6 Şubat 2015 Cuma

Etimoloji D harfi ile ... III

din di / din (Süm);
di, di-nu
Adil / dürüst olmak. Sitchin
hüküm, karar, yargı, mahkeme, dava. Akadça dinum.
dike: Homeros’ta “yol yordam”, “görenek” ya da “yargı” anlamında kullanılır. Hesiodos bu sözcüğü “yargı” ve kişiselleştirilmiş adalete uygular. Dikaios: adil George Tomson. Tarih Öncesi Ege.
din    Ar. d³n 
(I) a. (di:ni) 1. din b. Tanrı'ya, doğaüstü güçlere, çeşitli kutsal varlıklara inanmayı ve tapınmayı sistemleştiren toplumsal bir kurum, diyanet: 2. din b. Bu nitelikteki inançları kurallar, kurumlar, töreler ve semboller biçiminde toplayan, sağlayan düzen 3. mec. İnanılıp çok bağlanılan düşünce, inanç veya ülkü, kült.  İng. religion 
1. İnsanların anlayamadıkları, karşısında güçsüz kaldıkları doğa ve toplum olaylarını, tasarladıkları doğaüstü, gizemsel nitelikli güçlerle açıklamaya yönelmeleri olgusu. 2-Bu nitelikteki tasarımların kurallar, kurumlar, törenler ve simgeler biçiminde örgütlenmesini sağlayan düzen. Görünen, görünmeyen doğaüstü güç, nesne ya da varlığa inanma nedeniyle doğmuş olan ve bireylerin gerek birbirleriyle, gerek çevreleriyle ilişkilerini birtakım kutsal uygulama ve davranışlarla düzenleyen, sağlayan evrensel olgu. BTSÖ
din :yaşam, hayat, hareket, sağlık, güç, kuvvet. SNAX
danu / dianu  to judge, to render judgment,  to start a lawsuit, start litigation, to be judget. TASD
di : dava, yargı, karar, mahkeme. Akad. dinum.  ör: dini töreni yöneten rahip, papaz : ulu-di .
di. konuşmak, söylemek. qabum
dinum. Dava, yargı, karar, mahkeme
di…gub. Karar vermek
di…ku5/kud. Karar vermek, yargılamak, değerlendirmek
di…gar. Dava açmak, istemek, rica/talep etmek
di-ku5-gal. diqugallum. Savcı
di-ku5-ru. Dinum. Hüküm, karar
di-me2-er. Iltum, ilum. Tanrı,ilah,tanrıça
di-ri-da. Emir,talimat,yönerge. Tertum
di-ta…tak4. Boşamak, ayırmak,ayrılmak
di-til-la. Dinum. Ditillum. Gerekçe,karar, kararlaştırılmış hüküm. SNAX

Dİ: Semitik mitolojilerin yüz kadar yaratıcı ve yıkıcı gücünden biri iken “tüm iyiliklerin ve kötülükleri kaynağı” olarak tek “yaratıcı” konuma yükseltilen Allah’ın veya Altaylar ve Güney Sibirya ve Orta Asya Şamanizm’in sadece olumlu işler yapan en büyük “yaratıcı” gücü Tengri’nin (Tanrı) Çin inancındaki karşılığı Di olmaktadır. Bir başka ifadeyle, sözkonusu kemik fallarının bakıldığı Şamanist dönem Çin toplumunun en büyük yaratıcı gücünün Di olarak adlandırılmaktadır. Bununla ilgili rituallerin/ tapınma biçimlerinin kuzey Asya Şamanizmi’ne özgü oldukları ifade edilmektedir.Di olarak adlandırılan bu en yüksek “yaratıcı” veya “en yüksek egemen” gücün zaman zamanShangdi olarak adlandırıldığı da olmuş. Türkçe ile aynı aileden dilleri konuşan Asya topluluklarındaTengri adını alan göğün efendisi, Çin Şamanizminde Shangdi adını alacaktır. Ve Shangdi, iklimin, rüzgarın, savaşta kazanma şansının, tarım da verimliliğin, halkın kaderinin ve kişi olarak hükümdarın tartışmasız belirleyicisi sayılacaktır. Diğer alt düzeyde “yaratıcılar”, dağ ve nehir “egemenleri” ve diğer atmosfer olaylarının “egemenleri”, hepsi sadece ve sadece Shangdi’nin temsilcileridirler. Sözkonusu alt düzeydeki egemenler ejderha olarak tasvir edilmişlerdir... Tengri’de, Shangdi’de sadece iyi işler, olumlu işler yaparlar... http://sinbad.nu/cinmitoloji.htm

dīn;  Arapça دين #dyn inanç ve ibadet kuralları sistemi ~ Orta Farsça: dēn ~ Avesta: daenā-, özellikle Ahuramazd veya Zerdüşt dini .
● İrani sözcüğün Elamca vasıtasıyla eski Babil Akadcasından alıntı olma ihtimali üzerinde durulmuştur. Karş. Akad. dīnu (yasa, yargı) > İbr./Aram. dīn . Karş. düyun. NETS
di(d) court case, lawsuit, claim; verdict, judgment. ESUG
di.d "Rechtssache, Prozeß, Verdikt" dīnum, law ; "legal complaint", judgment,
case, verdict", Rechtsentscheid, Urteil(sspruch), das Urteil fällen" ,Recht
sprechen", demander justice. SUZE
did; wr. di "lawsuit, trial; legal decision" Akad. dīnu  
di ĝar  wr. di ĝar "to sue, make a legal claim"
di kud wr. di kud "to judge" Akad. dīnu, dânu .TPSD
dīnu DI.(KUD) legal decision, verdict, sentence, judgment ; dīna diānu to pass verdict ; dīna gamāru to pronounce final sentence ; dīnu gamru completed case ; decision (of deity) ; dīna šakānu to give a decision (by omen) ; legal provision, statute ; legal case, issue ; dīna amāru to examine a case ; dīna parāsu to settle a case ; lawsuit, trial ; dīna šūḫuzu to grant a lawsuit ; dīn napišti case of life or death ; dīna epēšu to institute legal proceedings (against s.o. : +itti) ; dēna dabāba baʾʾû to initiate legal proceedings ; dīna dabābu to bring an action ; dīnu u ragāmu lawsuit and claim ; bēl dīni adversary (in a lawsuit) ; bīt dīni law court ; ša pān dīnāte president of court. Cf. diānu  Variants : dēnu.  diānu  [DI.KUD :]  (vb. a/i) G. to sentence, judge, pass judgment on s.o. ; dīna diānu to administer justice (on s.o. : +acc.) ; to give jugment ; to litigate, engage in a lawsuit D. dīna/dīnāti dunnu to initiate litigation N. to be pronounced (decision) . AKDI
di-til-la: law case for which a final decision has been given ('verdict' + 'to complete' + nominative).
dili-du(-a): walking alone; individual (dili, 'alone' + 'to walk' + nominative). ANSD
di.d  "Rechtssache, Prozeß, Verdikt"  dīnum  law ; "legal complaint") "Rechtsspruch", "Rechtssache", "Prozeß"; s. auch di-e  und di-ku5(-d)  ("judgment,  case, verdict": Nin-me-šara, (Var. di-ku5, silim-ma, zi-zii),  |  ("Rechtsentscheid, Urteil(sspruch),  Prozeß") Lugale 42  |  kalama di-bi (=  dīn māti  "le verdict du pays de Sumer"; mit  Verbum ku5.d)  DI gal  |  ("ambiguous": 1. di-gal  "great  decision, great verdict, judgment"; 2. s.  sa2-gal)  s. e2-di-ku5-kalam-ma, lu2-di-da, maškim-R, maškim R-da . SUZE
din ‘Bir şeyin en sivri ve yüksek noktası’ TUGÜ
di:  n., lawsuit, case; judgment, decision, verdict; sentence [DI archaic frequency: 99]. v., to judge, decide; to conduct oneself; to go; to escape (di-dé used as non-finite marû form of dug4, 'to speak').
di...dab5: to take up a lawsuit ('lawsuit' + 'to take'). di-dab5-ba: decision ('decision' + 'to take' + nominative). di...dug4/du11/e: to conduct a trial; to give a claim; to sue someone (with -da-) ('lawsuit' + 'to effect').
di...gub: to judge ('judgment' + 'to set up'). di-ir-ga: cultic organization center. hall.
di-kud/ku5: judge; judgment ('decision' + 'to cut off'). di...kud/ku5: to judge ('decision' + 'to cut off'). di-kúr: alien, hostile judgment ('decision' + 'hostile'). SULE
dinum, dianum; “judgment”. Written syllabically or logographically as DI.TAR. GOOA
Yunanca’da dikaios=doğru, haklı, gerçek. dike=adalet tanrıçası, kural, hak, hukuk, adalet. Lat. dio= tanrı, İtal. dio=tanrı, İsp. dios=tanrı.
din: Adil olmak, dürüst olmak. Sitchin.
Sümerlerde din kavramı süphesiz çağdaş din anlayışlarından oldukça farklıdır. Çok tanrılı bir panteonu olan, kendi yaratıcıları olarak ve kendilerine hizmet etmek üzere yaratıldıklarına inanan Sümerlerde din anlayışı çok farklıdır. İleride değinilecek.
Eski Uygurca’da dın=din, mezhep
Sanskritçe’de dön= din, mezhep
danu / dinanu to judge, to render jungment, to start a lawsuit, to start litigation. TASD
di kud wr. di kud "to judge" Akad.  dīnu dânu. TPSD
din 2: yer. ‘bir şeyin en yüksek ve sivri noktası’. Ağızlarda dink olarak da geçer. Yerel olarak tin biçimi de ‘bir şeyin tepesi’ olarak kullanılır. ‘Tepe, uç, doruk’ olarak kullanılan dingil (dingil tepe) ~- tingil biçimlerinin de din (-tin) kökünden geldiği anlaşılıyor. – Tkm. din 1. ‘minare; kule’; 2. ‘cihannüma, taraça, kule’. Kökünü bilmiyoruz. Eren
din 3. Yer. ‘ilmik’. Ağızlarda tin olarak da geçer. – Tkm. din ‘sarılmış ip veya ipliğin bir bölümü’. Kökünü bilmiyoruz. EREN
diñ    bk. Di  Tarama Sözlüğü 
din    Ar. d³n 
(I) a. (di:ni) 1. din b. Tanrı'ya, doğaüstü güçlere, çeşitli kutsal varlıklara inanmayı ve tapınmayı sistemleştiren toplumsal bir kurum, diyanet:  2. din b. Bu nitelikteki inançları kurallar, kurumlar, töreler ve semboller biçiminde toplayan, sağlayan düzen: 3. mec. İnanılıp çok bağlanılan düşünce, inanç veya ülkü, kült.   Türkçe Sözlü
din inanç ve ibadet kuralları sistemi < Ar. dîn < #dyn < OFa. dēn, Ave. daena, İbr./Aram. dîn < Akad. diānum, daha geç dânu, hüküm vermek, hükmetmek, yargılamak, muhakeme etmek. Akad. dÎnu. Asur. dēnu(m), (hukuki) karar, dava, yargılama, duruşma, davanın görülmesi, muhakeme, hüküm, karar, yargı < Süm. Dİ, Dİ.KUD hak, dava, mahkeme, yargıç, hakim, hakem, hükmetme, yargılama. Sümerce ve Akadca da din ile ilgili birçok kelime geçer. Yun. dikaios doğru, haklı, gerçek. Yun. dike adalet tanrıçası< Yun. (dike) doğruluk, adalet tanrıçası, kural, hak, hukuk, adalet < Yun. (deiknümi) göstermek, ihbar etmek, açıklamak, kanıtlamak / selamlamak. Ave. daēnā (din karşılığı olarak). Lat. dio tanrı, İtal. dio tanrı, İsp. dios tanrı, Sans. deva (?).  Koçak, 1977, s.69’da bazı dilcilerin din sözcüğünü Nişanyan’ın da belirttiği gibi Arapça borç anlamına gelen deyn’dan türetildiğini, dinin de Allah’a karşı borç anlamı ifade ettiğini belirttiklerini yazar. ŞİMŞEK
iri-zu-ta mi2 zid dug4-ga di si sa2 kud-kud.ETCSL c.2.4.1.1-239
ki ku10-ku10 ud-še3 u3-mu-ni-in-tud di kud-zu i3-kud-de3. ETCSL c.5.5.2-89
da-nun-na di-kud 7-bi igi-ni-še3 di mu-un-da-ku5-ru-ne. ETCSL c.1.4.1-167

divan  defter, kurultay, meclis, divanhane meclis edilen yer ~ Ar./Fa. dīwān ديوان 1. defter, özellikle resmi karar ve hesapların yazıldığı defter, şiir koleksiyonu, 2. yazmanlar heyeti, büro, sekretarya, mahkeme ~ Ofa. dīvān resmi daire, büro, sekretarya << Efa. *dipi-vahana- yazı evi < Akad. duppu yazı tableti ~ Sümer. dup- yazı
● "Misafir oturtulan minder, sedir" anlamı Türkçeye özgü olup muhtemelen divanhane sözcüğünden evrilmiştir. * İt dogana, Fr douane, İsp aduana (gümrük) sözcükleri Arapça dīwān 'dan alınmıştır. NETS
divan    Ar. d³v¥n 
a. (di:va:nı) 1. tar. Yüksek düzeydeki devlet adamlarının kurduğu büyük meclis. 2. ed. Divan edebiyatı şairlerinin şiirlerini topladıkları eser. 3. Sedir (I).  4. mec. Meclis.
Türkçe Sözlük 
divan : vezir, divan efendi, defterdar. — Vezier, Finanzminister. | memur, manzum, eşâr kitabı; Türkistan'da bir rütbe dir. — Beamter; Dichtung; Rangstufe in Turkestan. | divan beyi : sirkyatib, kapu kethudası, vekilharc. — Geheimschreiber, Verwalter. ÇAOS

doğ[-mak, doğurmak tu (Süm. doğmak). Türk Dili TU ,TUU (TUĞU, TUVU, TUR) doğmak (Umum Türk).
tud (Süm.) doğmak. Türk Dili TUD (TUĞD, TUVD, TURD). doğdu. Olcas
tu (süm.) doğurtmak. Akad. waladum.
Tud (Süm.) doğmak, doğurmak (waladum).
SNAX
u3-tud  kilib-ba-bi mu-e-šum2-mu: doğumunda bütün adları verilen
tu.d "gebären" Akad. walādu. SUZE
doğ-: [ETü] toğ- doğmak, belirmek, yükselmek. << ATü . NETS
[dnin-tur5] X ḫi-li-a tud ki us2-sa. ETCSL c.4.26.1-18
[…] X an ki ama tud […].  ETCSL c.4.27.03-16
Doğmak, doğurmak, doğ vb. Sözcükler Sümerce tu/d kökünden gelir ve Eski Türkçeye de geçmiştir.

dolap
  1. su çarkı, kuyudan su çekmeye yarayan düzenek.  2. düzen, kumpas, dolandırıcılık, 3. içine eşya konulan mahfaza ~ Fa. dōlāb دولاب 1. su çarkı, 2. her türlü mekanik çark, hile, dolandırıcılık, 3. kiler, erzakdeposu § Fa. dōlدول kova (~ Aram. dūlā דולא = Akad. dūlu ) + Fa. āb آب su → ab. NETS
dolap, -bı    Ar. d°l¥b 
a. 1. Genellikle tahtadan yapılmış, bölme veya çekmelerine eşya konulan kapaklı mobilya.  2. Dönerek çalışan ve özellikle su çeken düzen: Kuyu dolabı. 3. Dönme dolap. 4.. 5. tiy. Orta oyununda sahnede dükkân veya ev olarak kullanılan dekor. 6. mec. Düzen.
Türkçe Sözlük 
dolap 1. ‘kuyudan su çekmek için kullanılan araç, çark’, 2. ‘içinde eşya saklanan raflı kapaklı göz’, 3. ‘düzen, hile’ < Far. dōlāb, Arapça dûlāp biçimi de Farsçadan alınmıştır. Bulgarca dolāp, Sırpça dōlaf biçimleri Türkçeden geçmiştir. EREN
dolap < Fa. dulāb su kovası, kuyudan su çıkaran çark < Akad. dalu, kova, gerdel, kova ile kuyudan su çekmek, kovalarla sulamak. Şimşek
dulû small bucket. Küçük kova. TASD
dalû to draw water with a bucket  : to irrigate a field with buckets.  a bronze bucket for drawing water  : [bīt dalû] : land irrigated by bucket (opposite of [bīt mê]). TASD
divit  devāt   divit~ Ar. dawāt دوات mürekkepşişesi = Aram. diwotā דותא mürekkep = İbr.
dīwo דיו ~ Mıs.  NETS
divit    Ar. dev¥t 
a. esk. Hokkadaki mürekkebe batırılarak yazı yazmaya yarayan ve değişik uçları olan bir tür kalem.  Türkçe Sözlük

dudu < Fa. tūtī dudu kuşu, papağan cinsinden < Akad. dūdu papağan cinsinden bir kuş. Şimşek
dudu Farsça tūtī توتى  "papağan, dudu kuşu" sözcüğünden alıntıdır. NETS

dut dut ağacı ve meyvesi (morus indica) < Ar/Fa. tūt < Aram. tuttu, dut, dut ağacı, Sans. tula. Şimşek
dut Arapça aynı anlama gelen tūt توت  sözcüğünden alıntıdır. Arapça sözcük Aramice/Süryanice aynı anlama gelen tūt תות  sözcüğünden. NETS

duvar. Süm. e2-gar8. egar/igar. Akad igarum. SNAX
Sanskrit. agāra, Akkadian igaru. The Language of the Harappans: From Akkadian to Sanskrit
duvar    Far. d³v¥r 
1. Bir yapının yanlarını dışa karşı koruyan, iç bölümlerini birbirinden ayıran, taş, tuğla vb. gereçlerden yapılan veya örülen dikey düzlem. 2. Bir toprak parçasını sınırlayan taş, tuğla, kerpiçten yapılan engel,  3. mec. Sonuç alınamayan yer. 4. mec. Engel: İki arkadaşın arasında aşılmaz bir duvar vardı. 5. sp. Voleybolda ağ üzerinde karşı takım oyuncusunun vuruşuna karşı koyma.   Türkçe Sözlük 
duvar~ Fa. dīvār/divār ديوار/دوار << Ofa.      dīvār  << Efa. *değa-vārakerpiç duvar § Efa. değakerpiç, kil(<< Havr. *dheighyoğurmak ) + Efa. vārakorumak, duvar (<< Havr. *wer- korumak ). NETS
egar wr. e2-gar8; ba-ar; ba9-ar2 "wall" Akad.  igāru. TPSD
egar:"Mauer"; als Teil des Wohnhauses. “Cella”. SUZE
Proto-Afro-Asiatic: *ʔigar- ~ *ga/iʔur-
Meaning: wall, house, dwelling
Borean etymology: Borean etymology
Semitic: *ʔigār- 'wall' 1, 'roof' 2 ~ *gʷar- 'back of the house'
Berber: *gVrur- 'enclosure'1, 'wall'2, 'place, yard' 3
Egyptian: d_rw 'part of house' (MK), d_ry 'wall', d_ry.t 'dwelling' (gr)
Western Chadic: *gar- 'village, town' 1, 'stone wall' 2, 'town-wall' 3, 'low wall or mount' 4, 'corn bin' 5
Central Chadic: *gaHur- 'enclosure' 1, 'shed' 2, 'corral' 3
East Chadic: *giHVr- 'hut' 1, ' house' 2, 'compound' 3, 'village' 4, 'dwelling place' 5
Beḍauye (Beja): gaʔra, gaarʔa 'yard'
Low East Cushitic: *guʔur- 'house' 1, 'wall' 2
High East Cushitic: *goʔr- 'shed'
South Cushitic: *garVʔ- 'wall of the verandah'
Omotic: *gVHol- 'house' - cf.
Proto-Semitic: *ʔigār- 1, 2 ~ *gʷar- 3
Afroasiatic etymology: Afroasiatic etymology
Meaning: 'wall' 1, 'roof' 2, 'back of the house'
Akkadian: ʔigāru 1
Aramaic: Eg ʔgr 1
Arabic: ʔiǯǯār-, ʔinǯār- 2
Tigre: gǝray 3
Tigrai (Tigriñña): gʷaro 3 Kane 2251
Amharic: gʷaro 3
Gurage: gʷaro 3
Notes: Hardly from Süm. NODI
duvar ‘evlerin taş, tuğla veya kerpiçten örülmüş bölümü’ -Tkm. divar., Krg. dubal ‘kerpiç duvar’ < Far. divār ‘a wall’, Farsçada divāl, difäl olarak da geçer. Bulgarca duvar ve Sırpça dûvar biçimleri Türkçeden geçmiştir. Räsänen: V 138 b; Ligeti:AOH 23: 296. EREN
duvar < Fa. dÎvār < Ofa. dewār < ? Akad. dūru(m) duvar, sur, kale duvarı. Ar. sūr duvar < # swr duvar veya çitle çevirme. ŞİMŞEK
17. uru4 e2-gar8-bi ba-sumun . P448388. its foundation and wall had become old .
31. e2-gar8 sikil-bi he2-bi2-si . P448413. and a pure brick wall for it I placed upon it.  Temiz tuğla duvarın üzerine yerleştirilir.
32. e2-gar8-bi szu-si tag-ga im dul3 hu-mu-ak. I covered with plaster its inner walls fitted to (within) a finger-length. P448444. Ben onun iç duvarlarını bir parmak uzunlukta  sıva ile kapladım.

dükkan daggan da-gan2 (Süm.);
 daggan : dükkan. STDT
daggan [CHAMBER] wr. da-gan2 "(sleeping) chamber?". SSED
daggan wr. daggan; da-gan2 "doorway or door part" Akkad. dakkannuSSED
dagan : giriş, kapı, kapı aralığı, oda, meclis, kamara, yatak odası. harem. Akad. dakkannum. SNAX
dükkân~ Ar. dukkān/dukān دكّان/دكان #dkn  platform, seki, tezgâh, özellikle çarşı içinde satış yeri ~ Aram. dūkanā דוכנא platform, seki, kerevet ~ Akad. dakkannu seki, üzerine bir şey konulan yükselti ~ Sümer. dagana  bir tür tezgâh veya platform. NETS
daggan  wr. da-gan2 "(sleeping) chamber?"
daggan wr. daggan; da-gan2 "doorway or door part" Akad. dakkannu .TPSD
dag-gan Wohnung, Zimmer, Türöffnung
dakkannu dag-ga-na |  dag-ga-na-bi "ist ... of the chamber") [ oder dag + {ani}] da-ga-na | Volk, InŠuk.,  da-ga-n(a) |  dakkannu) da-ga-na | |syll. SUZE
daggan(KI.ĜIŠGAL) # dag-gan. SUZE
dag-gan / daggan: Wohnung, Zimmer, Türöffnung . Akad. dakkannu
dag-ga-na: ist ... of the chamber, Ruheplatz. SUZE
dakkan, daggan: harem, living quarters, chamber (dag, 'dwelling', + gan, 'to bear').  ANSD, SULE
dükkân    Ar. dukk¥n 
a. 1. Esnafın perakende satış yaptığı, küçük zanaat sahiplerinin çalıştıkları yer. 2. mec. Görevli olarak çalışılan yer, iş yeri.  3. argo Kumarhane.   Türkçe Sözlük 
takkannu (tukkannu) ; chamber, niche, bench, Süm. Lw. Wr. Syll. (tukkan-nu), and DAGGAN (KI.GIŞGAL).  Asyy. Dict.


Hiç yorum yok: