toprağı açmak,
oymak’ = ET., OT. Kaz.-(DLT)
ğaz , ğaza, ğazğıç, kazma Trkm.)
karım ‘hendek,
oyuk, delik, mezar’ (KKlp.), ğarım (Trkm.),
Moğ; karu, Mançu; karka, Kore; kalk. Alt ; karu. TUGÜ
kebap ~ Ar. kabāb كباب #kbb kızartma,
kızartılmışet ~ Aram. kbabā כבבא= Akad. kabābu kızartmak,
yakmak ) NETS
kebap, -bı Ar.
keb¥b 1. Doğrudan doğruya ateşte veya kap içinde susuz olarak pişirilmiş
et. 2. Kızartma, çevirme veya kavurma yoluyla hazırlanan her türlü
yiyecek: Kestane kebabı. Patlıcan kebabı. 3. sf. Kavrulmuş,
kızarmış: Kebap mısır. 4. sf. mec. Yanmış, yanık. Türkçe Sözlük
kababu: to burn, scorch to char wood
kubbubu to set fire to,
to burn, to char. TASD
kabābu (vb. a/u ; ) G. to burn (intr.) D. to burn (tr.).
kababu II, gabdbu
"to burn"
of fire, wood; (submit
lamb to extispicy)? "burn, scorch" wood; "burn" AKDI
kebap/b < Ar. kebāb < # kbb < Aram. kbaba kızartma, kızartılmış et < Akad. kabābu qabābu yakmak, ateşe vermek, kızartmak, yanmak). ŞİMŞEK
şiş kebabi, külbastı, kızartma. — Spiessbraten,
Rostbraten. ÇAOS
kefaret ~ Ar. kafāra ͭ كفارة #kfr suçunu örtme,
suç veya günaha karşılık bedel ödeme < Ar. kafara كفر örttü,
kararttı= Aram. kpārā כפרא örtme, suçu veya bir yükümlülüğü
ortadan kaldırmak için ödenenbedel = Akad. kapāru silme→ küfür . NETS
kefaret Ar. keff¥ret a.
(kefa:ret) din b. 1. Bir günahı Tanrı'ya bağışlatmak umuduyla verilen
sadaka veya tutulan oruç. 2. Diyet (I). Türkçe
Sözlük
kapāru , elālu (D) : to cleanse , to purify
kapāru : to wipe , to cleanse , to polish ,
to purify ; to smear , to coat with (D) to wipe clean (cultically)
kapāru : G. to smear N. to be smeared. AKDI
kelek2 ~ Ar. kalak كلك Dicle nehrine özgü
sal ~ Akad. .kalakku üstüne oturulan şey,
sandalye, taht, sal. NETS
kelek : bir nevi sal, büyük sularda merbuten taşınılan direk. —
Eine Art Floss, Mast im grossen Wasser. ÇAOS
kelek Kelek, sal. Kayık. Türkçe Sözlük
kalakku.
Raft (kelek). TASD
kelek
‘ırmaklarda işleyen ve şişirilmiş tulumlar üzerine kurulan bir çeşit
sal’ < Far. kalak ‘a kind of
floaat for passing rivers, constructed of bundles of reeds and the like, and a
number of inflated skins’. Eski Türkçede keleğe tar adı verilir. Orta Türkçede tār olarak geçer. EREN
kelek
Dicle nehrine özgü sal
< Ar. kalak, Fa. kelek, kalak ırmaklarda işleyen ve
şişirilmiş tulumlar üzerine kurulan bir çeşit sal (Eren 228) < ? < Akad. kalakku bir çeşit kutu, sal. ŞİMŞEK
keme ~ Ar. kamˀa ͭ كمءة toprak altında yetişen bir tür
mantar, trüf = Akad. kamˀatum keme. NETS
keme 1. Patatese benzeyen bir çeşit mantar. 2. Yerelması. 3.
İlkbaharda yetişen bir çeşit ot. Türkçe
Sözlük
keme domalan, yermantarı < Akad kam’atu domalan, yer mantarı. Şimşek
kam’atu
: yer mantarı. Truffle. TASD
keme
1 ‘büyük sıçan’
Ağızlarda geme olarak da geçer. Kökenini bilmiyoruz
keme
2 ‘baharda yetişen, patatese benzer bir çeşit mantar, yer mantarı, domaları’
< Ar. kam’a. EREN
keme ‘büyük fare’ < ? OT. Kem-ür-mek+-ge. TUGÜ
geme/keme “büyük fare” < ?? (s. 126).
Eren, ağızlarda geme
olarak geçen
kelimenin
kökenini bilmediğini ifade eder (TES 229). Kelime, Rabgûzî’nin
Kısasü’l-
Enbiyâ’sında keme
sıçkan
“fare” biçiminde bulunmaktadır (Ata 1997-II: 326).
Tietze’nin belirsiz bıraktığı bu kelime Tü. *kem- “kemirmek” (EDPT 721b) fiilinden
-e+
ile türetilmiştir (kem-e+ > gem-e+; krş. kem-ir-
“sert bir şeyi dişleriyle azar azar
koparmak” TS 1133). ANDREAS
TIETZE, TARİHİ VE ETİMOLOJİK TÜRKİYE
TÜRKÇESİ LUGATI
(CİLT
2, F-J, WIEN 2009)’NA KATKILAR Galip GÜNER*
kendir, kentir < Ar. Kenevir bitkisi < EYun.
kanistron, hasır sepet < EYun. kanna
kamış, saz. < Aram. qanyā < Akad. qanû < Süm. Gİ kamış, bambu, bir uzunluk ölçüsü >?> İbr. qānu kamış, hasır. Eyun. kānnabis, Lat. canna, canistrum, İtal. canestro sepet, canna kamış,. kanasta, keten. Şimşek.2004
MÖ.
II. Binyılda muhtemelen Semitik dillerden başlıca Hint-Avrupa dillerine geçem kanab kökünden alındığı anlaşılmaktadır.
Şimşek
qanu reed, fragrant reed. TASD
kendir ‘kenevir’
Nog.
kendir. Blk. kendir. KKlp. kendir.
Kara Kalpaklar kenep adını da
kullanırlar.- Krg. kendir. Kzk. kendir. TatK. kinder. Tatarlar kindere basa adını da verirler. Bşk. kinder.- Alt., Tel., Şor. kendir. Tuv. xendir. Çuv. kāntar. Uygurcada kendir olarak
geçer. Daha sonraki kaynaklarda da kendir biçimi kullanılır. Kökenini
bilmiyoruz. Latince cannabis,
Fransızca chanvre. Almanca hanf,
İngilizce hemp, eski Slavca konoplja
gibi adlarla kandir arasındaki bağ özel olarak tartışmaya açıktır. F.P.Filin’e
göre kendir Avrupa’ya güneydoğudan, Hazar ve Güney Ural steplerinden
gelmiştir. Slavlara büyük bir olasılıkla
İskit topraklarından geçmiştir. Doerfer’e göre,
kendir köken bakımından Türkçe bir söz
olamaz. Doerfer’in , Gombocz’un yazısını görmediği göze çarpıyor. Türkçe
kenevir ile kendir arasındaki benzerlik gözardı edilemez. Macarca kender biçimi eski bir Türk
diyalektinden alınmıştır. EREN
kendir
kéntir kenevir bitkisi
~? Sans. gāndhāra गान्धार 1. Hindistan'da bir ülke, bugün
Afganistan'da Kandahar bölgesi, 2.
kenevir bitkisinin uçları< Sans. gandh- गन्ध् sivri, diken, batmak. NETS
kendir 1. Urgan, ip. 2. kendürük. Deriden, çadır bezinden yapılan
ve hamur tahtasının altına serilen yaygı, sofra örtüsü. Türkçe Sözlük
kendir ‘kenevir’ =ET. (Uyg.) kentir. An. Ağl: kendir ‘1.urgan, ip;
2. Yaygı; 3. Minder
Kender=çuval. Zaza. kendır ‘urgan, kendir’. TUGÜ
kendir : keten, kinab, benc. — Bindfaden, Flachs. kendirlik : keten ve kendir ekilen yer. —
Platz zum Hanfbau.
ketun : keten, kendir. — Lein, Rock von Baumwollenzeug Z. ÇAOS
kenevir
a. bit.
b. Kendirgillerden, sapındaki liflerden halat, çuval vb. kaba örgüler
yapılan, iki evcikli bir bitki, kendir (Cannabis sativa). Türkçe Sözlük
kenevir < Yun. kannavi < Eyun. kannabis,
kenevir, keten > Lat. cannabis,
İtal. canapa, İng. hemp, Alm. hanf,
Fa. keneb, Ar. qınnep, Rus. konoplya,
ET. kendir (kenevir). Eyun. kanistron; hasır sepet < kana ;
hasır < Eyun. kanna; kamış, saz
< Aram. qanya < Akad. qanu
< Süm. Gİ kamış, bambu benzeri
şey > İbr. qanu kamış, hasır,
Eyun. kannabis, Lat. canna, Lat. canistrum, İtal. canestro
sepet, İtal. canna kamış. Şimşek. 2007
kenevir Yun. kanavúri κανναβούρι kenevir tohumu < Yun. kanávi καννάβι kenevir
bitkisi, cannabis sativa << EYun. Kánnabis. NETS
kervan
kervan Far. k¥rb¥n
esk. 1. Uzak yerlere yolcu ve ticaret eşyası taşıyan yük hayvanı katarı.
2. mec. Toplu olarak birbiri ardınca gelen şeyler. (< Far. kar+bân)
kervan Türkçe Sözlük
kervan Far. k¥rb¥n Uzak yerlere yolcu ve ticaret
eşyası taşıyan yük hayvanı katarı: BTSÖ
kervan
‘deve, katır gibi yük
hayvanı katarı’ – Tkm. kervan. Nog. kervan, Krg. kerben, Kzk. kerven,
Özb. karvon < Far. kārvān < kārbān ‘kervan’. – Uluslararası bir sözcük
olarak Avrupa dillerine de geçer. İng. caravan,
Alm. karawane, İsp. caravane, Fr. caravane, İtal. carovana. EREN
kese ~ Fa .
kīse كيسه büzük, torba, özellikle paratorbası << OFa .*kīsak = Aram. kīsā כיסא = Akad. kīsu
● Ar .
kīs muhtemelen Aramcadan alınmıştır. Erm. k'sak քսակ Orta Farsçadan alınmıştır. NETS
kese. kisum. kuşni3-na4. cüzdan, kese, torba, tuluk, deri
para kesesi, para çantası. SNAX
kese Far. k³se 1.
Cepte taşınan, içine para, tütün vb. konulan, kumaştan veya örgüden küçük
torba. 2. sf. Bu küçük torba
miktarında olan: Üç kese tütün. 3. Bazı şeylerin üzerine geçirilen,
kumaştan çanta biçiminde kap: Kur'an kesesi. 4. Yıkanırken kir
çıkartmak için ele geçirilen, vücudu ovmaya yarayan, bürümcükten, cep biçiminde
bez. 5. mec. Bir kimsenin mal varlığı. 6. Anat. Organizmanın
bazı boşlukları. 7. Bit. B. Su bitkilerinde içi hava ile dolu olan ve
bitkinin suda yüzer durumda kalmasını sağlayan şişkinlik. 8. Tar. Beş
yüz kuruşluk para birimi. Türkçe Sözlük
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder