7 Şubat 2015 Cumartesi

Etimoloji S harfi ile... I

sabır ~ Ar. ṣabir صبر 'sarı sabır' denilen bir türkaktüs,  aloe = Aram.  abrā צברא = Akad.   ṣibāru NETS
sabır, -brı    Ar. ¹abr. 1. Acı, yoksulluk, haksızlık vb. üzücü durumlar karşısında ses çıkarmadan onların geçmesini bekleme erdemi, dayanç. 2. Olacak veya gelecek bir şeyi telaş göstermeden bekleme. Türkçe Sözlük 

safran < Ar. za’farān sarı boya veren soğanlı bitki < z’fr= sfr sarı. Akad. azupiru(m), azupiram, azuki/arānu, safran > azupir arqu sarı > Akad. azupirānÎt safrana benzer > Hit. azupir safran. Ar. > İtal. zafferano, İs. azafran, İng. saffron. ŞİMŞEK
safran: Akad: azupiranu. Sitchin
SAFRAN el- Cevaliki'nin Arapça olduğunu ileri sürdüğü bu bitki adı ,  baharat yapmakta kullanılırdı. Bu bitkinin Sümerce'deki adı Sam. azupiruydu. Arapça'ya Sümerce'den geçmiştir. Kimi dilbilginleri de bu sözcüğün Farsça'dan Arapça'ya girdiğini ileri sürmüşlerdir. Cabir eş-Şukri, bunun mümkün olamayacağını, çünkü bu sözcüğün eski dillerde de yer aldığını belirtmiştir(24). İnci Koçak..
safran zaˁfaran Ar. zaˁfarān/ṣaˁfarān زعفران sarı boya veren soğanlı bitki, crocus sativus ~ OFa. zarparan "altın-diken", → zer
● Arapça sözcükte sad/ze varyasyonu Farsçadan alıntıya işaret eder. Asya Asbaghi (1988), Persische Lehnwörter im Arabischen. * İng. saffron, < zafferano, İsp. azafrán biçimleri Arapçadan alınmıştır. * Popüler kaynaklarda Asurca. azupīru ("tohumları kullanılan bir tür baharat ve tıbbi bitki") ile birleştirilmesi mesnetsizdir. Chicago AssD I/ii 531. NETS

sahar / sagır (Süm.);??  dugsahar .
sahar : sagır. İçersine şarap konulan, havana benzer söbü bir kap.a sort of vessel. STDT
sahar2 : bir kap türü. Akad. şaharrum. SNAX
sahar wr. dugsahar; dugsahar2 "a vessel"  Akad. šaharru. SSED
sahar    Mangal. Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü

saka, saki sagi (Süm.);
saka, saki, garson,içki sunan, kadeh taşıyıcı, yardımcı, Akad.  šaqum.
sagi [SÌLA.ŠU.DU8]: cupbearer (loan from Akad. šaaqû).sig; si(-ga): adj., low; late; small, narrow; weak (cf. si-ga as noun, verb, and adjective
sa gi  wr. sa gi4 "to prepare" Akad. šutērusû. SULE
sa--gi4 "to prepare", saĝi "Mundschenk" . Akad. šaqûm. SUZE
sagi : sucu, saki. yardımcı, garson. Akad. şaqum. Akad. şaqitum; bayan garson, şaqum; içmek, sulamak, şaqum; saki, garson, şaqutum; sulama. şagia. şaqum. Garson.  SNAX
sa gi  wr. sa gi4 "to prepare" Akad. šutērusû (sa[sinew] + gi[turn])  1. to prepare
Akad. šutērusû "to make ready, prepare". SSED
saĝi  "Mundschenk"  šaqûm .sagi-e-ne T 99b, sagine, sagi-a-bi  ("échanson";  šāqû) . SUZE
sa...gi4: to prepare ('mat' + 'to restore'?).  ANSD
sa gi wr. sa gi4 "to prepare" Akad.  šutērusû TPSD
sāḳī Ar. ساقي #sḳy mecliste su veya içki kadehi sunan kişi < Ar. saḳy سقي  su verme, sulama = Aram. şāḳyā שקיא içki kadehi sunan kişi, saki = Akad. şāḳūNETS.
saki    Ar. s¥®³  a. (sa:ki:) esk. İçkili toplantılarda içki dağıtan kimse.. Su veren, su dağıtan. 2. Kadehle içki sunan..
saka    Ar. sa®®¥ (I) a. 1. Evlere, çeşmeden su taşımayı iş edinmiş olan kimse. 2. Kırsal bölgelerde sulama işlerini düzenleyen ve denetleyen kimse.. BTSÖ
saka; Ar. sakka ‘evlere, çeşmelerden su taşımayı meslek edinmiş olan kimse’ ile ilgili olabilir. TUGÜ
saka / saki su getiren, su dağıtan, sucu < Ar. saqqā sucu < # say su verme, sulama < Akad. šaqu içmek, Asur. šaqa’u içki, içecek vermek, sulamak < Akad. saqûtu sulama. İsp. azacan sucu, su taşıyan, İsp. acequia sakilik, su taşıma. Şimşek.2004

Mezopotamya'da kral sofralarında, buzla soğutulan şarap içiliyordu. Şarapla buz tüketilmeden hemen önce yedeklik depolarına, nakkamtum'a koyuluyordu. Buz, kışın kuzey dağlarından elde ediliyordu. Bunun yanında, büyük bir olasılıkla buzulkarlardan alınan katılaşmış kar ile, ülkede ani bir fırtına koptuğunda oluşan dolu taneleri kullanılıyordu. Buz, kar ya da dolu tanelerini toplayan kişinin bunu iyi koruması, alelacele hamal bulup şaqu'lara "içki dağıtıcılarına" teslim edecekleri yere kadar götürmesi gerekiyordu. Daha sonra şaqu'lar malı şu ya da bu depoya götürüp boşaltıyorlardı. Bütün bu işlerin, çok plamlı ve hızlı bir biçimde yapılması gerekiyordu. J. Bottero, Eski Yakındoğu. 102 

saka
~ Ar. saḳḳāˀ سقّاء #sḳy sucu, su veren → saki.  NETS 
saka    Ar. sa®®¥ . 1. Evlere, çeşmeden su taşımayı iş edinmiş olan kimse. 2. Kırsal bölgelerde sulama işlerini düzenleyen ve denetleyen kimse. Türkçe Sözlük 
saki    Ar. s¥®³ . (sa:ki:) esk. İçkili toplantılarda içki dağıtan kimse. Saka.  Türkçe Sözlük 
sagi ur-dza-ba4-ba4. ETCSL c.2.1.1-268
sagi zabar kug dadag-ga en me ĝišbanšur-ra.ETCSL c.4.29.1-22
sagi lu2-tur-ra lunga3 bi2-in-gub-en. ETCSL c.5.5.a-22

sakal. ziqnum. zaqnum. Sakallı. Su3(-g)
sakal  1. Yetişkin erkeklerde yanak ve alt çenede çıkan kılların tümü.  2. Bazı hayvanlarda çene altında bulunan kılların tümü. 3. den.Gemi karinasında oluşan yosun, yapışan midye vb. yabancı madde. Türkçe Sözlük 
sakal ETü. sakala << ATü ● Karş. Moğ. saglaga (püskül) <  sagsay- (kabarmak, tüylenmek). Etü. sakız (ağaç kabuğunda oluşan reçine) sözcüğü ile ilişkisi düşünülebilir. NETS
sakal ‘yetişkin erkeklerde yanak ve çenede çıkan kılların tümü’ = OT. Sakal (DLT). An.ağl:: sakgal. Mac. szakal. Ar. sakali
                -sagal (Oyr., Tel.)
                -sağğal (Az.)
                -sakal (Kzk., Kırg., TatK.)
                -sakğal (Trkm.)
                -sâkâl (Özb.)
                -sakkil (Hlç.)
                -säl (Oyr.)
                -sal (Soy.)
                - sekkel (Ker./KrTS.)
                -suxal, sugal (Çuv.)
                -haxal (Bşk.)
                -sağalak Moğ. TUGÜ

sako hafif ve şekilsiz ceket, pardesü   ~ İt. sacco çuval, torba, gevşek bir tür ceket << Lat. saccus çuval bezi, çuval, çul ~ Eyun. sákkos σάκκος= İbr. śāḳ שׂק    Akad saḳḳu. Yunanca sözcük bir Sami dilinden alınmıştır. NETS
sako    İt. sacco a. esk. Paltoya benzer bir tür üstlük. Ceket, Palto, pardösü.  Türkçe Sözlük 
sako hafif ve şekilsiz ceket, pardesi < İtal. sacco, Çuval, torba, gevşek bir tür ceket < Lat. saccus çuval bezi, çuval, çul < Eyun. sákkos, İbr. sāq < Akad. saqqu çuval, torba, harar, kese, bedene oturmayan kadın veya çocuk giysisi. ŞİMŞEK

sanat < Ar. şan’at beceri, meslek, ustalık < #şn el becerisi ile imal etme, tasarlama, düzenleme < Akad. za’ānu, zānu süslemek, bezemek. Şimşek
sanat Ar. ṣanˁa ͭ صنعة  #ṣnˁ imalat, işçilik, ustalık, hüner Ar. anaˁa صنع imal etti, yaptı, işledi, düzenledi. NETS

sarı sabır zambakgillerden, sıcak bölgelerde yetişen, yaprakları oldukça yüksek bir sapın tepesine toplanmış olan bir süs bitkisi, aloe vera, bir kaktüs türü. Bu bitkinin etli ve kalın yapraklarından çıkarılan, kırmızımtrak esmer renkli hekimlikte kullanılan bir madde < Ar. şabir bir katüs türü, aloe, Aram. şaberā < Akad. şibaru, şiburu acı bir bitki, aloe. Şimşek
sarı sabır Ar. ṣabr صبر 'sarı sabır' denilen bir tür kaktüs,aloe Süry. ṣabrā ܨܒܪܐ  Akad ṣibāru 1. sivri bir alet, 2. ilaç olan. NETS

sarımsak. sum-sikil. şamaşkillum. Bir soğan türü, sarımsak
sarımsak, -ğı . bit. b. 1. Zambakgillerden, 25-100 santimetre yüksekliğinde, yapraklarında, saplarında ve toprak altındaki soğanında kokulu yağ bulunan bir kültür bitkisi (Allium sativum). 2. Bu bitkinin baharat olarak kullanılan dişli bölümü.  Türkçe Sözlük 
sarmısak Sarımsak  [ETü] sarmusak / sarumsak / samursak  << Atü.  NETS
sarımsak ‘bir bahçe bitkisi (Allium sativum)’ Ağızlarda samırsak olarak da geçer. Bu biçimin göçüşme sonunda oluştuğu açıktır. –Tkm. sarımsak, TatK. sarımsak, Nog. sarımsak, KKlp. sarımsak, Kzk. sarımsak, Blk. sarısmak, Krg. sarımsak. Orta Türkçede sarmusak ve samursak olarak geçer.  Doerfer’e göre Orta Türkçe sarmusak biçimi kesin olarak orjinal biçimdir. Türkçeden Moğolca ve Tacikçeye de geçmiştir. EREN
sarımsak ‘toprak altındaki soğan biçimli sürgünlerinde kokulu yağ bulunan bir kültür bitkisi’ = OT. sarmusak, samursak (DLT). Eski Kıpç., Kırg., TatK., Trkm., KKlp., Nog., Krm.  sarımsak, Özb. särimsāk, Baş. harımhak. Kırg. sarmısak. TUGÜ

sarraf ~ Ar. ṣarrāf صرّاف #ṣrf altın ve gümüş para alıp satan, para bozan = Akad. ṣarrapu kuyumcu < Akad. ṣarāpu metali ateşle arıtma, rafine etme, (altın veya gümüşün) saflığını sınama ) → sarf.  NETS
sarraf    Ar. ¹arr¥f  a. 1. Kuyumcu. 2. esk. Mesleği, değerli kâğıt ve metal paraları birbiriyle değiştirmek, tahvil alışverişi yapmak olan kimse. Türkçe Sözlük
ṣarrāpu. Goldsmith. AKDI
ṣarāpu  (vb. a/u)
1) to burn , to bake , to smelt , to refine ; 2) to dye in red ; (D) to give burning pain , to torture , to chastise , to scorch * ;
Comparison with other Semitic languages :
Proto-Semitic : *ṣarāp
Arabic : ṣarafa  صَرَفَ «to cast»
Hebrew : ṣārap  צָרַפ «to purify»
Ugaritic : ṣrp   «to pu

sam [yeli  sām yeliaşırı sıcak rüzgâr ~ Ar. sāmm سامّ #smm zehirleyen < Ar. samm سمّ  zehirleme < Ar. samm سمّ zehir =         Aram. şamā שמא = Akad. şammu ot, şifalı ot, ilaç ● Karş. susam. NETS
sam    Ar. s¥mm  (I) a. Sam yeli.  Türkçe Sözlük

satır1 ~ Ar. saṭr سطر [#sṭr] bir sıra yazı ~ Aram. şaṭərā שטרא [#şṭr] yazı ~ Akad. şaṭāru yazı yazmak.  NETS
satır    Ar. saµr  (I) a. Bir sayfa üzerinde yan yana gelen kelimelerden oluşan ve alt alta sıralanmış her bir dizi. Türkçe Sözlük
šaṭāru  [SAR :  , IN.SAR :  ]  (vb. a/u ; imper.  šuṭar)
G. to write ; to inscribe ; to copy ; to formulate , to record (a document) ; to write down, put in writing ; to list D. to put down in writing, list Š. to cause to write N. to be written, inscribed ana ḫissiti : to jot down , to note down , to write down arḫiš šaṭāru : to jot down
Cf. šaṭru. AKDI
šaṭru
written , inscribed , recorded ; AKDI
satır ‘et kesmeye, kemik kırmaya yarayan, ağır ve enli bir tür bıçak’ < Ar. Far. sātūr ‘ a butcher’s large knife’. Räsänen köken vermemiştir. EREN
satır < Ar. satr düz çizgi, yazı sırası < str düz çizgi çizme < Akad. šutar yazı, tablet, stel, yazı kopyası < Akad. šatru(m) yazı(lı), yazılmış š
atāru(m), satāru yazmak. ŞİMŞEK

seci ~ Ar. sacˁ سجع #scˁ kafiyeli düzyazı < Ar. sacˁa سجع aralıksız uzun süre öttü veya konuştu = İbr.  şagˁa שׁגעdelirdi, sayıkladı = Akad. şegû kudurma, çıldırma )
● Akadca için Chic 17.260. İbranice için Klein 640. Arapça sözcüğün nihai anlamı "kudurmuş gibi söz söylemek" olmalıdır. NETS
seci    Ar. sec³¤  a. (seci:) ed. Nesirde yapılan uyak.   Türkçe Sözlük 
seciye    Ar. seciyye  a. Yaradılış, huy, karakter. Türkçe Sözlük 

sefalet ~ Ar. sufāla ͭ سفالة #sfl aşağı veya aşağıda olma, aşağılık olma < Ar. safala سفل aşağı idi = İbr./Aram. #şpl שפל altta veya aşağıda olma, sefil olma = Akad. şapālu alt, aşağı. NETS
sefalet    Ar. sef¥let  a. (sefa:let) Yoksulluk, yoksulluk sıkıntısı.  Türkçe Sözlük 
safalet < Ar. safāla aşağı veya aşağıda olma, aşağılık olma < Ar. safala aşağı < # sfl aşağı veya aşağı tabakadan olma İbr./Aram. # şpl altta veya aşağıda olma, sefil olma < Akad. šapālu(m) aşağıda olmak, gövdenin alt kısmı, alt, aşağı > İbr. şippul alt, aşağı. ŞİMŞEK

sefine ~ Ar. safīna ͭ سفينة #sfn gemi ~ Aram. səpīnā / sapīntā ספינא/ספינתא düz kesilmiş tahta, levha, sal, gemi = Akad. sapānu düzlemek, düzeltmek. NETS
sefine    Ar. sef³ne  a. (sefi:ne) den. esk. Gemi. Türkçe Sözlük 

seher ~ Ar. saḥar سحر #sḥr gün ağarması, tan vakti= Aram. şaχrā שחרא  = Akad. şēruNETS
seher    Ar. se§er  a. Sabahın güneş doğmadan önceki zamanı, seher vakti.   Türkçe Sözlük 
seher gün ağarması, tan vakti < Ar. sahar < # shr, Aram. şaxƏrā < Akad. šeheru, šihiru. ŞİMŞEK
sahar  : tank :, tulu, şafak. — Dämmerung, Abendroth. | tank atmak : sabah olmak. — Dämmern. ÇAOS



Hiç yorum yok: