din di
/ din
(Süm);
di, di-nu
Adil / dürüst olmak. Sitchin
hüküm, karar, yargı,
mahkeme, dava. Akadça dinum.
dike: Homeros’ta “yol yordam”, “görenek”
ya da “yargı” anlamında kullanılır. Hesiodos bu sözcüğü “yargı” ve kişiselleştirilmiş adalete uygular. Dikaios: adil George Tomson. Tarih Öncesi Ege.
din Ar. d³n
(I) a.
(di:ni) 1. din b. Tanrı'ya, doğaüstü güçlere, çeşitli kutsal
varlıklara inanmayı ve tapınmayı sistemleştiren toplumsal bir kurum, diyanet:
2. din b. Bu nitelikteki inançları kurallar, kurumlar, töreler ve
semboller biçiminde toplayan, sağlayan düzen 3. mec. İnanılıp çok
bağlanılan düşünce, inanç veya ülkü, kült. İng. religion
1.
İnsanların anlayamadıkları, karşısında güçsüz kaldıkları doğa ve toplum
olaylarını, tasarladıkları doğaüstü, gizemsel nitelikli güçlerle açıklamaya
yönelmeleri olgusu. 2-Bu nitelikteki tasarımların kurallar, kurumlar, törenler
ve simgeler biçiminde örgütlenmesini sağlayan düzen. Görünen, görünmeyen
doğaüstü güç, nesne ya da varlığa inanma nedeniyle doğmuş olan ve bireylerin
gerek birbirleriyle, gerek çevreleriyle ilişkilerini birtakım kutsal uygulama
ve davranışlarla düzenleyen, sağlayan evrensel olgu. BTSÖ
din :yaşam, hayat, hareket, sağlık, güç,
kuvvet. SNAX
danu / dianu to judge, to render judgment, to start a lawsuit, start litigation, to be
judget. TASD
di : dava, yargı, karar, mahkeme. Akad. dinum. ör: dini töreni yöneten rahip, papaz : ulu-di
.
di. konuşmak, söylemek. qabum
dinum.
Dava, yargı, karar, mahkeme
di…gub. Karar vermek
di…ku5/kud.
Karar vermek, yargılamak, değerlendirmek
di…gar. Dava açmak,
istemek, rica/talep etmek
di-ku5-gal.
diqugallum. Savcı
di-ku5-ru.
Dinum. Hüküm, karar
di-me2-er.
Iltum, ilum. Tanrı,ilah,tanrıça
di-ri-da.
Emir,talimat,yönerge. Tertum
di-ta…tak4.
Boşamak, ayırmak,ayrılmak
di-til-la. Dinum.
Ditillum. Gerekçe,karar, kararlaştırılmış hüküm. SNAX
Dİ: Semitik mitolojilerin yüz kadar yaratıcı ve yıkıcı gücünden biri iken “tüm iyiliklerin ve kötülükleri kaynağı” olarak tek “yaratıcı” konuma yükseltilen Allah’ın veya Altaylar ve Güney Sibirya ve Orta Asya Şamanizm’in sadece olumlu işler yapan en büyük “yaratıcı” gücü Tengri’nin (Tanrı) Çin inancındaki karşılığı Di olmaktadır. Bir başka ifadeyle, sözkonusu kemik fallarının bakıldığı Şamanist dönem Çin toplumunun en büyük yaratıcı gücünün Di olarak adlandırılmaktadır. Bununla ilgili rituallerin/ tapınma biçimlerinin kuzey Asya Şamanizmi’ne özgü oldukları ifade edilmektedir.Di olarak adlandırılan bu en yüksek “yaratıcı” veya “en yüksek egemen” gücün zaman zamanShangdi olarak adlandırıldığı da olmuş. Türkçe ile aynı aileden dilleri konuşan Asya topluluklarındaTengri adını alan göğün efendisi, Çin Şamanizminde Shangdi adını alacaktır. Ve Shangdi, iklimin, rüzgarın, savaşta kazanma şansının, tarım da verimliliğin, halkın kaderinin ve kişi olarak hükümdarın tartışmasız belirleyicisi sayılacaktır. Diğer alt düzeyde “yaratıcılar”, dağ ve nehir “egemenleri” ve diğer atmosfer olaylarının “egemenleri”, hepsi sadece ve sadece Shangdi’nin temsilcileridirler. Sözkonusu alt düzeydeki egemenler ejderha olarak tasvir edilmişlerdir... Tengri’de, Shangdi’de sadece iyi işler, olumlu işler yaparlar... http://sinbad.nu/cinmitoloji.htm
dīn;
Arapça دين
#dyn
inanç ve ibadet kuralları sistemi ~ Orta Farsça: dēn ~ Avesta: daenā-,
özellikle Ahuramazd veya Zerdüşt dini .
●
İrani sözcüğün Elamca vasıtasıyla eski Babil Akadcasından alıntı olma ihtimali
üzerinde durulmuştur. Karş. Akad. dīnu (yasa, yargı) > İbr./Aram. dīn . Karş. düyun. NETS
di(d) court case, lawsuit, claim; verdict,
judgment. ESUG
di.d "Rechtssache, Prozeß, Verdikt"
dīnum,
law ; "legal complaint", judgment,
case,
verdict", Rechtsentscheid, Urteil(sspruch), das Urteil fällen" ,Recht
sprechen",
demander justice. SUZE
did; wr. di "lawsuit, trial; legal decision" Akad. dīnu
di ĝar wr. di
ĝar "to sue, make a legal claim"
di kud wr. di
kud "to judge" Akad. dīnu, dânu .TPSD
dīnu DI.(KUD) legal decision, verdict,
sentence, judgment ; dīna diānu to pass verdict ; dīna
gamāru to pronounce final sentence ; dīnu gamru completed case ; decision (of
deity) ; dīna šakānu to give a decision (by omen) ; legal provision, statute ;
legal case, issue ; dīna amāru to examine a case ; dīna parāsu to settle a case
; lawsuit, trial ; dīna šūḫuzu to grant a lawsuit ; dīn napišti case of life or
death ; dīna epēšu to institute legal proceedings (against s.o. : +itti) ; dēna
dabāba baʾʾû to initiate legal proceedings ; dīna dabābu to bring an action ;
dīnu u ragāmu lawsuit and claim ; bēl dīni adversary (in a lawsuit) ; bīt dīni
law court ; ša pān dīnāte president of court. Cf. diānu Variants : dēnu.
diānu [DI.KUD :] (vb. a/i) G. to sentence, judge,
pass judgment on s.o. ; dīna diānu to administer justice (on s.o. : +acc.) ; to
give jugment ; to litigate, engage in a lawsuit D. dīna/dīnāti dunnu to
initiate litigation N. to be pronounced (decision) . AKDI
di-til-la: law case for which a final decision
has been given ('verdict' + 'to complete' + nominative).
dili-du(-a):
walking alone; individual (dili, 'alone' + 'to walk' + nominative). ANSD
di.d
"Rechtssache, Prozeß, Verdikt"
dīnum law ; "legal
complaint") "Rechtsspruch", "Rechtssache",
"Prozeß"; s. auch di-e und
di-ku5(-d) ("judgment, case, verdict": Nin-me-šara, (Var.
di-ku5, silim-ma, zi-zii), | ("Rechtsentscheid, Urteil(sspruch), Prozeß") Lugale 42 |
kalama di-bi (= dīn māti "le verdict du pays de Sumer";
mit Verbum ku5.d) DI gal
| ("ambiguous": 1.
di-gal "great decision, great verdict, judgment"; 2.
s. sa2-gal) s. e2-di-ku5-kalam-ma,
lu2-di-da, maškim-R, maškim R-da . SUZE
din ‘Bir şeyin en sivri ve yüksek noktası’
TUGÜ
di:
n., lawsuit, case; judgment, decision, verdict; sentence [DI archaic
frequency: 99]. v., to judge, decide; to conduct oneself; to go; to escape
(di-dé used as non-finite marû form of dug4, 'to speak').
di...dab5: to take up a lawsuit ('lawsuit' +
'to take'). di-dab5-ba: decision ('decision' + 'to take' +
nominative). di...dug4/du11/e: to conduct a trial; to
give a claim; to sue someone (with -da-) ('lawsuit' + 'to effect').
di...gub: to judge ('judgment' + 'to set
up'). di-ir-ga: cultic organization center. hall.
di-kud/ku5: judge; judgment ('decision' + 'to
cut off'). di...kud/ku5: to judge ('decision' + 'to cut off').
di-kúr: alien, hostile judgment ('decision' + 'hostile'). SULE
dinum, dianum; “judgment”. Written syllabically or
logographically as DI.TAR. GOOA
Yunanca’da dikaios=doğru, haklı, gerçek. dike=adalet tanrıçası, kural, hak, hukuk, adalet. Lat. dio= tanrı, İtal. dio=tanrı, İsp. dios=tanrı.
din: Adil olmak, dürüst olmak. Sitchin.
Sümerlerde din kavramı süphesiz çağdaş din anlayışlarından oldukça farklıdır. Çok tanrılı bir panteonu olan, kendi yaratıcıları olarak ve kendilerine hizmet etmek üzere yaratıldıklarına inanan Sümerlerde din anlayışı çok farklıdır. İleride değinilecek.
Eski Uygurca’da dın=din, mezhep
Sanskritçe’de dön= din, mezhep
danu
/ dinanu to
judge, to render jungment, to start a lawsuit, to start litigation. TASD
di kud wr. di kud "to
judge" Akad. dīnu dânu. TPSD
din 2: yer. ‘bir şeyin en yüksek ve sivri
noktası’. Ağızlarda dink olarak da geçer. Yerel olarak tin biçimi de ‘bir şeyin
tepesi’ olarak kullanılır. ‘Tepe, uç, doruk’ olarak kullanılan dingil (dingil
tepe) ~- tingil biçimlerinin de din (-tin) kökünden geldiği anlaşılıyor. – Tkm.
din 1. ‘minare; kule’; 2.
‘cihannüma, taraça, kule’. Kökünü bilmiyoruz. Eren
din 3. Yer. ‘ilmik’. Ağızlarda tin
olarak da geçer. – Tkm. din ‘sarılmış ip veya ipliğin bir bölümü’. Kökünü
bilmiyoruz. EREN
diñ bk. Di Tarama Sözlüğü
din Ar. d³n
(I) a.
(di:ni) 1. din b. Tanrı'ya, doğaüstü güçlere, çeşitli kutsal
varlıklara inanmayı ve tapınmayı sistemleştiren toplumsal bir kurum,
diyanet: 2. din b. Bu nitelikteki inançları kurallar, kurumlar,
töreler ve semboller biçiminde toplayan, sağlayan düzen: 3. mec. İnanılıp
çok bağlanılan düşünce, inanç veya ülkü, kült. Türkçe Sözlük
din inanç ve ibadet kuralları sistemi
< Ar. dîn < #dyn < OFa. dēn, Ave. daena, İbr./Aram. dîn
< Akad. diānum, daha geç dânu, hüküm vermek, hükmetmek,
yargılamak, muhakeme etmek. Akad. dÎnu. Asur. dēnu(m), (hukuki) karar, dava, yargılama,
duruşma, davanın görülmesi, muhakeme, hüküm, karar, yargı < Süm. Dİ, Dİ.KUD hak, dava, mahkeme, yargıç,
hakim, hakem, hükmetme, yargılama. Sümerce ve Akadca da din ile ilgili birçok
kelime geçer. Yun. dikaios doğru,
haklı, gerçek. Yun. dike adalet tanrıçası< Yun. (dike) doğruluk, adalet
tanrıçası, kural, hak, hukuk, adalet < Yun. (deiknümi) göstermek, ihbar
etmek, açıklamak, kanıtlamak / selamlamak. Ave. daēnā (din karşılığı olarak). Lat. dio
tanrı, İtal. dio tanrı, İsp. dios tanrı, Sans. deva
(?). Koçak, 1977, s.69’da bazı
dilcilerin din sözcüğünü Nişanyan’ın da belirttiği gibi Arapça borç anlamına
gelen deyn’dan türetildiğini, dinin de Allah’a karşı borç anlamı
ifade ettiğini belirttiklerini yazar. ŞİMŞEK
iri-zu-ta mi2 zid dug4-ga di si sa2 kud-kud.ETCSL c.2.4.1.1-239
ki ku10-ku10 ud-še3 u3-mu-ni-in-tud di kud-zu i3-kud-de3. ETCSL c.5.5.2-89
da-nun-na di-kud 7-bi igi-ni-še3 di mu-un-da-ku5-ru-ne. ETCSL c.1.4.1-167
ki ku10-ku10 ud-še3 u3-mu-ni-in-tud di kud-zu i3-kud-de3. ETCSL c.5.5.2-89
da-nun-na di-kud 7-bi igi-ni-še3 di mu-un-da-ku5-ru-ne. ETCSL c.1.4.1-167
divan defter, kurultay, meclis,
divanhane meclis edilen yer ~ Ar./Fa. dīwān ديوان 1. defter, özellikle resmi
karar ve hesapların yazıldığı defter, şiir koleksiyonu, 2. yazmanlar heyeti,
büro, sekretarya, mahkeme ~ Ofa. dīvān resmi daire, büro, sekretarya << Efa. *dipi-vahana- yazı
evi < Akad. duppu yazı
tableti ~ Sümer. dup- yazı
● "Misafir
oturtulan minder, sedir" anlamı Türkçeye özgü olup
muhtemelen divanhane sözcüğünden evrilmiştir. * İt dogana, Fr douane, İsp aduana (gümrük)
sözcükleri Arapça dīwān 'dan alınmıştır. NETS
divan Ar. d³v¥n
a.
(di:va:nı) 1. tar. Yüksek düzeydeki devlet adamlarının kurduğu
büyük meclis. 2. ed. Divan edebiyatı şairlerinin şiirlerini
topladıkları eser. 3. Sedir (I).
4. mec. Meclis.
Türkçe Sözlük
divan : vezir, divan efendi, defterdar. —
Vezier, Finanzminister. | memur, manzum, eşâr kitabı; Türkistan'da bir rütbe
dir. — Beamter; Dichtung; Rangstufe in Turkestan. | divan beyi : sirkyatib,
kapu kethudası, vekilharc. — Geheimschreiber, Verwalter. ÇAOS
doğ[-mak, doğurmak tu (Süm.
doğmak). Türk Dili TU ,TUU (TUĞU,
TUVU, TUR) doğmak (Umum Türk).
tud (Süm.) doğmak. Türk Dili TUD (TUĞD,
TUVD, TURD). doğdu. Olcas
tu (süm.) doğurtmak. Akad. waladum.
Tud
(Süm.) doğmak, doğurmak (waladum).
SNAX
u3-tud kilib-ba-bi mu-e-šum2-mu:
doğumunda bütün adları verilen
tu.d "gebären" Akad. walādu.
SUZE
doğ-: [ETü] toğ- doğmak, belirmek, yükselmek.
<< ATü . NETS
[dnin-tur5] X ḫi-li-a tud ki us2-sa. ETCSL c.4.26.1-18
[…] X an ki ama tud […]. ETCSL c.4.27.03-16
[…] X an ki ama tud […]. ETCSL c.4.27.03-16
Doğmak, doğurmak, doğ vb. Sözcükler Sümerce tu/d kökünden gelir ve Eski Türkçeye de geçmiştir.
dolap 1. su çarkı, kuyudan su çekmeye yarayan düzenek. 2. düzen, kumpas, dolandırıcılık, 3. içine eşya konulan mahfaza ~ Fa. dōlāb دولاب 1. su çarkı, 2. her türlü mekanik çark, hile, dolandırıcılık, 3. kiler, erzakdeposu § Fa. dōlدول kova (~ Aram. dūlā דולא = Akad. dūlu ) + Fa. āb آب su → ab. NETS
dolap, -bı Ar.
d°l¥b
a. 1.
Genellikle tahtadan yapılmış, bölme veya çekmelerine eşya konulan kapaklı
mobilya. 2. Dönerek çalışan ve özellikle
su çeken düzen: Kuyu dolabı. 3. Dönme dolap.
4.. 5. tiy. Orta oyununda sahnede dükkân veya ev olarak
kullanılan dekor. 6. mec. Düzen.
Türkçe Sözlük
dolap 1. ‘kuyudan su çekmek için
kullanılan araç, çark’, 2. ‘içinde eşya saklanan raflı kapaklı göz’, 3. ‘düzen,
hile’ < Far. dōlāb, Arapça dûlāp biçimi de Farsçadan alınmıştır.
Bulgarca dolāp,
Sırpça dōlaf
biçimleri Türkçeden geçmiştir. EREN
dolap < Fa. dulāb su kovası, kuyudan su çıkaran çark < Akad. dalu, kova, gerdel, kova ile kuyudan su
çekmek, kovalarla sulamak. Şimşek
dulû small bucket. Küçük kova. TASD
dalû to draw water with a
bucket : to irrigate a field with buckets. a bronze bucket for
drawing water : [bīt dalû]
: land irrigated by bucket (opposite of [bīt mê]). TASD
divit devāt divit~ Ar. dawāt دوات mürekkepşişesi = Aram. diwotā דותא mürekkep = İbr.
dīwo דיו ~ Mıs. NETS
divit Ar. dev¥t
a.
esk. Hokkadaki mürekkebe batırılarak yazı yazmaya yarayan ve değişik
uçları olan bir tür kalem. Türkçe Sözlük
dudu < Fa. tūtī
dudu kuşu, papağan cinsinden < Akad. dūdu
papağan cinsinden bir kuş. Şimşek
dudu Farsça tūtī توتى "papağan, dudu kuşu" sözcüğünden alıntıdır. NETS
dut dut ağacı ve meyvesi (morus indica) < Ar/Fa. tūt < Aram. tuttu, dut, dut ağacı, Sans. tula.
Şimşek
dut Arapça aynı anlama gelen tūt توت sözcüğünden alıntıdır. Arapça sözcük Aramice/Süryanice aynı anlama gelen tūt תות sözcüğünden. NETS
duvar. Süm. e2-gar8. egar/igar. Akad igarum. SNAX
Sanskrit. agāra, Akkadian igaru. The Language of
the Harappans: From Akkadian to Sanskrit
duvar Far. d³v¥r
1.
Bir yapının yanlarını dışa karşı koruyan, iç bölümlerini birbirinden ayıran,
taş, tuğla vb. gereçlerden yapılan veya örülen dikey düzlem. 2. Bir toprak
parçasını sınırlayan taş, tuğla, kerpiçten yapılan engel, 3. mec. Sonuç alınamayan yer.
4. mec. Engel: İki arkadaşın arasında aşılmaz bir duvar
vardı. 5. sp. Voleybolda ağ üzerinde karşı takım oyuncusunun
vuruşuna karşı koyma. Türkçe
Sözlük
duvar~ Fa. dīvār/divār ديوار/دوار << Ofa. dīvār << Efa. *değa-vāra- kerpiç
duvar § Efa. değa- kerpiç,
kil(<< Havr. *dheigh- yoğurmak ) + Efa. vāra- korumak,
duvar (<< Havr. *wer- korumak ).
NETS
egar wr. e2-gar8; ba-ar; ba9-ar2 "wall"
Akad. igāru. TPSD
egar:"Mauer"; als Teil des
Wohnhauses. “Cella”. SUZE
Proto-Afro-Asiatic: *ʔigar- ~ *ga/iʔur-
Meaning: wall,
house, dwelling
Borean
etymology: Borean etymology
Semitic: *ʔigār- 'wall' 1, 'roof' 2 ~ *gʷar-
'back of the house'
Berber: *gVrur-
'enclosure'1, 'wall'2, 'place, yard' 3
Egyptian: d_rw 'part of house' (MK), d_ry 'wall',
d_ry.t 'dwelling' (gr)
Western
Chadic: *gar- 'village, town' 1, 'stone wall' 2, 'town-wall' 3, 'low wall
or mount' 4, 'corn bin' 5
Central
Chadic: *gaHur- 'enclosure' 1, 'shed' 2, 'corral' 3
East
Chadic: *giHVr- 'hut' 1, ' house' 2, 'compound' 3, 'village' 4, 'dwelling
place' 5
Beḍauye
(Beja): gaʔra, gaarʔa 'yard'
Low East
Cushitic: *guʔur- 'house' 1, 'wall' 2
High East
Cushitic: *goʔr- 'shed'
South
Cushitic: *garVʔ- 'wall of the verandah'
Omotic: *gVHol-
'house' - cf.
Proto-Semitic: *ʔigār- 1, 2 ~ *gʷar- 3
Afroasiatic
etymology: Afroasiatic
etymology
Meaning: 'wall' 1,
'roof' 2, 'back of the house'
Akkadian: ʔigāru
1
Aramaic: Eg ʔgr 1
Arabic: ʔiǯǯār-, ʔinǯār-
2
Tigre: gǝray 3
Tigrai
(Tigriñña): gʷaro 3 Kane 2251
Amharic: gʷaro 3
Gurage: gʷaro 3
Notes: Hardly from
Süm. NODI
duvar ‘evlerin taş, tuğla veya kerpiçten örülmüş bölümü’ -Tkm. divar., Krg. dubal
‘kerpiç duvar’ < Far. divār ‘a wall’, Farsçada divāl, difäl olarak da geçer. Bulgarca duvar
ve Sırpça dûvar biçimleri Türkçeden
geçmiştir. Räsänen: V 138 b; Ligeti:AOH 23: 296. EREN
duvar
< Fa. dÎvār < Ofa. dewār < ? Akad. dūru(m) duvar, sur, kale duvarı. Ar. sūr
duvar < # swr duvar veya çitle çevirme. ŞİMŞEK
17. uru4 e2-gar8-bi ba-sumun . P448388. its foundation and wall had become old .
31. e2-gar8 sikil-bi he2-bi2-si . P448413. and a pure brick wall for it I placed upon it. Temiz tuğla duvarın üzerine yerleştirilir.
32. e2-gar8-bi szu-si tag-ga im dul3 hu-mu-ak. I covered with plaster its inner walls fitted to (within) a finger-length. P448444. Ben onun iç duvarlarını bir parmak uzunlukta sıva ile kapladım.
17. uru4 e2-gar8-bi ba-sumun . P448388. its foundation and wall had become old .
31. e2-gar8 sikil-bi he2-bi2-si . P448413. and a pure brick wall for it I placed upon it. Temiz tuğla duvarın üzerine yerleştirilir.
32. e2-gar8-bi szu-si tag-ga im dul3 hu-mu-ak. I covered with plaster its inner walls fitted to (within) a finger-length. P448444. Ben onun iç duvarlarını bir parmak uzunlukta sıva ile kapladım.
dükkan daggan da-gan2 (Süm.);
daggan : dükkan. STDT
daggan [CHAMBER] wr. da-gan2 "(sleeping) chamber?". SSED
daggan wr. daggan; da-gan2 "doorway or door part" Akkad. dakkannu. SSED
dagan : giriş, kapı, kapı aralığı, oda, meclis, kamara, yatak odası. harem. Akad. dakkannum. SNAX
dükkân~ Ar. dukkān/dukān دكّان/دكان #dkn platform, seki, tezgâh, özellikle çarşı içinde satış yeri ~ Aram. dūkanā דוכנא platform, seki, kerevet ~ Akad. dakkannu seki, üzerine bir şey konulan yükselti ~ Sümer. dagana bir tür tezgâh veya platform. NETS
daggan wr. da-gan2 "(sleeping) chamber?"
daggan wr. daggan; da-gan2 "doorway or door part" Akad. dakkannu .TPSD
daggan wr. daggan; da-gan2 "doorway or door part" Akad. dakkannu .TPSD
dag-gan Wohnung, Zimmer, Türöffnung
dakkannu dag-ga-na | dag-ga-na-bi "ist ... of the chamber") [ oder dag + {ani}] da-ga-na | Volk, InŠuk., da-ga-n(a) | dakkannu) da-ga-na | |syll. SUZE
daggan(KI.ĜIŠGAL) # dag-gan. SUZE
dag-gan / daggan: Wohnung, Zimmer, Türöffnung . Akad. dakkannu
dag-ga-na: ist ... of the chamber, Ruheplatz. SUZE
dakkan, daggan: harem, living quarters, chamber (dag, 'dwelling', + gan, 'to bear'). ANSD, SULE
dükkân Ar. dukk¥n
a. 1. Esnafın perakende satış yaptığı, küçük zanaat sahiplerinin çalıştıkları yer. 2. mec. Görevli olarak çalışılan yer, iş yeri. 3. argo Kumarhane. Türkçe Sözlük
takkannu (tukkannu) ; chamber, niche, bench, Süm. Lw. Wr. Syll. (tukkan-nu), and DAGGAN (KI.GIŞGAL). Asyy. Dict.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder