melek elçi, haberci < Ar. malak elçi, haberci < İbr. melāk elçi, haberci < l’k gönderme < Akad. mālaku(m) elçi, haberci < Akad. alāku(m) gitmek, yürümek> malakum
yürüme, gidiş, yol, yön. Uga.r l’k, mlak haber götüren, Fen. ml’k,
Aze. melek, Fa. malak.
ŞİMŞEK
Kitabı
mukaddeste Mal’akhim diye geçer, “elçiler”
anlamındadır. “tanrı habercileri”.
İbranca Mal’akhim kelimesi
“melekler” anlamına gelmez, aslında “ulaklar, haberciler” anlamına gelmektedir
ve bu terim Kitabı Mukaddes’te ilahi olanları değil de kraliyet mesajlarını
taşıyan sıradan, kanlı canlı insanlar için kullanılmaktadır. Mal’akhim
kelimesinin tekili olan Mal’akh
yalnızca sıradan bir ulağı değil, belirli bir görev için eğitilip nitelik
kazandırılmış ve (bir büyükelçiden beklenebileceği gibi) bir miktar da tefrik
gücüne sahip olan özel bir elçiyi anlatmaktadır. Sitchin
melek
~ Ar. malak ملك #mlk bir tür tanrısal varlık ~ İbr. məlāk מלך elçi,
haberci < İbr . #lAk לאך gönderme
● İbranice sözcük İranca fraēşta elçi, ulak, tanrısal elçi) kavramına tekabül
eder ve MÖ 6. yy'da Fars/Zerdüşt geleneğinden Yahudi kültürüne
aktarılmıştır. Eyun. ángelos elçi, tanrısal
elçi, melek aynı sözcüğün doğrudan çevirisidir. * Arapça sözcüğün #mlk hükmetme kökü ile etimolojik
alakası yoktur. NETS
melek : Bu sözcük de Arapça değildir.
Süryanice biçimi “melaho” dur. “melek ve “melaho” aynı anlamdalar. Turan Dursun I
melik ~ Ar. malik/malīk ملك/مليك #mlk kral,
hükümdar = Aram. malkā מלכא= İbr. melek מלך = Akad. maliku
→ mülk. NETS
malik. malikum.
danışman. SNAX
Sanskrit.
mleccha, Akkadian malik,malku, maliku. The Language of the Harappans: From Akkadian to
Sanskrit
melik Ar. melik a.
esk. Padişah, hükümdar, hakan. (ma:lik) Sahip, iye. Türkçe Sözlük
malik : aya (ayga) : asl, ika , ikam,
mevla sahib, rabb, tanrı. — Ursprung; Gebieter, Besitzer, Herr, Gott. ÇAOS
malku (n.)
prince, king
Cf. malāku
Variants : maliḫu, maliku
Comparison with other
Semitic languages :
Proto-Semitic : *malk
Arabic : malik مَلِك
Syriac : malkā ܡܰܠܟ݁ܳܐ
Hebrew : melek מֶלֶךְ
Ugaritic : malku . AKDI
māliku : counsellor, adviser / advisor , councilman (?) ; AKDI
See
also : muštālu, milku, mitliktu, malāku.
AKDI
melik : “kral” demek. Kur’an’da geçen ama
arapça olmayan sözcüklerden. Süryani
dilindeki biçimi: “melko”. Bu sözcük
de kral anlamında. Turan Dursun.
melik/ melike < Ar. malik sahip, kral < # mlk
sahip olma < Akad. malku, maliku prens, kral < Akad. malāku yönetmek, hüküm sürmek, idare
etmek, hükmetmek. Şimşek
menba kaynak < Ar. manba suyun kaynama yeri < Ar. naba’a < # nb’ (su) kaynama < Akad. namba’u kaynak, naba’u
(su) çıkmak, yukarıya çıkmak, kaynamak.
Şimşek
menba Ar. manbaˁ منبع #nbˁ kaynak < Ar. nabaˁa نبع (su) kaynayarak yeryüzüne çıktı, fışkırarak aktı. NETS
menzil. Akad. manzalu (durak),
takımyıldız. İbr. mazal. Sitchin
manziat DINGIR.TIR.AN.NA.
rainbow. Variants
: manzât, manzīt. AKDI
menzil Ar. menzil a.
esk. 1. Yolculukta dinlenmek amacıyla durulan yer, konak. 2. İki konak
arasındaki uzaklık. 3. Bir günlük yol. 4. ask. Bir merminin
ulaşabildiği uzaklık, erim (I): Top
menzili. 5. ask. Ordunun cephe gerisi işlerinin bütünü. 6. tar. At değiştirmek veya
konaklamak için kervanların ve posta tatarlarının indikleri bina veya han.
7. tar. Ok atma yarışlarında erişilen mesafe.
Türkçe Sözlük
menzil < Ar. menzil yolculukta iniş yeri durak < # nzl inme < Akad. nazālu
su vb. dökmek, akıtmak, boşaltmak, indirmek, nezu dökmek, serpmek, fışkırtmak. Şimşek
menzil 1. At değiştirmek ya da konaklamak
üzere kervanların ve posta tatarlarının indikleri bina, han. 2. Erim: top
menzili, ok menzili. 3. Bir günlük yürüyüş (ortalama sekiz saat) ile alınabilen
yol uzunluğu, iki konak arası yol. Türkçe
Sözlük
mera
< Ar. mer’a sürü otlatılan yer < # r’y gözetme, hayvan otlatma < Akad. mēreşu, Asur. mēraşu tarım yapılan yer, tarım yapma yılı < Akad. erēşu tohum ekmek, mera, otlak, Akad. re’um, ra’u çobanlık yapmak, bir şeyi gözetlemek, bir şey için hazır
bulunmak. Şimşek
mera Ar. marˁā مرعا #rˁy davar
otlatılan yer < Ar. riˁāya ͭ رعاية gözetme, davar gütme. NETS
merkep ~ Ar. markab مركب #rkb binek,
taşıt aracı < Ar. rukūb ركوب ata veya bir vasıtaya
binme (= Akad. markabtu araba < Akad.
rakābu binmek )
NETS
sümercede ru aynı anlamda.. bak
merkep, -bi Ar.
merkeb . a. hay. b. Eşek. Türkçe Sözlük
merkeb
: gülük : bargir, yük hayvanı, deve, at — Lastthier, Kameel, Pferd. ÇAOS
merkep < Ar. merkeb binek, taşıt aracı < # rqb üstüne binmek, bir eylemi işleme < Akad. rakābu, rakāpu ata veya başka bir hayvana ya da bir taşıta binmek. Akad. rikab arabaya, sandala veya bir hayvana
biniş, binme, taşıma, nakliye, markabtu
araba. Şimşek
rakabu rakābu to mount , to ride (on a horse, an animal, a
chariot, a boat ...) , to sail (gods) to ride ( the wind, a storm ....) ; to pollinate , see sēpu ;
rakābu to repeatedly mount to load (goods, men ...) on an animal or a
ship for transportation , to transport ; to make someone ride (a horse ...) ;
to cause to mount AKDI
mermer < Yun. marmaros taş, kaya, blok, beyaz, parlak
< Akad. marmarru sert, sağlam. Mar
kökünden ‘güçlü’. .mar- sağlamlık kök hecesinin iki kere tekrarlanması ile
oluşturulmuş. Lat. marmor, İtal. marmo,
İsp. marmol vb. ŞİMŞEK
mermerYun. mármaron μάρμαρον << EYun mármaros μάρμαρος < EYun. marmaírō μαρμαίρω parlamak,
parıldamak. NETS
mesh
bir şeyi sıvazlama,
abdest alırken ıslak eli başa ve meste sürme < Ar. mash ovma, yağla ovma, ovarak temizleme < # msh < Akad. mesu, masā’u yıkamak, su ile silmek. Şimşek
mesken. (Akad.); maşkanu: konan yer,mesken
~ Ar. maskan مسكن #skn oturma yeri,
konut < Ar. sukūn سكون oturma → sükûn● Karş. Akad. maşkanu (konut)
< şakānu (koyma, yerleştirme). NETS
mesken oturulan yer, konut < Ar. maskan oturma yeri < Ar. sükun durağanlık, durma, huzur,
hareketsizlik < # skn hareketsiz
olma, durma, bir yerde oturma, konaklama, ikamet etme > Akad. şakanum koymak, yerleştirmek. Şimşek
Kenan
topraklarında çok sevilen Kirta destanına göre tanrılar çadırlarda ve baraka
tarzında mekanlarda (mşknt)
otururlardı. Kürşat Demirci
metin/metn ~ Ar. matn متن #mtn 1. hayvanın
sırtı, omurganın iki yanı, gövde, torso, 2. bir yazının gövde kısmı, edebi
metin = Akad. matnu kas, kiriş ). NETS
metin
tekst < Ar. matn sırt, omurga, bir şeyin güçlü
kısmı, edebi metin < # mtn sağlam
ve dayanıklı olma < Akad. matnu
sinir, kiriş. Şimşek
metin, -tni Ar.
Metn. 1. Bir yazıyı biçim, anlatım ve noktalama özellikleriyle oluşturan
kelimelerin bütünü, tekst. 2. Basılı
veya el yazması parça, tekst.
Türkçe Sözlük
meşrubat içilecek şeyler, içecekler < Ar.
maşrūba, şarāb
her türlü içecek < Ar. şaraba içti < şrb içme < Akad. sarāpu
yudumlamak, içmek. Yun. sermpeti- serbeti. Şimşek
meşrubat Ar *maşrūbāt مشروبات #şrb içilen
şeyler, içecekler < Ar. maşrūb مشروبة içilen +āt< Ar . şaraba ش. NETS
mevt ~ Ar. mawt #mwt/myt ölüm (= İbr./Aram. #mwt/myt מות/מית ölme, ölüm = Akad. mātu. NETS
mevt Ar. mevt a.
esk. Ölüm. Türkçe
Sözlük
mâtu to die . to die one after the other . to put
to death, kill ; to kill involuntarily .
AKDI
mevta < Ar. mawta ölüler, ölmüşler < # mwt/myt ölme < Ar. mayyit ölü < Akad. mâtu(m) Asur. muâu(m) ölmek > İbr # mwt, Aram. # mwt/myt ölüm ←mat2 . ŞİMŞEK
mezbaha < Ar. me?baha(t) mezbaha < ?bh
hayvan kesme, öldürme < Akad. tabahu(m) hayvan kesme, kesmek,
boğazlamak (Donbaz 277 mazbahtum
diyor). ŞİMŞEK
mezbaha maδbaḥ ~ Ar. maδbaḥa ͭ مذبحة #δbḥ hayvan kesme
yeri < Ar. δabḥ ذبح hayvan kesme = Aram. #dbḥ
hayvan kesme, kurban etme). NETS
mezbele
< Ar. mazbala
çöplük, gübre kulübesi < zibl gübre < Ar. zibil,
zibli çöp < Akad. ziblu atık madde, süprüntü, döküntü,
çöp. Şimşek
mezbele Ar. mazbala ͭ مزبلة #zbl çöplük < Ar. zibl زبل çöp, dışkı. NETS
mezra < Ar. mazra’at tarım yapılan yer, çiftlik < Akad. zerze®ru, zerziru,
zeruzeru,
zirru
çok küçük < Akad. ziru, zirru küçük.
ŞİMŞEK
mezra
~ Ar. mazraˁa ͭ مزرعة #zrˁ tarım
yapılan yer, çiftlik < Ar. zarˁ زرع tohum atma → ziraat .
NETS
mırra Urfa yöresine
özgü acı koyu kahve ~ Ar. mirra ͭ مرّة #mrr öd < Ar. marra مرّ acı idi = Aram. mrīrtā מרירתא acı, öd = Akad. martu). NETS
mırra öd, Güneydoğu’ya özgü acı koyu kahve < Ar. mirra acı sıvı, öd, < # mrr
< Aram. marirtā acı, öd <
Akad. martu safra, öd < marāru acı olmak. Şimşek
mırra Ar. mirra a. Acılık veren sıvılarla özel bir biçimde
kaynatılarak pişirilen bir tür acı kahve.
Türkçe Sözlük
Mısır < Arap. mişr < Akad. mušru, mišru Mısır ülkesinden, Mısırlı < Akad. mişru(m),
mişirru,
mişarru
kenar, hudut, sınır (Corriente, 368) < Süm. maš? kenar, sınır, hudut. Akad. esēru(m) kapanış < Akad. esēru(m) asāru kapatmak, kapamak, sınırlamak. ŞİMŞEK
Mısır
Ar. Mısr, Musri (müstahkem yer), İbr. mazor-mizraim, Yun. Aigyptos. İZEY
Milet: Miletos:
Milawanda Hitiçe
mil alüvyon < Akad. milu
suyun yükselmesi, sel, taşkın < Akad. malu
dolu olmak, doldurmak. Şimşek
mil selin getirdiği kumlu, çamurlu
toprak. Tzitzilis’e göre Rumcadan alınmıştır. EREN
miskin maş-en-gag (Süm.);
maş.en.kak
maş-gag-en : miskin, Akad. muşkenu, maşkenu.
İkinci sınıf insan
mašga'en wr. MAŠ.EN.KAK; MAŠ.KAK "a
social status or profession" Akad. muškēnu . TPSD
maş-en-gag. ikinci sınıf insan. Akad. muşkenum. SNAX
maš-en-kak: "ein Höriger". SUZE
mašga'en wr. MAŠ.EN.KAK; MAŠ.KAK "a social status
or profession" Akad. muškēnu. (dependant, bondsman of the
palace). SSED. TPSD
muškēnu MAŠ.EN.GAG ,MAŠ.GAG.EN
dependant bondsman of the palace ; poor man ; pauper (adjective) :
destitute , miserable ,needy , poor , poverty-stricken , wretched , meager ,
beggar ; Variants : maškēnu. See also :
muškēnūtu. muškēnūtu : dependance on the palace, status of muškēnu
; impoverishment, poverty muškēnūta alāku to become poor. AKDI
mušķènu; commoner, person not liable for service,
poor, destitute, from OAkk., wr. Syll. And Süm. MAŠ.EN.KAK, MAŠ.KAK.EN. TASD
miskin; ~ Ar. miskīn مسكين #mskn çok fakir, zavallı, acınacak halde
olan ~ Aram. meskēnā מסכנא fakir ~ Akad. muşkēnu sarayın kapı
ahalisinden olan kimse, fakir . NETS
miskin Ar. misk³n
sf. 1.
Çok uyuşuk olan (kimse). 2. Hoş
görülemeyecek durumlar karşısında tepki göstermeyen (kimse). 3. Cüzzam
hastalığına tutulmuş olan (kimse). 4. esk. Âciz, zavallı. Türkçe Sözlük
muškēnu [MAŠ.EN.GAG
: ,MAŠ.GAG.EN ]
dependant
bondsman of the palace ; poor man ; pauper (adjective) : destitute ,
miserable , needy , poor , poverty-stricken , wretched , meager , beggar ;
Variants : maškēnu
See also : muškēnūtu.
AKDI
muşkenu: “Eğer bir adam bir sığır, koyun,
eşek, domuz ya da bir manda çalmışsa ve çalınan bu mal tanrıya (tapınağa) ya da
saraya aitse, otuz katını verecektir.
Ama eğer bu bir muşkenuma aitse, on katını ödeyecektir”. Hammurabi
kanunlarından. .
Tapınak
ve sarayın malıyla, muşkenum denen kişinin malı arasında ayrım yapılmakta ve
buna göre ceza verilmektedir.
“’Muşkenum’ kavramı, sözcük olarak yaklaşık ‘toprakla
ilgilenen’ anlamına gelmektedir ve bu kavramın içeriği bilimsel tartışmalarda
şiddetli anlaçmazlıklar yaratmıştır ve hala tartışılmaktadır. Bu kavram daha 3.
Binyılın çiviyazısı metinlerinde ortaya çıkmakta ve buna eski Babil sonrası
metinlerinde de sıklıkla değinilmeltedir; bu sırada bir anlam değişikliğine
uğramıştır. Fransızca ‘mesquin’ ve
İtalyanca ‘meschino’da (adi, süfli)
bu kavramdan türemiş –yoksul bir insanın tanımı- olarak günümüze ulaşmıştır.
Ancak ‘muşkenum’ Eski Babil döneminde,
özellikle de Hammurabi yasalarında ne anlama geliyordu? Başlıca iki görüş
vardır: Bir görüşe göre muşkenum, ‘saray kulları’ insanlar,
saraya bağımlı kişiler, krallık topraklarında oturan ve buna karşılık hizmet
yükümlülükleri olan insanlar anlamına gelmektedir; öte yandan genel olarak,
hükümdarın yakın çevresine, bir ‘seçkinler grubuna’ ait olmayan, bağımlı halk
gurubundan olan kişilerin bu guruptan sayılması önerilmiştir. Awilum
(insan, saygın) ve muşkenum arasındaki ayırımda,.. ilgili kişinin sarayla ilişkisi
belirleyici olmuş olmalıdır.” Horst Klengel. Kral Hammurabi ve Babil
Günlüğü.
Lu/ maş-en-gag. muşkenum : ast,
ikinci sınıf kişi
- Awelum
- Muşkenum
- Wardum. SNAX
miskin çok fakir, dilenci < Ar. sükun
durağanlık, durma, huzur, hareketsizlik < # skn 1. Hareketsiz durma, bir yerde oturma, konaklama, ikamet etme <
Akad. muškēnu(m), maškēnu fakir, muhtaç kimse < Akad. šakānu(m) koymak, yerleştirmek. İbr. misken,
Sür. meskina, Fa. meskin,
Tat. mesken,
İtal. meschino, İsp. mesquino. ŞİMŞEK
misil/misl-~ Ar miθl مثل #mθl benzer, eş,
gibi, örnek, eşdeğer < Ar. muθūl مثول benzeme, gibi olma, örnek
olma, temsil etme, simgeleme (= Aram. #mtl מתל 1. gibi olma, benzeme, 2. simge
ve örnekle anlatma = Akad. maşālu benzeme ). NETS
misli. mişlum. Yarı, orta,
merkez. SNAX
misil, -sli Ar.
mi²l a. esk. 1. Eş, benzer.
2. Miktar. 3. Defa, kez, kat.
Türkçe Sözlük
misil/ misl-
< Ar. misl örnek,
simge, benzer, eş, eşdeğer < #msl
benzeme, kopyalama, temsil etme, simgelem < Akad. mişlu, meşku yarım,
buçuk, orta < Akad. maşālu, meşelu eşit olmak, bir olmak, eşitlemek,
aynısını yapmak, kopyalamak. Şimşek
mašālu
. to match , to make
similar , to proportionate , to equalize.
mašālu . do likewise , imitate.
mašālu 1) to be alike , to resemble , to
equal , to match ; 2) to be(come) smooth ; D : to copy , to make
similar , , to imitate , to equalize , to make equal , to compare , to equate ,
to try to equal , to match , to reflect , to replicate , to reproduce
; Š : to do likewise , to imitate , to do similarly , to emulate , to
mime , to mimic , to simulate , to make equal , to use a simile + , to utter
parables + ; mašālu ana : to look like , to take after ; AKDI
muhabir
< Ar. mu¥ābir haberleşen, karşılıklı haber
aktaran < Ar. ¥abar haber, bilgi,
rivayet, anlatılan şey < ¥br
görerek bilme, haberli olma ¥abara
denedi, sınadı, bizati yaşayarak öğrendi < Akad. habāru bahsetmek, (neşeyle) haykırmak > Asur. ha.ba.ra.at.tum mesaj, haber. Şimşek
muhabir
Ar. *muχābir مخابر #χbr < Ar. χabar خبر haber.
NETS
muhallebi < Ar. muhallebi sütten yapılan tatlı < tahlÎb süt katmak < hlb
< Akad. halābu
süt
sağmak, memeyle, göğüsle ilgili olma < Sem. ŞİMŞEK
muhallebi
ḥalab حلب [#ḥlb] süt
● Arapça kökenli olduğu muhakkak
olmakla birlikte Arapça eşdeğeri olmayan ve yapısı belirsiz bir kelimedir. NETS
musalla açık havada namaz kılmaya mahsus yer
< Ar. muşalla namaz kılmaya mahsus
açık yer < Akad. şullu niyaz
etmek, rica etmek, dua etmek, yalvarma.
Şimşek
musalla Ar. muṣallā مصلّا #ṣlw namaz kılmaya mahsus yer, namazgâh < Ar. taṣliya ͭ تصلية. NETS
mübaşir. mubassirum. Haberci.ulak.
SNAX
mübaşir Ar. mub¥şir
a.
(müba:şir) huk. Mahkemede duruşmaya girecekleri ve tanıkları çağıran,
yargıcın emirlerini bildiren, kâğıtları getirip götüren görevli, çağrıcı.
Türkçe Sözlük
mübaşir müjdeci Divanı hümayun emirlerini
tebliğ eden görevli
hakimin emrini tebliğ eden kişi ~ Ar. mubāşir مباشر #bşr müjdeleyen (?) < Ar. buşrā بشرَى müjde → büşra
hakimin emrini tebliğ eden kişi ~ Ar. mubāşir مباشر #bşr müjdeleyen (?) < Ar. buşrā بشرَى müjde → büşra
Arapça
türevin bu anlamda kullanımı muhtemelen Türkçeye özgüdür. Karş. Ar. mubāşir (ten temasında bulunan). *
Mahkeme tellalının "müjdeci" olarak adlandırılması belli ölçüde ironi
içeriyor olmalıdır.NETS
mübaşir
mahkemede duruşmaya
girecekleri ve tanıkları çağıran, yargıcın emirlerini bildiren, kağıtları
getirip götüren görevli < Ar. (Osm.) mübāşir
bildiren, haberci < # bşr
müjdeleme iyi haber verme < Akad. mubassiru
haberci. passuru, bussuru getirmek, mesaj, haber
göndermek, yollamak, haber bırakmak.
Şimşek
mümbit verimli < Ar. munbit < Ar. nabāt tohumdan çıkan her
şey, bitki < # nbt tohumdan çıkma filizlenme, filiz < Akad. inbu(m),
enbu,
imhu
bitki, meyve . nebat. ŞİMŞEK
mümbit ~ Ar. munbit منبت #nbt bitki
yetiştiren, verimli < Ar. inbāt إنبات bitki yetiştirme, verimli kılma→ nebat .
NETS
mür (ağacı) mürbuy <
Akad.
murru acılık, mür ağacı < marāru(m) acı olmak, İng. myrrh, İtal. amaro acı, ekşi. ŞİMŞEK
murrum mür ağacı. SNAX
mür : açığ : acı, sert, telhnak; derd,
keder, elem, veci'. — Bitter, scharf, sehr bitter; Schmerz, Kummer. ÇAOS
müşteri
(yıldızı) güneşe 5.
Yakınlıktaki gezegen, Jüpiter, ET. erendiz
< Ar. al-muştari < Akad. muştarilu Merkür gezegeninin adı <
Akad. muştertum uyanma zamanı, sabah
vakti. Bazı kaynaklarda Jüpiter, bazılarında ise Merkür (Mars). Fa. moştari. Şimşek
müteferrik
< Ar. mutafarriq
ayrı ayrı < tafarruq ayırt
etme < Ar. farq < # frq ayrı olma, ayrışma < Akad parāqu ayırmak, bölmek. Şimşek
mütefekkir Ar. mutafarriḳ متفرّق #frḳ ayrışmış,
ayrı, çeşitli < Ar. faraḳa فرك ayırdı. NETS
tefrik Ar. tafrīḳ تفريق #frḳ ayırma,
ayrıştırma, bölüm bölüm yapma < Ar. farḳ فرق. NETS
fark Ar. farḳ فرق #frḳ ayrılma,
ayrışma, ayırt etme, ayrım < Ar. faraḳa فرق ayırdı. NETS
müzekker eril, erkek cins < Ar. muᶑakkār
< Akad. zakkāru(m), zakrum adam, erkek < zikāru,
Akad. zikārum, zikru, zikkāru erkeklik organı,
Akad. zaqāru, saqāru “to Project, stick up; build
high” ??? > Akad. ziqquratu. Akad. zaqāpum,
saqāpu,
zakāu
bir bitkiyi dikmek, bir şeyi dik koyma, kazık sokmak (Akad) a/išqub < Süm ? Giš.GUB, mezar taşı dikilmiş, penis
kalkmış, kapı heykel konulmuş (olma), dikilmiş, (bir şey) dikine konmuş.
Ziggurat her ne kadar Akadca zaqāru’ya bağlansa da zakkaru
(zeker,
erkeklik organı) kelimesine bağlanması daha doğru olacaktır. Süm. ZI(-d)
kaldırmak, silmek.?, ZI(-g), taşımak, kaldırmak, ZI(-g) ayağa kaldırmak. Şimşek.2007
Bak: zeker, zigurrat
müzekker Ar. mu£ekker.
Köken: Ar. Cinsiyet: Erkek. Erkek, er. sf. db. esk. Eril. Türkçe Sözlük
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder