tab < Ar. tab. Baskı, damga, basım, mühür ve
damga basma, damgalama < Akad. tebu(m) batmak, daldırmak,
indirmek, kazıp açmak, batırmak,
daldırmak, bastırmak, kesmek > Asur.
tabā’um. ŞİMŞEK
tab
~ Ar. ṭabˁ طبع #ṭbˁ 1. mühür ve
damga basma, damga, 2. karakter
Karş. Fen. ṭbˁ (sikke,
para), Akad. ṭabū (batma, basma). NETS
tablet. Süm. dub.tuppum. SNAX
tablet Fr. Tablette.
1. Düz ve yassı biçimli, çiğnenecek veya yutulacak madde: İlaç
tableti. Nane şekeri tableti. 2. tar. Eski medeniyetlerden
kalma, pişmiş veya güneşte kurutulmuş kilden yapılmış, üzerinde çivi yazısı ile
metin yazılı belge. Türkçe Sözlük
tablet İng. Tablet,
cuneiform tablet
Eski
uygar budunlardan kalma, pişmiş ya da güneşte kurutulmuş kilden yapma, üzerinde
çivi yazısı ile metin yazılı belge.
Türkçe Sözlük
dub wr. dub "tablet" Akad. ţuppu. TPSD
tablet ~ Fr. tablette [küç.] 1.
masacık, 2. 1. küçük levha, 2. Yassıltılmış hap < Fr. table masa,
levha, düz yüzey +ette → tabela.
NETS
dub (Süm.)
kil levha, belge. Türk dili TUP
pişmiş kerpiç (Türkçe).
“Bu sözün tarihçesinin
cetvel çerçevesine sığmadığınıbelirterek bazı faktörleri gözden geçirelim.
Sümerce'de bu sözün tarihi
eski Sümer'ce şekline (TUP) kadar uzanır. Bu söz aynı devirde Akadlar
tarafından da benimsenir:
TUPP-Kil levha, yazı
malzemesi. Onlar vastasıyla
eski Ön Aysa dillerine
geçer, TUPİ (Elam), TUPPİ (Hurri) vs,. Avrupa'nın eski dillerinde bu söz TİPUS
basma kitap, basma
mühür (Latin), TiPOS-basma
(Yunan) şekillerinde kullanılır. u/i degişmesi sonraki devrelerde Batı Avrupa dillerinde TiPE mühür, basma kitap,
örnek, tip, tasvir (Fransız), TAYP TİPE)- mühür, baskı makinası (ingiliz)
şeklinde görülür.
Bu söz yeni birleşmelerinde
çok kullanılır: Tipografya, teleteyp vs. Türk şivelerinde 1. Yazma, cilt, kitap
(Türkiye Türkçesi).
Türk şivelerinde: 2. Muska,
tılsım, yazılı madalyon (Kazakça vs.)
Başka vokalleşmede: TAPU senet
(Türkiye Tükçesi) TAP basma (Çağatay şivesi), TABLİ, TAPLI basma. Mühür sahibi
kimse, TABLA kap (Türkiye Türkçesi) kil levha şeklinde olan
eşyalarda yansımalarını
bulmuştur. TABLA-tepsi yassı eşya (Türkiye Türkçesi) DABLA tepsi (Kırım-Tatar),
TABA- tava, toprak tepsi (Kazakça) TABAK enli yaprak, tepsi, tava hamur teknesi; kağıt yaprak, enli yaprağı olan bitkiler- bağ
yaprağı; tabak (Umum Türk)
TABAN (TUBAN) Taban; esas
(Umum Türk).
Varyantlar; TOBAN, TUBAN.
Ve nihayet TABAA (TAMBA, TAMGA, TABGA) yazı işareti, yazı damga, basma, harf.
Binlerce yıl geçti, yazı
sistemleri değişti, fakat ilk yazı terimi oldugu gibi kaldı. Kendisinin ilk
(Sümerler'den önceki) manasını (TUP-dip, esas, yassılk) da koruyabilir. Fakat
bu söz
Sümerler'in sayesinde
sonraları Türklerin de kullandıkları
yeni bir mana kazandı.
$ekil ve mana itibarıyla bu
gruba yakın olan diler Avrupa dillerindeki iladeleri kaydetmeyi gerekli saydık:
TABULA levha, cetvel
(Latince) TABLA (levha), cetvel (Yunanca).
Bunlardan da Batı Avrupa
dillerindeki terimler türemiştir. Table-masa
(ingilizce),-tabel cetvel (Hollanda) tafel-levha cetvel, masa (Almanca).
Slav dillerinde: TABLiYA-levha (Sırp), TABELA-cetvel (Polonya
TABLİNKA-TABAKA (tütün kutusu) (Rus ağızları, TABLİYA satranç levhası (Eski
Rusça).
Çağdaş Rus edebi dilinde TABEL,
TABLİSTA, TABLO, FABULA, TABRUO, TEMA..
İnsanlık Sümer derslerini unutmadı, hatta kil levhaların şekli (yassı
kerpikçikler) malzemesi (pişmiş kil) ve onlardaki tasvir (kil levhalar yaay
çizilmiştir) her şey, her şey “öz” de aksetmiştir. Avrupa ve Türk halklarının
ataları Sümerler’in kil tabletlerini görmüşler ve onların bu dahiyane keşfinden
istifade etmişlerdir. Sonraları Türkler kil levhanın adını değiştirmeye
alışarak birleşik bir söz yaptılar: “KİR-PİÇİK”- “kil kitab”. Olcas
dub
(Süm.) tablet, liste,
belge, mektup. tuppum. SNAX
dub wr. dub "tablet" Akad. ţuppu .
TPSD
dub "Tafel" , tablette, Akad. tuppu. SUZE
ĝeštug2 dirig dub dnisaba-ke4 šum2-ma-zu.ETCSL c.2.5.3.2-64
inim-ma dub maḫ-gin7 šu mu-na-an-sig10.ETCSL c.1.8.2.3-455
šag4-ĝu10 dub gal-gal ĝiš-/ḫur\ [X X]. ETCSL c.2.4.2.03-54
tarih ~ Ar. taˀrīχ تأريخ #wrχ/Arχ 1. günün tarihini yani hilalin kaçıncı günü olduğunu
belirleme, 2. olayları tarih sırasına göre yazıya dökme,
kronik < Aram. yarχā ירחא #yrχ ay (gök cismi ve zaman birimi) (= İbr .yāreχa ירח = Akad. warχu/arχu)
● Anlam evrimi
için karş. Lat. calendarium (takvim)
< calendae (ayın ilk günü, hilalin göründüğü gün). NETS
tarih Ar.
t¥r³¬ (ta:rih) 1. Bir olayın gününü, ayını ve yılını bildiren söz
veya gün. . 2. Toplumları, milletleri, kuruluşları etkileyen hareketlerden
doğan, olayları zaman ve yer göstererek anlatan, bu olaylar arasındaki
ilişkileri, daha önceki ve sonraki olaylarla bağlantılarını, karşılıklı
etkilenmeleri, her milletin kurduğu medeniyetleri, kendi iç sorunlarını
inceleyen bilim. 3. Bir konuyu geçmişi ve gelişimi içinde inceleyen anlatı. .
4. Tarih kitabı: Cevdet Paşa'nın Osmanlı Tarihi. 5. Tarih dersi.
Türkçe Sözlük
tarih günün tarihi, yani hangi ayın kaçıncı
gün olduğu, olayları tarih sırasına göre yazıya dökme işi, kronik < Ar. ta’rih tarih düşme, eski şeyleri anlatma
< # arh veya wrh Aram. yareha ay (gök
cismi veya zaman birimi) , İbr. yāreha
< Akad. warhu, Asur. urhu gök cismi ve zaman olarak ay >
Ugar. ‘yrh, Fen. yrh. Şimşek
tabut ~ Ar. tābūt تابوت #tbwt sanduka,
lahit ~ Aram. tēbūtā תבותא = İbr. tēbah תבה
özellikle Nuhun
gemisi veya Musa yasalarının saklandığı sandık ~ Mıs. tbt
● Nöldeke
NB 49 Habeşçe tabot (sanduka,
özellikle Kutsal Kitap ve kilise eşyasının saklandığı sandık) biçimine işaret
eder. Jeffery 88. NETS
tabut Ar. t¥b°t . 1.
Ölünün içine konulduğu sandık biçiminde araç, sal. 2. hlk. İçine yumurta konan uzun
sandık. Türkçe Sözlük
Eski Yunanca’ya Eski Mısırca’dan geçmiştir.
tacir, tüccar dam-gar (Süm.); tamkaru.
dam.gàr tamkāru. a merchant, a trader, a tradesman.
AKDI
damgar; kelimesinin Sümerce’den önceki bir
alt dil (substrat)’e ait olabileceği. Landsberger
damgar [MERCHANT] wr. dam-gar3 "merchant,
trader" Akad. tamkāru dam-gar3
merchant, trader Akad. tamkāru "merchant,
businessman". See ETCSL: dam-gara3=merchant. Note: Sümerian dam-gar3 is a rebus representation of Akkadian tamkāru damgargal [MERCHANT] damgargal
[MERCHANT] wr. dam-gar3-gal; dam-gar3 "leading merchant" [1]
dam-gar3-gal [2] dam-gar3 1. leading merchant zu2-lum
did utu dam-gar3-gal-kam . SSED
dam-gàr : merchant (tamkāru). ESUG
dam-gar3 : "Kaufmann" tamkāru DAM.GAR3 tamkārum "Kaufmann") gal:dam-gar3
("Großkaufmann") dam-gara3 Akad. > tamkārum
("Kaufmann", dam-gar3-gal
("Großkaufmann") dam-gara3 ("Kaufleute", ("Kaufmann"; als Libripens in
Kaufurkunden, (et peut-être
DAM-KAR) | dam-gar3 "marchand" (tamkārum)
s. gal:dam-gar3, ugula
dam-gar3-gal
"Großkaufmann" . SUZE
dam-gar3/gara3
: tüccar. Akad. tamkarum.
SNAX
tacir < Ar. tācir ticaret yapan, tüccar < # tcr alışveriş etme, ticaret yapma < Aram. taggārā < Akad. tamkāru,
damk/garū tacir, tüccar, iş adamı
< Süm. dam.gar, tam.gar tüccar. Şimşek
dam-gàr(-a): merchant (Akad. loanword from
tamkaarum, 'merchant', cf., makaarum 'to do business'). ANSD
damgar wr. damgar3 "merchant,
trader" Akad. tamkāru.
damgar3 damgar wr. dam-gar3 "merchant,
trader" Akad. tamkāru. damgargal wr. dam-gar3gal; damgar3 "leading
merchant".TPSD
tamkaru; merchant, trader, monetlender; from
Oakk, on; wr. Syll. And (LU)DAM.GAR.
TASD
dam-gar3 "Kaufmann". Akad. tamkāru. SUZE
tüccar~Ar. tuccār تجّار [çoğ.] tacirlertācir
تاجر [#tcr] → tacir.
tacir
; ~ Ar. tācir تاجر #tcr ticaret
yapan ~ Aram. tagārā /taggārā תגרא a~ Akad; tamkāru < Akad. makāru alıp
satma, ticaret yapma. NETS
tacir <
Ar. tācir
ticaret yapan, tüccar < # tcr alışveriş etme, ticaret yapma
< Aram. taggārā
< Akad. tamkaru(m)
damk/qaru tacir, tüccar, iş adamı
< Süm. DAM.GAR tüccar, TAM.GAR ticaret. ŞİMŞEK
Proto-Fratlı'lar ticaretin ceddi olarak görünüyorlar. Bunlardan Sümer'ler ve Babilliler ticareti alarak en yüksek şekillerine kadar tekâmül ettirmişlerdir. Bu günkü Tacir kelimesinin aslı Sumerce damgar, Akkadca tamkar kelimelerinin, şimdiye kadar kabul edildiği gibi, Sami asıldan değil, ProtoFıratça'dan olması daha muhtemeldir. Landsberger.http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/26/1042/12584.pdf
tacir Ar. t¥cir . (ta:cir)
esk. Ticaretle uğraşan kimse, tüccar. Türkçe
Sözlük
tacir Ar. tācir تاجر #tcr ticaret yapan ~ Aram. tagārā/taggārā תגרא ~ Akad tamkāru < Akad. makāru . NETS
tüccar Ar.
tucc¥r . Ticaret yapan, ticaretle uğraşan kimse, tacir. Türkçe Sözlük
tamkāru [DAM.GÀR
]
a merchant, a trader, a
tradesman ; AKDI
dam-gara3 gal-a-ni kug ur2-[ra …]. ETCSL c.2.4.2.05-89
dam-gara3 saĝ du3-du3 nu-zu bal-še3! mu-X-ak. ETCSL c.3.3.20-5
dam-gara3 gu5-li-ni-ir lu2 na-an-tuku-tuku. ETCSL c.6.1.03-127
tahin < Ar. tahīn un, darı unu, susam unu < thn öğütme, değirmenden geçirme < Akad. tenu, teānu öğütmek, değirmen işletmek, ezmek. Şimşek
tahin Ar. ṭaḥīn طحين #ṭḥn her çeşit un < Ar. ṭaḥn طحن 1. öğütme, 2. un. NETS
tahrip < Ar. tahrÎb harap etme < hrb
yıkma, tahrip etme, harap olma < Akad. harābu yıkmak, tahrip etmek, terk etmek. ŞİMŞEK
takdim. taqtitum. Bitirme, tamamı. ??
taklīmu
offering
, showing (a present, an offering)
See
also : niqiu, surqinnu, taqribtu, ginû, satt. AKDI
takdim Ar. ta®d³m. (takdi:mi) 1. Bir şeyi karşılıksız
olarak birine verme, sunma. 2. Tanıtma, tanıştırma. 3. Öne alma, önceye alma. Türkçe Sözlük
takdis < Ar. qudsi kutsal < # qds
kutsal olma, < Akad. qadāšu(m) saf, temiz olmak, saflık,
temizlik, Akad. kadāšu ‘celebration’ kutlamak, ilan etmek, ayin yapmak, hadāšu
sevinmek, hoşlanmak, memnun olmak.
ŞİMŞEK
takdis ~ Ar. taḳdīs تقديس #ḳds kutsama < Ar. ḳuds
/ḳudus قدس kutsal olma, arınmış olma → kudsi .
NETS
qadāšu *
to sanctify , to hallow. See also : quddušu, quššudu. Hebrew : qadiš «holy». AKDI
tandır tennur
~ Ar. tannūr تنّور fırın, özellikle kilden yapılan kuyu şeklinde
fırın ~ Aram. tanūrā תנורא = Akad. tinūru● Çok erken
tarihten itibaren Batı Asya dillerine yayılmış bir sözcüktür.
Karş. İbr. tennūr, Ave. tanūra, Fa.
tanūr/tandūr (fırın). Hind. tandūri biçimi modern devirde Farsçadan
alınmıştır. NETS
tandır. fırın, soba, ocak.. duruna. tinurum. SNAX
duruna/ti-nu-ur (Süm.)
/ wr. imduruna2; imti-nu-ur; durunax(|KU.KU|) "oven,
tannour" Akad . tinûru.TPSD
tandır tinur/ti-nu-ur. tinurum. fırın. SNAX
tunur / tinur / turun ("Ofen" , udun
tinūru). SUZE.
tandır < Ar. tennûr: tandır; bugün daha çok
köylerde, 'lavaş' ve diğer ekmeklerin ve yemeklerin pişirildiği pişirilmiş
topraktan üste doğru daralan bir bidon şeklinde yapılmış ve toprağa gömülmüş
ocak; girdapların açtığı su dibi oyukları; küçük çocukların ayakta durması için
yapılmış altı düz, yanları açık ve üst tablasının ortası delik nesne. || tandır
başi: mutfaklarda tandır veya tandırların bulunduğu yüksekçe yer || tandır
issiyiken eymeyh dutar: demir tavında dövülür anlamına atalar sözü || eşine
eşine çihdi tandır başına: birisinin çeşitli oyunlar çevirerek önemli bir mevki
elde etmesi hakkında söylenir. Türkçe
Sözlük
tandır Ar. tenn°r .
1. Yere çukur kazılarak yapılan bir tür fırın. 2. Bazı yerlerde, kışın
ayakları ısıtmak amacıyla alçak bir masanın altına mangal konulup üstüne yorgan
örtülerek yapılan düzen. Fr. athanor.Türkçe Sözlük
tandır tanura / tanur
‘fırın’ (Sami dili). Laufer
tandır 1. ‘yere çukur kazılarak yapılan bir
çeşit fırın’; 2. ‘kışın ayakları ısıtmak için alçak bir masanın altına mangal
konulup üstüne yorgan örtülerek yapılan düzen’. – Krg. tandır (dandır, nandır) < Ar. tannûr ‘runder Backofen aus Lehm’. Farsçada tanūr ‘an oven’ yanında tandūr
olarak da geçer. Kürtçede tendûr, tenûr biçimleri kullanılır. Räsänen’e göre; Arapça tannūr, Arami tannūra dan alınmıştır. Arami tannūra ise Akadçada ‘ofen’ olarak kullanılan tinūru’dan gelir. EREN
tandır < Ar. tennūr fırın < Aram. tanūrā
< Akad. tinūru > İbr. tanūr, tennūr > Aram. tanūrā
> Ave. tanura, Fa. tenûr (fırın), Erm. t’onir,
Gür. toren,
Aze. tendir,
Urdu. tandur, Hind. tandūrî. ŞİMŞEK
Jules
Michelet’in deyişiyle “Her kelime bir fikri ifade eder ve her fikir bir
varlıktır. Demek gramer, mantık, mantık da bilimdir.” Tandır kelimesi de uygarlıkların gelişiminde çok önemli bir işlevi
olmuş bir kelime, dolayısıyla bir fikir ve sonuçta bir varlıktır. Tandır kelimesinin değişik dillerdeki
söylenişini görünce insan şaşırıyor. Tarihsel süreçte değişik uygarlıklarda ve
değişik dillerde kelimelerin fonetiğinin benzerliği uygarlıklardaki
sürekliliğin günümüze kadar uzanan öyküsünün bir özetini veriyor sanki. TANDIR Yapımı: Tandır ağız çağı 55-65
cm. taban çapı 80-90 cm. derinliği ise 100-130 cm olan ve kilden yapılan
silindirik bir pişirme ve ısıtma fırınıdır. Killi topraktan yapılan tandırın
ağız kısmı ölçülerinden de anlaşılacağı gibi biraz daha küçük olur. Tandırın ön
alt kısmında ateş yakıldığında hava sirkülasyonunu sağlayan 10-15 cm. çapında
külve (külle) adı verilen ve tandırın içine açılan bir tutuşturma borusu
bulunur. TANDIR ve UYGARLIK:
Tandırın günümüzde de kırsal Anadolu’nun çoğu yerinde kullanılan insanlığın
genel mirasının önemli bir parçasıdır. Tandır hem yemek pişirmede hem de evin
ısıtılmasında kullanılan bir fırındır. Başlangıçta tandır tavanda bacası olan
evlerde kullanılırdı. Uygarlığın gelişimiyle birlikte tandır evi ya da tandırbaşı
denen kapalı bir mekan da kullanılmaya başlandı. Tandırın en önemli sorunu
ocağın ateşlenmesinden sonra 2 saate yakın etrafı dumana boğmasıydı. Evin
ortasında bulunan tandır aynı zamanda ekmek fırını olarak ta kullanılmaktaydı.
Tandır yemek yapımında kullanıldıktan sonra evin ısısını sıcak tutardı. Odunun
az bulunduğu yerlerde tandırın ısıtılmasında genellikle tezek ya da saçma
(küçük parçalar halinde tezek) kullanılırdı. Tandır külünün temizlenmesinde
gelberi denilen araç kullanılırdı. Tandır aynı zamanda romatizma hastalığına
karşı kullanılan bir kür merkezi görevini de görürdü. Romatizması bulunan
kişinin bacakları bir şilteyle sarılır ve ayakları tandırdan içeri sarkıtılarak
hastalık tedavi edilmeye çalışılırdı. Tandırda pişirme tekniği hem gelenekler
hem de tarihsel zamanlarda derin kökleri olan bir pişirme tekniğidir. TANDIRIN
SOYAĞACI: Prehistorik dönemlerden günümüze uzun ve prestijli bir soyağacı olan
bir kelimedir. Tandır kelimesi Akadça tinuru
kelimesinden türemiştir. Ortaçağ ve günümüz Arapçasına ise tannour / tennur / tanur olarak geçmiştir. Benzer şekilde
orta dönem Farsçasında tanur / tenur olarak kullanılan kelime günümüz
Farsçasına da değişmeden geçmiştir. Aramice tanura
olan kelime İbrancaya ise tanur
olarak geçmiştir. Arapçadan Gürcüceye tone
/ tören, Ermeniceye tonir, Türkmenceye tandıra, Pencap diline tanuri
/ tandoori, Urducaya tandur, Azericeye tendir, Türkçemize ise tandır olarak geçmiştir. Tandır kelimesi
İngilizce, Fransızca, İtalyancada tandoor,
Almacada ise tandur olarak kullanılmaktadır.
Anadolu’da tandır, eski kalıntılardan da anlaşılacağı üzere Selçuk ve Osmanlı
dönemlerinde kullanılan en yaygın ekmek yapımında kullanılan bir pişirme
tekniğidir.
Tandır
kelimesinin etimolojik tarihinin bize gösterdiği gibi prehistorik dönemdelerden
günümüze kadar devam eden değişik uygarlıklarından ilk önce Mezopotamya
uygarlığında tarihe kaydını yaptıran bir kelimenin uygarlıkların sürekliliğinin
bir kanıtı olarak fonetikte değişiklikler gösterse de dillerdeki çağrışımların
benzerliğini göstermesi açısından ilginçtir. İnsanoğlunun en temel gereksinimi
olan suyun, ekmeğin, ısınmanın ve pişirmenin insanlığın ortak paydası olarak
dillerdeki izdüşümünü tandır kelimesinde izlemek tarihin dillerde kendisini
sürdürdüğünü gösteriyor. Fehmi Dinçer. Ankara 2010. Milliyet Blog.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder