yağ i-a (Süm.); i3.
i3; yağ, Akad. şamnum. SNAX
ì-áb: fat of cows, cream (?) ('fat' +
'cow').
ì-áb-sè-ga: clarified butter, ghee (Old Sumerian) ('cow fat' + 'to make flat [by boiling away the water]'). ANSD
ì-áb-sè-ga: clarified butter, ghee (Old Sumerian) ('cow fat' + 'to make flat [by boiling away the water]'). ANSD
ì-iš: sesame oil ('oil' + 'tree'). ANSD
i3 i [OIL]. ia3. SSED
i oil. wr. i3; u5; u2 "oil;
butter; container for oil" Akad. tallum; šamnu
.TPSD
yağ;
[ETü] UyB, Kaş <1070 alkalamak="" b="" ba="" durulabilir.="" erm="" et="" fiiliyle="" g.="" hayvani="" lant="" nbsp="" s="" t="" tereya="" y="" ya="" yag="" yay="" zerinde="">.yüł1070>
> yeġ/yüġ (zeytinyağı)
ile ses benzerliği tesadüf olmalıdır. Ermenice sözcük eski bir Anadolu veya
Ortadoğu dilinden alıntı olup Eyun. élaia (zeytinyağı) eşdeğeridir. NETS.
yağ
‘Kıvamları değişen bitkisel veya hayvansal madde’. =ET. yağ, yag, yakrı ‘iç
yağı’.-OT. yağ
yag, yah (Zaza., Kürt.)
yağ (Az., Uyg.)
yäğ (Trkm.)
yağ (Özb.)
yû (Alt., Tel.)
cau (Bşk.)
çağ (Sag., Tuva.)
jav (Kzk.)
sıa
(Yak.)
sav, su (Çuv.)
may (Bşk., Kırg., TatK., Uyg.)
üs=üz ‘yağ’. (Tuva.)
Not:
Nişanyan’ın yağ sözcüğünü zeytinyağı anlamındaki élaia’ya kadar götürmesi,
zorlamadan başka bir şey değildir. Hayvancılıkla uğraşan ve süt ürünlerinden
peynir, yağ, kurut, yoğurt, kımız, kefir vb. yapan eski Türklerin bu sözcüğü
Ermeniceden veya başka bir Ortadoğu dilinden almaları imkansızdır. Çünkü bu
sözcük, fonetik bazı değişikliklerle Yakut ve Çuvaş Türkçelerinde de
yaşamaktadır. Nişanyan bir Türk ve iyi bir Türkolog olmadığı için, bu
sözcüklerden habersizdir. TUGÜ. ??
Neden imkansız. Orta doğu dillerinden Yunancaya geçen çok kelime var..
yağ 1. ‘sütten çıkarılan madde; tere y.
2. ‘etin içinde bulunan madde’.; 3. ‘bitki ve çiöeklerden çıkarılan sıvı
madde’; Tkm. yäğ., Blk. cau
‘yağ’, Tar. yağ, Alt, Tel yü, Sag., Çağ, Tuv. Çağ, Yak. sıa.
Uygurcadan başlayarak kullanıldığını biliyoruz. Türkçede bu kök yayıkta
dövmek olarak da kullanılır. Fin-Ugor dillerinde buna benzer bir söz
kullanılır. Mac. vaj, Fin. voi, Çer. Üy, . Bu adlar Türk ve
Fin-Ugor dillerinde saklanmış ortak kalıntılardır. EREN
yağ Çin. yag. Yağ sözcüğü Çinceye bağlanırsa da, biz ayrı
bir düşünce ileri süreceğiz: Süm. ya
(yağ) ile Tr. Çin yag/yağ bağlantısı
açık, ayrıca Hit. ya (yağ). Sümerler
tarihte Çin ulusundan çok önce, İ.Ö. 4000 dolayları, Sümer dili, yazısı da
öyle. ya (yağ) sözcüğü İ.Ö. 4000-3000
yıllarından aşıp geliyor. Hititler Anadolu’da İ.Ö. 2000’lerle başlıyor, Hitit
öncesi Anadolu ulusları da başka. ya
(yağ) sözcüğünün Anadolu-Mezopotamya yörelerindeki yaşı 6000 ile 4000 arasında,
buna karşın Asya uluslarında (Türk, Çin) yağ kavramı en çok 2600 dolaylarında
(Çin yazısını gözönünde tutarak) görülüyor. Türkçede yağ çok daha sonra (yazılı
belgelerin yaşına göre), 1500 yıl yöresinde. Bu durumda Sümer-Hitit önceliği
önemli. İZEY
iagi fat: Tung. *iag-ǯakta; Mong. *eɣükü,
*öɣekü; Turk. *jāg.
PTung. *iag-ǯakta fat
(of a bear)
PMong. *eɣükü, *öɣekü
fat
PTurk. *jāg 1 fat n.,
butter 2 lard 3 thick, fat (adj.) (1 жир, масло 2
сало 3 толстый,
жирный): OTurk. jaɣ 1 (OUygh.); Karakh. jaɣ (MK);
Tur. jaɣ 1; Gag. jā 1;
Az. jaɣ 1; Turkm. jāɣ 1; Sal. jaɣ 1; Khal. jāɣ 1;
MTurk. jaɣ 1 (MA); Uzb.
jɔɣ 1; Uygh. jaɣ 1; Krm. jaɣ 1; Kirgh. ǯoo-n 3;
KBalk. žau 1; Kum. jav
1; SUygh. jaɣ 1; Khak. čaɣ 1; Shr. čaɣ 1; Oyr. ū 1;
Tv. čaɣ 2; Tof. čaɣ 2;
Chuv. śu, śъₙv 1; Yak. sɨa 1; Dolg. hɨa 1. EDAL
yag/yağ [ETü] hayvani yağ, tereyağı
<< ATü *yāg
● ETü yayı- (çalkalamak)
fiiliyle bağlantısı üzerinde durulabilir.
* Erm yüł > yeġ/yüġ (zeytinyağı) ile ses benzerliği
tesadüf olmalıdır. Ermenice sözcük eski bir Anadolu veya Ortadoğu dilinden
alıntı olup EYun élaia (zeytinyağı) eşdeğeridir. NETS
yağ 1. Birleşiminde stearik, oleik,
palmitik asitlerle gliserin bulunan ve bunların oranlarına göre kıvamları
değişen bitkisel veya hayvansal madde. 2. Vazelin, mazot gibi yağları andıran
ve sanayide kullanılan bir mineral madde. 3. Vücudun, atılması gereken amonyak,
üre vb. maddelerini içine alarak deriden sızan ve ter kokusunu veren madde. 4.
Güzel kokulu bitkilerden çıkarılan uçucu, kokulu ve sıvı madde: Gül
yağı. 5. mec. Abartılı övgü.
Türkçe Sözlük
igi-ba i3-a ḫe2-ni-ib2-gun5-gun5-e i3 li ḫe2-en-na-su3. ETCSL c.4.22.2-18
tug2 30 giĝ4 i3-a šu {mu-un-niĝin2-niĝin2}. ETCSL c.1.8.1.5-87
ĝiš-ge-en-gen6-na alan šu du7-a-ni i3-a ḫe2-en-nu2. ETCSL c.4.22.2-23
Yal[-az (Süm.) : zal.
zalag2
Yalınmak,
alevlenmek. Yanmak. Hell werden, glanzen. yaldra: az ışımak, az parlamak.
yaldrık: cilalı, parlak, süslü. STDT
yalaz Tr. yal / yul aydınlık, ışıma, parlama bildiren
kökten yalav/ yalaz.
alaz Tr. (alev) den yalaz- alaz. İZEY
zalag
: yalıng. Alev, yalçın,
sarp, çıplak. Yalın: alev. Glanzen. hell. STDT
zalag "hell" . Akad. ebbu
zalag2 ("to (make) shine"). SUZE
zal [SHINE] wr. zal "shine". SSED
zalag2 : parlak olmak, parlamak, aydınlatmak,
parlaklık, ışık, aydınlık. SNAX
zalag wr. zalag; zalag2;
su-lu-ug; sulug "(to be) pure; (fire) light; (to be) bright, to
shine" Akad. ebbu; namāru; nûru. SSED
yalaz hlk. Alev.
Türkçe Sözlük
yalaz
[TTü] yalaz/yalaza alev < Tü. yal- yanmak,
alevlenmek +Az → yan-● Anadolu
ağızlarından alınmıştır. Karş. alaz, alev, yalım. NETS
yar (yarmak) dar (Süm.);
dar, tar.
tar. kesmek, biçmek. yarmak, bölmek, taksim etmek.
dar. yarmak.spalten,
zerschneiden,zerstören. STDT
yar-mak Tr. yar bölmek. Yar- kökü Türk dilinin en verimli
sözcüklerinden biri olduğu gibi anlam genişlemesi, anlam değişmesi bakımından
da en yaygınıdır. İZEY
dar "spalten". SUZE
yarmaca : kabil-i inşikak, biçme olmayan
odun. — Scheit (Holz). Z.
yarmak : az ayırmak, teşkik eylemek. —
Entzweien, spalten. ÇAOS
dar wr. dar "to break up, crush, grind; to
split, split up; to cut open"
Akad. pênu; pêşu; salātu; šalāqu; šatāqu. TPSD
tar wr. tar; tarar "to cut down; to
untie, loosen; to cut; to scatter, disperse; to decide"
Akad. harāşu; parāsu; paţāru; sapāhu. TPSD
dar : bölmek, ayırmak, taksim etmek.
Akad. şataqum. SNAX
bar, ba.r "spalten".
bar "Fell". SUZE
dar : kesmek, parçalamak. Ayırmak,
bölmek, kesip açmak, dilmek, dilimlemek. SNAX
dar:
n., francolin, pheasant [DAR archaic frequency: 36; concatenation of 4
sign variants]. v., to slice, split; to shatter (reduplication class) (da,
'sides', + ur4 , 'to shear, reap'). SULE
dar:
crack open = dar =break; =break
out. SUVO
tar : yarmak, sökmek, yırtmak, çatlamak.
Akad. natarum. SNAX
dar [SPLIT] wr. dar "to break up,
crush, grind; to split, split up; to cut
open" Akad. pênu; pêşu; salātu; šalāqu; šatāqu 1. to break up, crush, grind unknown/Middle Babylonian/Ugarit
[[dar]] = da-ar = DAR = kur-ru-; pe-e-şu ; [[dar]] = MIN<( da-ar)> = DAR
= sa-la-tum-; he-pu-u . 2. to split,
split up 3. to cut open Akad. pênu "to grind"; pêşu
"to break up, crush"; salātu "to slit, slice through,
split"; šalāqu "to cut
open"; šatāqu "to split, crack (off)". Sumerian dar is a rebus
representation of Akkadian tarru. SSED
dar; Here is a perfect example of the
protoTurkic *d showing up as c and y in Turkic languages Sumerian dar ’spalten,
zerschneiden, zerstoeren’ (D.71; MSL, III, 100) Tk yar- ’yarmak’ [to break in
the middle] (DLT, I, 399; KBI, 523) [Tuna90:]. Chuvash śur to split
[Krueger61:232];. HMHU
dar
für tar Westenholz. Spalten. SUZE
tara[mak[ETü]. tara= ETü tar- [Uy] 1.
dağıtmak, yaymak, ayırmak, 2. saç taramak → dağıl- .
Muhtemelen ETü tar-/tar- fiilinin özel anlam kazanmış varyant
biçimidir. NETS
yar 1070 [ETü] yar suların açtığı gedik,
bayır 1312 [KTü] dikuçurum<< ATü *yār. NETS
tar [CUT] wr. tar; tarar "to cut
down; to untie, loosen; to cut; to scatter, disperse; to decide" Akad. harāşu; parāsu; paţāru; sapāhu. SSED
yar [ETü] yar- bir şeyi bıçakla
kesmeksizin zorla ikiye ayırmak << ATü *hīr-
● ETü ar-, yar-, yır-, yir- fiilleri eş anlamlı
olup, önseste /y/ = /0/ eşdeğerliği ATü /h/ sesinin
varlığına işaret eder. ( ETüor- (biçmek) aynı gruba dahil olabilir
mi? ). NETS
yar-.
Uzunlamasına bölüp ayırmak, ortasından, içinden geçmek, buğday arpa gibi tahıl
tanelerini değirmende kırmak, derin yara açmak, yarık açmak = ET. Yar- kırmak,
yarmak, parçalamak, ayırmak. OT. Yar- yarmak, bir şeyi keserek zorla yarmak,
parçalamak, Trkm. yär, Az., Bşk., TatK., Uyg., yär, Kırg. car. Bşk. Jar. TatK.
Böl., Bşk. Bül. TUGÜ
yarmak, -ar (-i) 1.
Uzunlamasına bölüp ayırmak: Odunu yarmak. 2. Buğday, arpa vb. tahıl
tanelerini değirmende kırmak. 3. Derin yara açmak. . 4. Yarık açmak.
5. mec. Ortasından, içinden geçmek. Türkçe Sözlük
yarmak <900 akla="" anlaml="" ar-="" aret="" ay="" ayn="" b="" bi="" bir="" dahil="" de="" e="" eder.="" erli="" eyi="" fiilleri="" gruba="" h="" i="" ikiye="" kesmeksizin="" mek="" mi="" na="" nbsp="" nseste="" olabilir="" olup="" or-="" r-="" rmak="" sesinin="" t="" varl="" y="" yar-="" yir-="" zorla="">NETS900>
me3 gal-gal-la ḫub2 dar ak kušgur21ur3-bi ki us2-sa. ETCSL c.1.3.2-3
bal-a-re gu2-re ḫub2 dar ak-de3. ETCSL c.2.8.3-20
e-ne- šu-ne-ne ba-du3-du3 šag4 dar i3-ak-ne. ETCSL c.2.2.5-35
yasak Süm. azag, azag2,
Akad. asakkum. SNAX
yasak ~ Moğ. yasag . NETS
yavru dumu (Süm.) yavru, nesil. Türk Dili TUMA doğma, nesil verme (Umum Türk). Olcas.
dumu (Süm.) oğul, halk. (marum). SNAX
du5-mu
= dumu "Sohn" māru. dumu "Kind" māru "Kind, Sohn, Tochter",
"Bürger, Einwohner". SUZE
dumu wr. dumu; du5-mu "child,
son, daughter" Akad. māru. TPSD
yaş : çocuk, ıslak,
taze, körpe, rutubetli, dumu. —
Kind, jung, frisch; feucht, Thränen. | yaşlığ : rutubet, kiçik beçe. —
Feuchtigkeit; yung, Kind. ÇAOS
yavru ETü. *yabrığ < ETü. yabrı- zayıflamak, güçten düşmek. NETS
ugu (ug) Süm. nesil. Türk Dili UG-ÜŞ Nesil (Eski Türkçe). UG nesil, aile, ana (Altay). Olcas
ug (Süm.) halk (nišum). SNAX
ug-ken (Süm.) meclis. Sözlük manası soy.
Tür dili KEN-ES(KENEŞ) şra, danışma, meclis (Umum Türk). Tam manası: Geniş
ağıl. Onun ağız varyantı (KEN-UY) (Kazakça Kırgızca vs.) Çinlilerde KEY-UY
Büyük Meclis, büyük ev, toplanma manasında yansımıştır. (KEY büyük, meclis,
toplum, kütle). Olcas
ukkin (Süm.) topluluk, toplantı (puhrum). SNAX
Dumu sözcüğü yavru,nesil,oğul, çocuk anlamıyla Sümerce kökenli olup Türk dilleriyle ilişkilidir
yemin ~ Ar. yamīn يمين #ymn sağ taraf, sağ
el, sağ elini kaldırarak verilen ant (= Aram. yamīn ימין = İbr. yāmīn ימין= Akad. imnu). NETS
yemin ve sükende etmek : ant , and, kasem,
ahd-i peyman, sükende.— Schwur, Eid, Vertrag, Bund. | ant içmak : ahd-i peyman
etmek — Einen Bund schliessen, schwören. ÇAOS
yemin Ar. yemin
sağ, sağ yan, and. İZEY
yemin Ar. yem³n
a. Ant. Türkçe Sözlük
yeşim ~ Fa. yaşm يشم yarı değerli bir taş,
yeşim << Efa./OFa. yaşp = Akad. yaşupu
● İbr. yaşepeh Eski
Farsça veya Akadçadan alınmıştır. Eyun./Lat. jaspis > İng. jasper bir
Sami dilinden alınmış olmalıdır. NETS
yeşim ’açık yeşil ve pembe renkli kolay
işlenen değerli bir taş’ < yāş ‘yeşil’+im. Nişanyan’ daki Yeşm
yanlıştır. İki farklı sözlükte iki
farklı köken gösterilmiş. Fakat, Tü.’den bu dillere geçmiş olabileceği
düşünülmemiş. Anadolu’da yeşil baş ördeğe ‘yeşim’ denir.
-
yäşäm daşı (Az.)
-
yaşma (Bşk., Kzk., Kırg., TatK., Trkm.)
-
yäşmä (Uyg.)
Tü.>Ar. (Mıs.) yaşın, Fars. yeşm.TUGÜ
yeşim :
eski dönemlerde, türklerce kutsanmış, değerli taş. Türk Adl.Etim.Söz.Hadi
yeşim Far. yeşm . a.
min. Açık yeşil ve pembe renkli, kolay işlenen, değerli bir taş. Türkçe Sözlük
yevm ~ Ar. yawm يوم #ywm gün = Aram. yūmā יומא = İbr. yōm יום = Akad. ūmu. NETS
yevmiye
günlük ücret < Ar. yawm gün < Akad. ūmu gün, gündüz < Süm. ud, u4 gün, güneş, sıcaklık, yaz >
İbr. yōm gün. Şimşek
yevmiye Ar. yevmiyye
a. 1.
Bir günlük çalışma karşılığı verilen ücret, gündelik. 2. zf. Her
gün: Yevmiye şu kadar su harcanıyor. Türkçe
Sözlük
yevmiye
(< Ar. yevmiyye)
yevmiye, günlük. Türkçe Sözlük
yulaf ~ Ar. ˁalaf علف[#ˁlf hayvan yemi
olarak kullanılan ot, özellikle yonca = Akad. elēpu (bitki)
bitmek, kendiliğinden çıkmak, filizlenmek
● Batı
Türk dillerinde (Azerice, Gagavuzca, Karaçay, Tat) yulaf görülür; diğer Türki dillerde eşdeğeri yoktur. Arapçadan
alıntı şüphesiz olmakla birlikte, önseste türeyen /yu/ biçiminin tatmin edici
açıklaması yoktur. Stachowski 52-53. * İng. alfalfa (hayvan yemi
olarak kullanılan bir yonca türü, medicago sativa) İspanyolca yoluyla Arapçadan
alınmıştır. NETS
yulaf Ar. alef hayvan
yemi, ilaf. İZEY
yulaf Rum. a. bit.
b. 1. Buğdaygillerden, en çok hayvan yemi olarak yetiştirilen otsu
bitki (Avena sativa). 2. Bu bitkinin tanesi. Türkçe Sözlük
yulaf ‘en çok hayvan yemi olarak
yetiştirilen bitki (Avena sativa)’. Ağızlarda ılaf olarak da geçer.
Tzitzilis’e göre Rumcadan alınmıştır. Dimitrieva ise Ermeniceden
alındığını yazmıştır. EREN
yumuş (Süm.); umuš (uš4)
umuş : yumuş. Hizmet, vazife, iş, hizmet,
görev, ödev. werk. STDT
umuş : anlaşma, uzlaşma, akıllı,zeki,
eğitim, öğretim, düşünce, göz önünde tutma, sağ görüş, düşünce, sezgi, idrak,
talimat, yönerge. Akad. temum. SNAX
umuš wr. umuš "(fore)thought,
plan(ning); understanding; instruction; consideration, sagacity" (düşünce, planlama, anlayış, eğitim)
Akad. ţēmu. TPSD
umuş : ukuş. Anlayış, akıl. Discernment. STDT
umuş
: anlaşma, uzlaşma,
akıllı, zeki, anlayış, akıl, düşünce, idrak, sezgi. Akad. temum. SNAX
umuš-ĝa2 i-ni-in-tar [inim-ĝa2 i-ni-in-sig10-ge-am3]. ETCSL c.1.2.1-78
umuš wr. umuš "(fore)thought,
plan(ning); understanding; instruction; consideration, sagacity" Akad. ţēmu. SSED
yumuş Tr. Yumak, yummak, iş, hizmet, görev, elçilik. İZEY
yumuş ‘iş, hizmet buyruğu’ = ET. Yumuş ‘hizmet, iş, faaliyet’, yumuşçı
‘hizmetçi’- OT. yumuş ‘hizmet,
vazife, elçilik’. = Sümer; umuş
(Tuna, 25)
yumuş (Eski Kıpç.)
yumuş (Özb.)
yomış (Bşk.)
cumuş (Kırg.)
çımış (Tuva.)
jumıs (Kzk.). TUGÜ
yumuş : (yumuç) 1. söz, öğüt, nasihat 2. emir, ferman, buyruk 3. müjde, müjdeli haber 4. yumuk, yumulmuş, yumruk. Türk
Adl.Etim. Söz. Hadi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder