Antakya Antiokhos adından Antiokheia (Antiokhos ili). Antakya
ili İ.Ö. 307 dolaylarında, İskender’in ölümünden sonra bu yöreye egemen olan
bir komutanın buyruğu üzerine, şimdiki yerinden birkaç km. uzakta kurulmuştur. İZEY
Antakya Antaqiyya, Antioxeía [ Yun "Antiokhos
yeri" ], Hatay (idari
bölge).
Büyük İskender'in ardıllarından I. Selevkos Nikator'un
babası onuruna MÖ 300'de adlandırılmıştır. Kentin Türkçe adı Arapçadan
uyarlanmıştur; Yunancadan direkt alıntıda *Endügü veya *Endek beklenirdi.*
Hatay adı, Geç Hitit döneminde bu bölge için kullanılan Hattena adından esinlenerek Atatürk tarafından üretilmiştir. NETS
ANTALYA Anadolu dillerinden, Bergama kralı II. Attalos (İ.Ö.2.yy) adından. İli
kuranın adına oranla Attleia /Attalos ili), sonra halk ağzında Antalya biçimine
girdi. İZEY
Antalya Adalya/Atalya, , Attaleía [ Yun "Attalos
(öz.) yeri" ]. Bergama kralı II.
Attalos (MÖ 160-138) tarafından kent statüsü verilmiş ve adlandırılmıştır. NETS
ara <
a-ra
(Süm.);
ara, geçit, Akad. alaktum.
ara : iç. için. orta. arasında. DLDS
a-ra, a-ra2,
a-ri-a
"Gang, Weg, Betragen". SUZE
ara: ara, arasında. DVLT
a-ra2 : yol, giriş, geçit, kervan. Akad. alaktum. SNAX
alaktu road, way, course, passage. A.RA.
alaktu
gait, behavior, customary
ways, activities, experiences, road, way, course, passage, advance, movement,
traffic, caravan, from Akkad. alkatu.
TASD
ara; ETü. ara iki şeyin ortasında,
ETü. ara iki şeyin ortasında. NETS
ara : orta, meyan, hengyam, esna, mabeyn.
— Mitte, Zwischenraum, Zeitraum, zwischen. | araliğ : aralı, aralanmış, vasita,
fasla, meyane, musafe, dar yol; ara mânâsında dahi mustâmel dir. —
Zwischenzeit, Vermittelung, Entfernung; enger Weg. ÇAOS
ara. gang. Adam Falkenstein. Geçit, giriş,
yol. A:ra iki şeyin arası, geçit. ara=orta (Orh.), art=geçit (es. T.) /Gerey
ara wr. a-ra2 "times
(with numbers); ways; way; omen; step (math.)". TPSD
ara tr. Orta, orta yer, iki nesnenin
ortasındaki boş yeri . İZEY
ara ‘açıklık, aralık, boşluk, mesafe’.
ara ‘sınır’ (Bşk., TatK.)
çekara (Özb.)
şekara (Kzk.)
çegrü (Uyg.)
araçü;k (Trkm.)
ara (Trkm.)
aran (Yak.)
haara (Hlç.). TUGÜ
alaktu [A.RÁ:] (pl. alkakātu):
1) the gait of a man, an animal ; 2) the route , the journey of
gods, people ; alaktu parāsu : to break / interrupt someone's
course ; 3) the course of stars, water, illness, fire, wind (?) ... ,
the path of the wind ? ; 4) : way of life , lifestyle ,
behaviour / behavior ; alaktu še ' u(m) : to look after someone ; 5)
trip, journey ; business trip, caravan ; 2) behavior
AKDI
ara
a. 1.
İki şeyi birbirinden ayıran uzaklık, açıklık, aralık, boşluk, mesafe. 2. İki
olguyu, iki olayı birbirinden ayıran zaman, fasıla. 3. Kişilerin veya
toplulukların birbirine karşı olan durumu veya ilgisi 4. İç 5. sin. ve tiy. Bir
oyunda, bir filmde izleme sırasında dinlenmek üzere verilen kısa süre, antrakt.
6. Toplu jimnastik dizilmelerinde, sıradakilerin birbirlerinden yanlamasına
olan uzaklıkları. 7. Spor karşılaşmalarında oyuncuların dinlenmek ve
taktik almak için kullandıkları süre. Türkçe
Sözlük
ĝištir ḫa-šu-ur2 ba-da-an sag3 ara2 kalam-ma ba-e-suḫ3. ETCSL C.2.4.1.1-10
du-ri2-še3 me-teš2 am3-i-i-ne a-ra2 ni2-ĝal2-la-ni-im. ETCSL C.2.2.4-322
a-ra2 ak-a-zu niĝ2 gal-gal-am3 diĝir nu-me-da-sa2. ETCSL C.2.5.6.4-7
Arap < Ar. arab < Akad. Arabu, Aribu, Arubu (Koçak, 1977, s.26). ŞİMŞEK
Arab, Arap Akad. aribu
(göçebe, konar-göçer, yörük) den arebu/ arab. İZEY
arka
a-ba/ a-ga/ aga : arkatum. Arka,geri, arka taraf.
SNAX
a-ga "Rückseite". Akad. arkatu.
a-ga, aga(3) "Hinterseite/kopf". SUZE
arka taraf, arka yüz, geri, sırt warkatum, arkatum, eğer, a-ga. SNAX
arkasına: aga…ak-še3.
SNAX
arkasında: aga…ak-a. SNAX
a-ga...gur: to turn back ('back' + 'to
return'). ANSD
arka ارقا arka, sırt. . DVLT
a-ga, a-ba back, rear (of a building),
hind quarters; after; cf. a-ga-ni-šè
after him. a-ga: back, backside; after; back room . ESUG
arka, arki, arku :
warka: arkadan,
sonra, onu takiben. Akadca-Türkçe
Sözlük. M.Tosun. K. Yalvaç
warki: arkadan. SNAX
arkatu
rear side, rear area,
back-side. TASD
ard (art) : sırt, zahr, puşt, arka, taht. —
Rücken, Stütze, das Unten. | ardlaşmak : ard, arda, ata binmek, yol gitmek. —
Sich auf den Rücken eines Thieres oder Pferdes setzen, reiten. ÇAOS
art / arka Tr. arka, sırt, dağ geçidi, sarp yer,
yokuş, dik bayır. Eski Türk
sözlüklerinde bulunmasına karşılık arka sözcüğü başka dillerde de benzerlik
gösteriyor. As. arkatu arka, sırt,
Lat. terga arka, sırt, Gr. rakhis. İZEY
arka : arka, sırt ET., arka (DLT).
Trkm. art, dağ geçidi
Az. ard
Hal. hārt, hāga ‘arka’
Kürt. arxası ‘arkası’. TUGÜ
a-ga, aga
: arka. Akad. arkatum. SNAX
aga wr. a-ga; a-ba "rear; a building or a
part of a building" Akad. arkatu. TPSD
arka tr. Sırt, gövdenin arkası. Asur. arkatu
(arka, sırt), Lat. terga (arka,
sırt), Gr. rakhis (arka, sırt), Alm. rückken (arka, sırt). İZEY
aga [REAR] (62x: Old Akkadian, Lagash II,
Ur III, Old Babylonian) wr. a-ga; a-ba "rear; a building or a part of a building"
Akad. arkatu . SSED
arka
: ET. bir şeyin art
tarafı, geri.NETS
ằra back, behind: Tung. *arka-; Mong.
*aru; Turk. *ărka; Jpn. *àtuà.
PTung.
*arka-n back (спина): Evk. arkan; Evn. arqn; Neg. ajkan;
Ork.
atta(n); Orch. akka(n); Ud. aka(n); Sol. arka.
◊
ТМС 1, 51.
PMong.
*aru back, behind, North (спина, задняя сторона, север):
MMong.
aru (HY 11, SH 9), aradan ‘behind’, ārudur ‘to the back’ (MA
104,
106); WMong. aru (L 54), aru-ki; Kh. ar; Bur. ara; Kalm. arə, ārə, arkə;
Ord.
aru ‘back, east’; Dag. ar (Тод. Даг. 121), arkən (MGCD); S.-Yugh. ār.
◊
KW 12, 14, 21, MGCD 114.
PTurk.
*ărka back (спина, задняя сторона): OTurk. arqa (Orkh.,
OUygh.);
Karakh. arqa (MK, KB); Tur. arka; Gag. arqa; Az. arxa; Turkm.
arqa;
Sal. arχa, arGa (ССЯ 292, 293); Khal. arqа (arxa < Az.); MTurk. arqa
(Sangl.);
Uzb. ɔrqa; Uygh. a(r)qa; Krm. arqa, arxa; Tat. arqa; Bashk. arqa;
Kirgh.
arqa; Kaz. arqa; KBalk. arqa; KKalp. arqa; Kum. arqa 1; Nogh. arqa;
SUygh.
arqa, harqa; Khak. arɣa; Shr. arɣa; Oyr. arqa; Tv. a’rɣa ‘mountain
forest’;
Chuv. orɣa-lъx ‘saddle strips’; Yak. arɣā, arɣa-s; Dolg. arga-lā- ‘to
turn
one’s back towards smb.’.
◊
EDT 200-201, 215, VEWT 26-27, ЭСТЯ 1, 174-175, 179-180, Лексика 267-268, Федо-
тов
2, 288, Stachowski 36.
PJpn.
*àtuà behind, trace (задняя сторона, след): OJpn. atwo; MJpn.
ato;
Tok. ato; Kyo. ato; Kag. ato. ‖ EAS 139, KW 12, Poppe 78, Колесникова 1972a,
84-87, Дыбо 305,
Лексика
268, TMN 2, 29-30, Doerfer MT 46. PT *arka and PTM *arka go
back
to a dative-locative formation *ara-k῾a. EDAL
arca = Dos, Derrière. Cf. assyrien
arkatu = suite, arrière; hébreu
=
id.; grec
=
dos. Bedros Keresteciyan
arkatu EGIR : , A.GA :
backside
; du. warkatā : buttocks ; rear side, part ; estate, legacy ;
arrears, debt ; warkata parāsu to examine the facts
Variants
: arkatu, urkatu. AKDI
arka
1.
Bir şeyin temel tutulan yüzünün tam ters yanı, ön karşıtı. 2. Bir
şeyin sırt durumunda olan yüzeyi. 3. Geri kalan bölüm. Yazının
arkası. 4. Art, peş. 5. Otururken sırtın dayandığı yer. 6. İnsanın vücudu,
bedeni. 7. sf. Arkada olan, arkada bulunan.
8. mec. Kayıran, destekleyen. 9. mec. Geçmiş, geride kalmış
zaman. Türkçe Sözlük
aga (Süm.) Arka :
Rückseite, hinter(Arno. Poebel .Grundzuege der Sümerischen Gramatik
,29),(Friedrich Delitsch. 1.,110)
gud-gin7 a-ga gur-ra nu-e-zu. ETCSL c.6.1.05-13
a-ga balaĝ-a bi gud gu3bi gud gu3 nun di.ETCSL c.2.1.7-773
a-ga e2-gal-la2-ka inim si sa2 IM-bi en-na.ETCSL c.4.07.7-69
arz, yer, e.ri.du: (Süm.); dünya
e.ri.du: çok uzaktaki ev. eridu
Alm.
erde,
Eski Alm.; Erda, İzlanda; Jördh, Danca; Jord., Orta ing. erthe,
Got dili. airtha, Aram. ereds, veya aratha, Kürt. erd
veya ertz,
İbr. eretz,
İng. earth. Sitchin.
Arz : ~ Ar. arḍ أرض [#arḍ] yer, yeryüzü, ülke, toprak. Karş. İbr. ereṣ .
Yeni İbranice eretz: ülke. NETS
yer 735 [ETü] yér yeryüzü, dünya
1070 [ETü] yér 1. dünya, 2. (Oğuzlarda) oturulan yer, diyar, yurt
<1400 br="" ik="" nbsp="" rl="" sabit="" y="" yerle=""> <1400 br="" edinmek="" mek="" nbsp="" yer="" yerle="" yerlen-=""> 1942 [YTü] yerel mevzii, lokal
1979 [YTü] yerleşke kampüs << ATü 1400>1400>
1070 [ETü] yér 1. dünya, 2. (Oğuzlarda) oturulan yer, diyar, yurt
<1400 br="" ik="" nbsp="" rl="" sabit="" y="" yerle=""> <1400 br="" edinmek="" mek="" nbsp="" yer="" yerle="" yerlen-=""> 1942 [YTü] yerel mevzii, lokal
1979 [YTü] yerleşke kampüs << ATü
● İlk anlamı
"yeryüzü, toprak" (gök karşıtı) iken, BTü "yurt, barınılan
yer", TTü "mevzi, locus" anlamları belirir. NETS
arz
. eşgar.erşetim. SNAX
arazi < Akad. erşetu,
arşatu yeryüzü, arz, ülke. Şimşek
eri-du8 syll. für # eridu.gkieri-du10.g syll. für # eridu.gki. SUZE
arz arz
arz Ar. yeryüzü, toprak. İZEY
yer bir şeyin, bir kimsenin kapladığı boşluk,
mahal, mekan, ayakla basılan taban, yaşanılan, oturulan şehir, kasaba,
mahalle,
ülke,bölge, bir şeye bir işe ayrılmış bölüm,alan, üzerine yapı kurmaya veya
ekime elverişli toprak parçası, toprak. Tkm. Yer, TatK. Yir, cir, Nog. Yer,
Kzk. Jer, Krg. Cer, Alt., Tel. yer, çer, Hal. yer, Tuv. Çer, Yak. Sir. Eski çağlardan başlayarak
kullanılır. Kökünü bilmiyoruz. Kürtçede yer olarak kullanılır. EREN
erşetu the earth (in cosmic sense), the nether world, land,
territory. TASD
aşun / ajun Eski Uygurca’da : Dünya, kainat
ajun: dünya, alem. DVLT
alem
ar. Alem
(evren,yeryüzü, bilinen, çevre, topluluk, bütün). Ar alem sözcüğü ile bilgi
anlamına gelen ilm sözcüğü eşkökenlidir. Bu nedenle alem kavramında bilinme
anlamı da saklıdır. İZEY
arş ~ Ar ˁarş عرش [#ˁrş] 1.
taht, 2. göğün dokuzuncu tabakası ~ Aram. ˁarş ערש taht şeklinde yatak, özellikle Baal tapınağında
bulunan taht ~ Akad. erşu Mezopotamya'da
açık havada yatmak için kullanılan taht şeklinde yatak. NETS
Proto-Afro-Asiatic: *ʔariĉ̣-
Meaning: earth
Semitic: *ʔar(V)ṣ̂-
'earth'
Western Chadic: *HVriĉ̣- 'earth'
Central Chadic: *HVrV[ŝ]-
'earth'
East Chadic: *ʔiraĉ̣-
'valley'
Low East
Cushitic: *ʔar(V)d- 'earth'
(
Proto-Semitic: *ʔar(V)ṣ̂-
Afroasiatic
etymology: Afroasiatic
etymology
Meaning: 'earth'
Akkadian: erṣetu
Ugaritic: ʔarṣ
Phoenician: Phn ʔrṣ,
Pun ʔrs
Hebrew: ʔereṣ
Aramaic: (Emp) ʔrq,
(Nab, Palm) ʔrʕ, (Bibl) ʔ.raʕ
Syrian
Aramaic: (Palest, Syr) ʔarʕ-
Mandaic
Aramaic: arq-, ard-
Arabic: ʔarḍ-
Epigraphic South
Arabian: ʔrḍ
Jibbali: ʔerḍ
Notes: Moab ʔrṣ. NODI
arz Ha-aretz: Dünya. Yerkürenin yüzeyini oluşturan kuru toprak.
Eski ing. eorde, sonrasında earth, proto Germen dilinde ertho,
sonrasında Alm. erde, Fr. terre, Flamancada eerde,
Lat. terra,
ital. terra, isp. tierre
yir yer,
toprak, arazi, arz, yeryüzü, dünya
TÜRK ADLARIN ETİMOLOJİK SÖZLÜĞÜ
arz Ar. arø a. esk. Yer, yeryüzü. Güncel Türkçe Sözlük
arş ~ Ar. ˁarş عرش [#ˁrş faˁl ] 1. taht, 2. göğün dokuzuncu tabakası ~ Aram. ˁarş ערש taht şeklinde yatak, özellikle Baal tapınağı. NETS
arş Ar. ¤arş a. din b. İslam inanışına göre göğün en yüksek
katı. Güncel Türkçe Sözlük
abzu eridugki-ga den-ki-ka3-še3. ‘Enki’nin Eridu’daki Abzu’suna’. ETCSL. c.1.3.1-7
Eridugki-ta me de6-a-ĝu10-ne. ‘Eridu’dan kutsal yasaları getirdiğim zaman’.ETCSL.c.1.8.2.3-58
nin9-zu dumu eridugki-ge tud-da. ‘kardeşin, Eridu’da doğan çocuk’. Gudea Silindir A-2-16
Arz, yer, Dünya gibi sözcüklerin kökeni Sümerce e-ri-du’ dur.
askı <azgu az-gu2 (Süm.);
azgu : asgu. As-. asmak. asgı, asku,
askı. Neck-stock. STDT
azgu wr. az-gu2 "type of
neck-stock". SSED
azgu Sümerian ‘neck-stock (for use with
animals) (Grd.331) vs Turkic asgu
< as, ‘asmak’ (DLT,I,173), krş, asgu(DŞz, 342), asgı (Dsz, 341), asku (Dsz, 345), askı (DSz, 344) [Tuna90:21]
Chuvash us to hang [Krueger61:237]; as (ās) ' to hang, suspend'; üze 'to
execute by hanging' [Clauson72:238]; Turkish as, to hang; ıl- iler, with a
front vowel(of a thorn) ‘to catch(a garment, etc.)’ [Clauson72:124]. HMHU
azgu:
nackenstock (Friedrich
Delitzsch). Boyunduruk. Halseizen. asğı
(O.Tuna) boyunduruk, askı. Gerey
az-gu2 : yular, dizgin. SNAX
azgu wr. az-gu2 "type
of neck-stock". TPSD
askı tr. Asmak, as kökünden. Bir nesnenin
asılmasına yarayan araç. İZEY
askı ‘Üzerine herhangi bir şey asmaya
yarayan nesne TUGÜ
askı
< Tü as- +gU → as- 1732 [TTü] asılan
şey, özellikle ziynet ve hediye, küpe
▽ 1876 [TTü] pantolon askısı, belirsiz bir süreye ertelenmiş şey, muallak. NETS
▽ 1876 [TTü] pantolon askısı, belirsiz bir süreye ertelenmiş şey, muallak. NETS
astiğ : askı, kadınların saçlarına
takdıkları ziynet, ovuk, kulak küpesi. — Herabhängender Zierrath, Schmuck,
Ohrgehänge. ÇAOS
askı
a. 1.
Üzerine herhangi bir şey asmaya yarar nesne. 2. Pantolon veya giysilerin
düşmesini önlemek için omuzdan aşırılan bağ. 3. Artırma, eksiltme vb. resmî iş
ilanlarının ilgili daire duvarında belli bir zaman süresince asılı durması. 4.
Hastanelerde kırık kol veya bacakların asılarak tutturulduğu araç. 5. Çay,
kahve taşımaya yarar kahveci tepsisi, fener. 6. Saklanmak için tavana asılmış
dizi veya hevenk: Üzüm askısı. Ayva askısı. 7. Yeni yapılan yapıların
çatısına, ev sahibi tarafından usta için veya düğün arabalarına düğün sahibi
tarafından arabacı için armağan olarak asılan kumaş. 8. Gelinin odasına asılan
süs. 9. Kadınların kullandığı altın dizisi veya zincirli mücevherat. 10.
Düğünlerde geline yakınları tarafından takılan hediye. 11. İpek böceğinin
kozasını sarması için yanına konulan çalı çırpı. 12. Saz şairleri arasında
yapılan deyiş yarışında üstün gelene verilmek için duvara asılan kumaş, tabanca
vb. ödül. Türkçe Sözlük
askı ‘üzerine herhangi bir şey asmaya
yarayan nesne” < as-kı. An.ağl: ‘tohumluk elde etmek üzere örtülerek asılmış
mısır hevengi’. Kürt. Askı
asgı
(hlk.) 1. Kadınların
zincirle boyunlarına astıkları altınlar, 2. İple bağlanıp duvara, tavana asılan
sebze ve meyveler < as-gı. TUGÜ
ka5-a-a nu-un-dab5! ĝišaz-gu2-bi al-ak-e. ‘O henüz yakalayamadığı tilki için boyunduruk yapıyor’. ETCSL c.6.1.02-118
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder