a-ba (Süm.) kim ?, şaşma ve korku ünlemi
a-ba kim? mannum
(Akad). SNAX
a-ba "wer" , "who”. gamannu. SUZE
aba ! şaşma ve korku ünlemi, acımak
bildiren bir söz. ET, awa abo. TUGÜ
aba wr. a-ba "who?"
Akad. mannu. TPSD
a-ba (-a) who, whoever, whom, whose
(interrogative and relative). ESUG
aba a-ba
"who?" Akad. mannu . SSED
aba / abu
what. TASD
a-ba-a im-ta-ed3-de3: ‘onu yukarı kim getirecek?’. C.1.8.1.4-175
a-ba-a im-ta-ed3-de3: ‘onu yukarı kim getirecek?’. C.1.8.1.4-175
a-bo (Süm.) / a-ba (‘şaşma ve korku ünlemi’)
abo ‘şaşma ve korku ünlemi’ < a! bov! ‘yansıma’. TUGÜ
abo Korku, kuşku, coşku
bildiren ünlem. BTSÖ
abo/ abu (ikinci ünlü uzatılmıştır)
bilhassa kadınlar tarafından kullanılan nida; hayret, korku, ret manasına
gelebilir, çok varyantı vardır. Kelimenin menşei için henüz bir nazariye ileri
sürülmemiştir. Tietze
abav/ abay. Beklenmeyen bir olay, bir durum
karşısında çıkarılan şaşma bildiren söz.
Abı korku, şaşkınlık bildiren sözcük. İZEY
abu! abı! ha! aa! ay! aman! şaşmanı göstərən
sözcük. ARIN1
158. a-ba-me-en ĝiškiri6.
‘kimsin
sen bahçedeki?’
a-ba-me-en za-e-me-en. ‘sen
– kimsin sen?’. ETCSL C.1.1.1-170
a-ba za-gin7 kur gal-da ud-da šag4 kuš2-u3
: ‘Kim lapis lazuliden büyük dağı sıcaklıkla
eritebilir/yumuşatabilir?’. ETCSL C.1.2.2-62
a-ba za-a-gin7 diĝir-re-e-ne-ke4 me kug-ga-aš tum2-ma
: ‘kim
, senin gibi tanrıların kutsal
me’lerini (kurallarını) taşıyabilir?’. ETCSL
c.2.6.9.2-31
dnin-urta en dumu den-lil2-la2 ur-saĝ a-ba za-a-gin7. ‘Enlil’in oğlu Ninurta kim senin gibi kahraman (olabilir)?’. ETCSL c.1.6.2-661
Sümer ve Mezopotamya’da “abdal” lar: Uygarlığın ve tekniklerin yaratıcısı Ea / Enki ’dir (ki bir ünvanı da apkal ili’ dir. Yani tanrıların apkallu’su: tanrıların en bilgesi).
a-la-la : (Süm.) sevinç nidası….
a-la(-la)
: bağırma, nida,
taşkınlık, canlılık. SNAX
a-la-la-ri:/ a-li-ri.
Akad. alalum ünlem, haykırış, bağırma, dinlendirici,
yatıştırıcı söz/ifade, deyiş, deyim. SNAX
o la la: Fransızca neşe ve sevinç
çığlığı. ÜNAL
alāla (alālu, alili, alali) ; )an exclamation
of joy, refrain of a work song). The Süm. correspondence cited in the lex.
a.al.la.ri. AKDI
alala wr. e-la-lu; a-la-la "soothing expression". TPSD
a-la-la "Freudenausruf/-gesang".
a-al-la-ri "Freundenausruf,
-gesang"
a-al-la-ri--du11.g, e, di "a-al-la-ri sagen
(Freudenschrei)"
a-la-la/lu. SUZE
alala:
Plutarch (M.S.1.
yüzyıl) , ziyafet sofraları konusunda Pyndaros (M.Ö 4. Yüzyıl) ’un şu şiirimsi satırını nakleder: “..ve başı
arkaya düşmüş akılsız ‘alala!’. Plutarch bu sözü ‘bir heyecan karşısında aşırı sevinçlenen
kişi’ şeklinde anlamaktadır. Tatar türkçesinde de elele veya ellele taaccüp
(şaşma, hayret etme) anlamı içerir. Nurihan Fattah.
u3 a-la-la. ‘sevinç çığlığı,haykırması’. P215093-6
igi a-la-la-sze3. P121308-7
a-la-la-a. P362989-6
1(disz) sila4 a-la-la-a nar. ‘bir kuzu melemesi’ .P122583-7
[um]-ma a-la-la-ma / szu-ma. P359291-2
s,a-ru-pa2-am sza? _ki_-a a-la-la. P361101-11
giri3 a-la-la. P140942-2
u3 a-la-la. ‘sevinç çığlığı,haykırması’. P215093-6
igi a-la-la-sze3. P121308-7
a-la-la-a. P362989-6
1(disz) sila4 a-la-la-a nar. ‘bir kuzu melemesi’ .P122583-7
[um]-ma a-la-la-ma / szu-ma. P359291-2
s,a-ru-pa2-am sza? _ki_-a a-la-la. P361101-11
giri3 a-la-la. P140942-2
a-na (Süm.) neden, niçin, ne kadar?
a-na : ne?, kadar, Akad. minum. SNAX
ana ; Korku,
sıkıntı, şaşma bildirir ünlem. BTSÖ
a-na: what (a,'to', + ni,'he, she', +
a,'the').
a-na me-a-bi: as many as they are; all of it ('what there
is of it'
a-na-àm: thus; why ('what' + enclitic
copula). ANSD
a-na "was" mînu. SUZE
ana; wr. Süm. a-na; ta; ta-a "what?; as much as (math.)"
Akad. mīnum TPSD
ana [what?] (566x: ED IIIb, Old Akkadian,
Ur III, Old Babylonian) wr. a-na; ta;
ta-a "what?; as much as (math.)" Akad. mīnum. SSED
a-na wr. a-na; ta; ta-a "what?;
as much as (math.)" Akad. mīnum
.TPSD
šar2-ur3-re en dnin-urta-ra a gu3 a-na bi2-ib-dab5. ETCSL C.1.6.2-115
an-bar an-ta a-ba de-ĝen-ne2 a-na an-da-sa2-a ETCSL C4.19.1-29
lugal-ĝu10 a-na bi2-in-dug4 a-na bi-in-taḫ-am3 ‘işte kralımın ne dediği, ne söylediği’.ETCSL C.4.1.8.2.3-54c
a-na KA ki-gub ba-du-un. ‘Daha ne kadar durup, gidebilirim?’. ETCSL c.4.07.8-28
šag4-zu a-na-aš ḫul ba-gig: ‘yüreğin neden kötü?’. ETCSL c.1.8.1.4-177
dnin-urta en dumu den-lil2-la2 a-na zig3-bi mu-un-gi4. ETCSL c.1.6.2-59
šar2-ur3-re en dnin-urta-ra a gu3 a-na bi2-ib-dab5. ETCSL C.1.6.2-115
an-bar an-ta a-ba de-ĝen-ne2 a-na an-da-sa2-a ETCSL C4.19.1-29
lugal-ĝu10 a-na bi2-in-dug4 a-na bi-in-taḫ-am3 ‘işte kralımın ne dediği, ne söylediği’.ETCSL C.4.1.8.2.3-54c
a-na KA ki-gub ba-du-un. ‘Daha ne kadar durup, gidebilirim?’. ETCSL c.4.07.8-28
šag4-zu a-na-aš ḫul ba-gig: ‘yüreğin neden kötü?’. ETCSL c.1.8.1.4-177
dnin-urta en dumu den-lil2-la2 a-na zig3-bi mu-un-gi4. ETCSL c.1.6.2-59
a-ba (kim?), a-bo (şaşma ve korku ünlemi), a-la-la (sevinç nidası), a-na (ne, korku/şaşkınlık) vb. gibi sözcükler yukarıda gösterildiği gibi Sümerce kaynaklıdır/ Sümerce’den yayılmışlardır. Türk dillerine de geçmiştir.
abanoz ābānūs, ebenu - Fa. ābnūs آبنوس
tropik
ülkelere özgü siyah ağaç – Eyun. ébenos έβενος – Mıs. Hbny. Batı dillerine Yunanca’dan
geçmiştir. Karş. İng. ebony, Fr. ébène. Osmanlı
yazı dilinde kullanılan ābnūs biçimine karşılık,
kullanımı yaygın olan abanoz/abanos biçimi doğrudan Yunancadan
alınmış olabilir. NETS
abanoz Far. ¥bn°s. 1. Abanozgillerden, sıcak
ülkelerde yetişen, kerestesinden yararlanılan birçok ağacın ortak adı. 2. Bu
ağacın ağır, sert ve siyah renkli tahtası. 3. sf. Bu tahtadan
yapılmış. . 4. mec. Koyu, parlak siyah. 5. sf. Bu renkte
olan. Türkçe Sözlük
abanoz Osm. abanoz
İçodunu kara, dışodunu külrengi, hava kurusunun özgül ağırlığı 1, 08 gr/cm3
olan iri gözenekli, üstün değerli ağaç. Türkçe
Sözlük
abanoz İng. ebony
Abanozgillerden, yoğunluğu ve sağlamlığı nedeniyle kerestesi genellikle gitar
klavyelerinde kullanılan, tonu parlak karakterli, oldukça ağır ve yüksek
maliyetli bir ağaç. Türkçe Sözlük
abanoz, abanoz ağacı Akad. ušum, Süm.
gišesi. ğešesig. u2nim. SNAX
abanoz Kopt. Hebenoj’dan Yun. Ebenos. İzey
Eski Yunanca’ya Eski Mısırca’dan geçmiştir. Sümerce gišesi. ğešesig ilişkisi araştırılmalıdır.
Eski Yunanca’ya Eski Mısırca’dan geçmiştir. Sümerce gišesi. ğešesig ilişkisi araştırılmalıdır.
abd kul, köle
< Osm. abd < Ar. abd < Akad.
abdu, köle, esir. Abd kelimesi
Türkçede tek başına kullanılmaz, fakar birçok özel ismin baş kısmını oluşturur
< Abdi (kul, köle), Abdullah (Allah’ın kölesi). ŞİMŞEK
abd ~ Ar. ˁabd عبد z [#ˁbd faˁl ] kul,
köle, hizmetkâr = Aram ˁabed עֲבֵד z [#ˁbd] a.a. = Akad. abdu a.a. NETS
abdal / aptal abgal, ab-gal (Süm.); rehber, üstad, büyük ata,
dilenci derviş, kalender, meczup, yolu
işaret eden, bilge, akıllı, ağırbaşlı, Akad. apkallum
abgal (NUN.ME) (e. Priester)
("the Expert of the Temple").
abgalx (=NUN.ME.KAxME/KAR2)
"Weiser"vgl. Akad. apkallu. SUZE
abdal Ar. abd¥l Gezgin derviş. BTSÖ.
Türk Dil Kurumu’nun Büyük (!) Türkçe Sözlüğü, maalesef bu kelimeyi “Çingene. 2. Dilenci. 3. Davul, zurna çalan, çalgıcı, 1. Serseri. 2. Avâre. 3. Tembel. 4. Beceriksiz. 5. Deli. 6. İtibarsız. 7. Kul, köle” vb. olarak belirlemiş, kökenini göster(e)memiştir. Türk Dil Kurumu zaten köken arayışı içinde değildir. Sözcüklerin kökenini kolaya kaçarak en fazla Arapça, Farsça, Yun. olarak göstermekte, sanki ondan öncesi yokmuş gibi davranmaktadır. Bu konuya Sonuç bölümünde değinilecektir.
abdal.
Ar. bedil (karşılık, adanan
nesne) den çoğul. Afganistan’da eskiden beri yaşayan bir konar-göçer topluluğun
adı. Anadolu’da, belli
bir yerde durmayan, sürekli olarak konup göçen yöre yöre dolaşanlara da abdal
denirdi. İZEY
abdāl Ar. أبدال [çoğ.]
1. bedeller, 2. sufi düşüncesinde rical-i gaybın bir rütbesi < Ar. badal بدل [#bdl] karşılık olarak verilen şey, bedel → bedel Esasen esoterik sufi öğretisine ait bir kavram iken, 13. yy'da Anadolu'da
heterodoks İslami tarikatler bünyesindeki meczup dervişler için kullanılmıştır.
NETS
abdal آبدال başqafa. başıboş. axmaq.
FAER
apkallu Akad. yolu işaret eden, üstat. SNAX
abgal: sage (bilge, akıllı, ağırbaşlı) ,
wise man, (büyücü), wizard (büyücü, sihirbaz, dahi, harikalar yaratan
kimse), (abba, 'elder', + gal,
'great') [ABGAL archaic frequency: 31]. SULE
abgal wr. Süm. ab2-gal "a
profession"
abgal wr. abgal2; abgal "sage; priest" apkallu Akad. TPSD.
abgal wr. abgal2; abgal "sage; priest" apkallu Akad. TPSD.
abgal (NUN.ME) (Priester)
dabgal:e2 ("the Expert of the Temple") apkallu; mit einer eigenartigen
Haartracht, sig2/sig7-bar-ra).
d ön eki sümerce’de tanrısal / ilahi kişileri ve
şeyleri belirtmekte kullanılır. e2
: ev, tapınak, saray anlamındadır.
abĝal2 "Gründungsfigurine") dabĝal2 # dNUN.ME.KAxX
abgalx (=NUN.ME.KAxME/KAR2) "Weiser" , apkallu
ablal (LAGABxA-LAL). SUZE
afal/afala.
Kürt. aval.
Aptal, ahmak, şaşkın, kendinden geçmiş,dengesiz. İZEY
abgal (apkal) (a cultic profession);
(mythical) sage. ESUG
abgal(2): sage, wise man, wizard
(abba, 'elder', + gal, 'great') [ABGAL archaic frequency: 31]. ANSD
apkallu (abgallu) ; wise man, expert, (a
mythological ) sage, a priest or exorcist, from Süm. apkallatu. TASD
qal : ağsaqqal. yaşlı kişi. böyük.
yekə baş. - qal savı qalmaz, kağıl bağı yazmaz: ağsaqqal sözü işlər, söğüt
dalından qurulan bağ düğün açılmaq. DLDS
ab-gal2/abgal : akıllı, ağırbaşlı, rehber,
rahip, papaz, büyücü. Akad. apkallum. SNAX
abdu (West Semitic origin
). servant , slave. AKDI
apkallu (abgallu) 1. Wise man, expert, 2. (a
mythological) sage, 3. )a priest or exorcist), from Süm. AKDI
abgal "a profession". Akad. apkallu
"wise man, expert". SSED
abgal (Süm.) apkallu (Akad.); bilge. Kramer. 2000.
abdal Süm. abgal. İlk kez “bilge
kişi” anlamında MÖ:3000’lerde Sümerce’de (Kengerce) görülmüş. Günümüz Türkçesinde “aptal”laşmış. ÜNAL
aptal: Ar. abd¥l Zekâsı
pek gelişmemiş, zekâ yoksunu, alık, ahmak, alık salık. BTSÖ.
Ne yazık ki “abdal”
kelimesi bin yıllar boyunca anlamını korumuş, eski bilgeliğin izlerinin
silinmesine parallel olarak, son yüzyıllar içersinde anlam kaymasına uğramış ve
aklı kıt olanların uğraşılarına takılan bir lakap olmuştur.
Enki’ nin apkallu’ları:
MÖ 300’e doğru, çok eski ülkesinin felsefe ve tarihini Yunanca olarak özetleyen, Babil’li bir Bel rahibi olan Bel-Usur (Berossos), şöyle yazar; Babil’de başka yerlerden gelmiş birtakım insanlar Kalde’de (aşağı Mezopotamya’nın Hint Okyanusu’yla birleşen kısmı) yerleşmişlerdi ve burada hayvanlara benzer ilkel bir yaşantıları vardı. Birinci sene, kıyıda, Kızıl Deniz’den çıkan ve Oannes adı verilen olağanüstü bir canavar belirdi. Vücudunun tümü balık vücudu idi ve başının altında başka bir baş ve insanınkine benzeyen ayaklar vardı. Günlerini insanlar arasında geçiren ve hiç yiyecek almayan bu canlı yaratık, onlara yazıyı, bilimleri, her tür tekniği, kentlerin kuruluşunu, tapınakların inşa edilmesini, hukuk bilimini ve geometriyi öğretti; aynı şekilde onlara tahıl ve meyve yetiştirmeyi, sonuç olarak uygar hayatı oluşturan her şeyi öğretti. Öyle ki, bundan sonra insanlara hiçbir şey şaşırtıcı gelmedi. Güneş battığında, bu canavar Oannes, gecelerini suda geçirmek için suya dalıyordu, çünkü hem karada hem suda yaşayabilen bir yaratıktı. Sonradan, benzer başka yaratıklar da ortaya çıktı...Bunların sayısı yediydi. Bel-Usur bunların da Kızıl Deniz’den çıktıklarını, balık biçiminde olduklarını söyler ve bunların her birini Tufan öncesi saltanatlardan birine bağlar.
Bel-Usur, sözüne güvenilir bir yazardır. Sümer ve Akad tabletlerinde onun anlatımına uyan ya da bu anlatımın güvenilirliğini gösteren birçok nokta tesbit edilebilir. Başka bir tablet yedi parlak apkullu’yu ima eder; Bel-Usur bunları ihtişam ve parlaklık simgesi “sazan balıklarına” benzetir, ki bu benzetme o zamanın şiirsel bir imgeleminin ürünüdür. İşte bu apkallu’lar yer ile göğü yaratan tanrısal düzlemlerin başarısını sağlamışlardır. Ünlü Erra Destanı’da bu yedi apkallu’dan söz eder. Bunların ilkinin adı “Bilge” anlamına gelen Adapa idi. Üstün teknisyenler, benzersiz bilginler, eşsiz dehalar olan bu kişiler, Bel-Usur’un dediği gibi, uygarlaştırıcı kahramanlar, henüz kaba insanlara uygar hayatı oluşturan her şeyi öğretenler olarak görülmüşlerdir. Bottero, Jean. 2003.
abdal Ar. abd¥l
a.
esk. 1. Gezgin derviş: . 2. Dilenci kılıklı, üstü başı perişan kimse.
1. Safeviler devrinde İran'da yaşayan Türk oymaklarından biri. 2. Anadolu'da
yaşayan oymaklardan bazısı
Türkçe Sözlük
abdal
Serseri,. Avâre, Tembel. Beceriksiz. Deli. İtibarsız. Kul, köle, Çingene. Dilenci.
Davul, zurna çalan, çalgıcı (çokça çingene). Sünnetçi. Tamahkâr, açgözlü,
cimri. Yaşlı adam. kimseye kötülüğü dokunmayan iyi niyetli kimse. Türkçe Sözlük
abdal /ebdal ‘tasavvuf edebiyatında bir
azizler sınıfı’ < Ar. abdal
(badal) ‘bir şeyin veya kimsenin yerini tutan karşılık’ kelimesinin çoğulu. Abdal
‘dilenmekle geçinen bazı tarikatlere mensup derviş, aşık’. Tietze
abdal
1.
Genel olarak gezginci dervişlere verilen ad. 2. Yetmiş ermişe verilen ad. 3.
Anadolu'da göçebe bir halkın adı. 4. Afganistan'da bir Türk boyunun adı. Gezgin
dervişlere verilen ad. Kimi halk ozanlarının adlarına eklenerek kullanılır:
Yeşil Abdal, Pir Sultan Abdal, Muhittin Abdal vb. gibi. Kalender, derviş. Türkçe Sözlük
apkallatu
wise woman. AKDI
ab.gal (apkallu) (yönlendiren büyük kişi, veya yolu
işaret eden üstat): Gustav Guterbock [Die Historische Tradition und Ihre
Literarische Gestaltung bei Babylonier und Hethiten (Babil ve Hitit’te Tarihsel
Gelenek ve Edebi Oluşumlar)] bunların “kartallar” gibi resmedien
"kuş-adamlar” olduğunu söyler. Onların becerilerinden söz eden metinler,
bunlardan biri için “İnanna’yı gökten indirdi, inişini E-Anna tapınağına yaptı”
der. Bu ve diğer göndermeler, Apkallu’nun, Nefilimlerin uzay gemilerinin pilotları
olduklarını işaret eder. Sitchin
abgal agrig lu2 igi. ‘rehber ve abrig adamları gözledi’. ETCSL C.1.1.3-102
abgal siki bar-ra du8-a-ni. ETCSL C.4.16.1-44
abgal 7-e sig nim-ta šu mu-ra-ni-in-mu2-uš. ‘7 bilge aşağı ve yukarı ülkeleri genişletti / büyüttü.’ ETCSL C.4.80.1-139
abgal2-bi mu-du3 : ‘bilgece inşa edildi’. Gudea Silindir b: 22-17
abgal-zu siki bar-ra bi2-in-du8. ‘Sen bilgesin saçını çözüp serbest bırak/ arkana sal’. c.1.1.4-48.
Abdal/aptal sözcüğünün kökeni Sümercedir ve Akadcadan diğer dillere yayılmıştır.
adak / adamak (Süm.);
a-da-gur5 / adagur; wr. a-da-gur4; a-da-gur5; a-da-kur "a
libation pot" Akad. adagurru. TPSD
adagur; wr. a-da-gur4; a-da-gur5; a-da-kur
"a libation pot" Akad. adagurru. "a vessel for
libations". SSED
a-da-kur / a-da-gur4 / a-da-gur5 : bir dini
kap, kurban kabı, bir içki kabı. adagurrum. a-da-gir5: adagurum. Kutu, şişe,kap. SNAX
adagu(r)ru, adakurru (a vessel for libations) [DUGA.DA.GUR5; DUGA.DA.GUR4; DUGA.DA.KUR];← SÜM. ayaq II (-ĝı) 1) cup,
plate, bowl; aĝaç wooden bowl; qancal ~ iron bowl 2) cup, glass, cup; (wine)
glass; çın ~ porcelain cup; bitir ~ a cup (as a measure of volume); (See
Sumer-Turk from Dr. Tuna e.g. adakur). HMHU
adagurru [DUGA.DA.KUR]
a container used in cult for libations . Variants : adaguru, adakurru. AKDI
adagurru (adakurru) (a container with pointed bottom in ritual use
for beer, wine or milk). Wr. A.DA.GUR4 (or GUR5). AKDI
adakurru a container with pointed bottom in ritual use for beer,
wine or milk. DUG A.DA.GUR4 (or .GUR5) TASD
ada- ‘Bir dileğin gerçekleşmesi için kurban kesip yoksullara
dağıtmak veya kutsal bir güce yönelik bir dilekte bulunmak’. ET. ata- ‘ad
vermek, çağırmak, bir göreve atamak, söz kesmek’. Adak ‘kurban, nezir’. ada-k. TUGÜ
adak; Adanılan şey,
nezir: adak İng. vow . sayrılıktan sağalma,
çocuk sahibi olma, evlenme, zor bir durumdan kurtulma vb. amaçlara yönelik
isteklerin yerine getirilmesi için yüce varlıklara, ermişlere, tapınaklara,
yatırlara, ziyaretlere adanan oruç, kurban, yiyecek, eşya vb.
ada-mak (Süm.) a-da
a-da
mücadele,kavga,yarış,savaş . SNAX
adak Tr. atamak
(adamak)tan adanmış, başka bir varlığa sunulmuş, başkasına, ötekine, uzaktakine
verilen, birinin adına sunmak, bir kişinin adını anarak vermek. İZEY
adak İng. vow, votive offering
Yerine getirileceğine söz
verilen böcek yutma, mum yakma, oruç tutma, besin sunma, su dökme, kurban
kesme, şenlik yapma gibi adamak eylemi ya da adanılan şeylerden her biri. bk.
adak yapmak, yakarı, cancılık, tapıncak. BTSÖ
ada[mak: [ETü] ata- isim vermek, çağırmak, söz kesmek,
söz vermek, bir göreve atamak. NETS.
adağ
(adak) : sahil,
kenar; nezr, mevsim, fasl; ada, cezire, hisse, kismet, arave. Türkistanda vaki
Endcan şehrinin ism-i kadimi dir. — Strand, Seite; Opfer; Jahreszeit, Theil;
Insel; Antheil, Schicksal. Alter Name der Stadt Endcan in Turkestan.
andcan : Firgana kitâsında meşhur bir belede ismi dir, nam-i kadimesi adak dir. —
Name einer berühmten Stadt im Bezirke Firgana, früher adak genannt. ÇAOS
adak, -ğı Adanılan
şey, nezir. Türkçe Sözlük
tadānu [SÜM:] (assyrian
root (infinitive, stative and participle) for the veb "to give" ) ;
[pû tadānu] : to assure , to commit oneself , to promise , to vow , to give
one's word , to certify , to garantee , to state positively. AKDI
adak: (Ad/At) kökünden türemiştir.
Ad (isim) sözcüğünden türeyen Adamak fiilinin çekimli halidir. Adını ortaya
koymak, adıyla sorumluluk alma demektir. Çünkü adını vermek, kendini
vermek anlamına gelir. Farklı Türk dillerinde adah veya azah olarak
da söylenir. Kendi adı üzerine ant içmek demektir. Türkçe ile uzak akraba olan Yakut dilinde adık olarak söylenir.
Bir dileğin gerçekleşmesi için sunulan
kurbana ise adak denir. wikipedia
Adak/adamak sözcüğü Sümerce (a-da-gur) kökenlidir, Akadcaya, eski Türk dillerine de geçmiştir. Bkz. kurban, mezbaha
adam Süm. ama-lu2 / amalu, mu-lu/u2. /mulu / lullu. Akad.
amelu,amilu
adam~Ar.ādam آدم [#Adm] 1. insanların
atası, Adem, 2.insanoğlu ~ İbr. ˀadam אדם = İbr.ˀadamah אדמה toprak● Karş. Fen. ˀadm (insan), Ugar. ˀb ˀdm (insanların atası). “Toprak”
kavramıyla ilişkisi için karş. Lat. homo (insan) = humus (toprak).
Bak. Hümanizm. NETS
adam Ar. ¥dem. 1. İnsan.
2. Erkek kişi, kadın karşıtı. 3. Birinin yanında bulunan ve işini
yapan kimse:. 4. Birinin yararlandığı, kullandığı kimse. 5. Nazını çeken kimse. 6. Görevli kimse. 7. İyi huylu, güvenilir
kimse. 8. Bir alanı benimseyen kimse. 9. hlk. Eş, koca. Türkçe Sözlük
Proto-Afro-Asiatic: *ʔadam- ~ *daʔam- (?)
Meaning: man(kind);
elder, married man
Semitic: *ʔadam-
'man; humankind'
South
Cushitic: *daʔam- 'elder, married man'
Proto-Semitic: *ʔadam-
Afroasiatic
etymology: Afroasiatic etymology
Meaning: 'man;
humankind'
Akkadian: adamu 'eine
Person' (AHw. 10), 'an important, noble person' син. список (CAD АI 95); ʔadnātu
NB
Ugaritic: adm
Phoenician: ʔdm 'man'
Hebrew: ʔādām
Judaic
Aramaic: ʔādām (
Syrian
Aramaic: ʔādāmmāy 'human' (
Mandaic
Aramaic: adam 'Adam' (
Arabic: ʔādām-
'Adam' (
Modern
Arabic: Hdr ʔawādim 'men, humankind'; Dat_ ʔawādim 'man'
Epigraphic
South Arabian: Sab ʔdm, ʔdwm-t, ʔdym 'vassals, servants, adepts'; Min ʔdm
id.
Geʕez
(Ethiopian): ʔaddam 'Adam' (loanword); cf. dom 'slave'
Tigre: ʔaddam
'people, men', ʔaddamatat 'crowds of people'; ʔaddemay 'little man'. NODI
adam awelum, amelum.(Akad.) lu2,
sağ. SNAX
awelum. adam . SNAX
ama-lu2, mu-lu ("Person"). SUZE
lu2: adam, kişi. SNAX
amilu
(amelu, awilu , a’ilu) 1.
Human being (in contrast to gods and animals), man, person, somebody, anybody,
(negated) nobody, one (another), 2. Grown man, male, 3. Free man, gentleman, 4.
Man (as designation of a person in relation to another person, to an
organization, to a city), . a-mi-lu, mu-lu.
AKDI
mu-lu/lu2: Akad. Amilu
/amelu. kimse, adam, kim, kimi. SNAX
adam. Sanskr. Adamas (insan)dan adam. İbrani dilinde Adam sözü İslam dininde geçen
Adem’in karşılığıdır. Sanskritçe-İbranice benzerliği bu sözün eş-köklü olduğunu
göstermeye yeter. İbrani inaçlarına göre Adam (Adem) ilk yaratılmış insan
anlamındadır. Adam (Adem) sözü bütün batı dillerinde Adam biçiminde geçer.
İZEY
Bkz. Adem, amele, insan
Sümerlilerin ve
Akadların İnsan’ı anlattıkları terimler, onun statüsü ve amacını bizzat
anlatmaktaydı: O bir lulu (“ilkel”)
idi, bir lulu amelu (“ilkel işçi”), AMELE, bir awilum (“rençber”). İnsanın, tanrıların hizmetkarı
olarak yaratılması, kadim halklara hiç de garip bir fikir gibi gelmemişti. Eski
Ahit çağlarında, ilah “Rab”; “hükümdar”,
“kral”, “yönetici”, “efendi” idi. Genellikle “ibadet” diye çevrilen terim,
aslında avod (“çalışma”) idi. Kadim insan, tanrısına “ibadet” etmiyordu; onun
için çalışıyordu .
Tevrat’taki
yaradılış hikayesi, diğer başlangıç hikayeleri gibi, Sümer kökeninden
çıkmışlardır, birçok tanrıyı, tek bir üstün ilaha sıkıştıran ahit
hikayesi, Sümer bildirimlerinin elden
geçirilmiş bir versiyonundan başka bir şey değildir. Eski Ahit’te yeni varlık “adam” diye
adlandırıldı çünkü Adama’dan, Dünya toprağından yaratılmıştı. Başka bir deyişle
o “dünyalı” idi. Sadece belirli bir “biliş” ve ilahi bir ömür süresi eksiği
olan Adam, diğer her açıdan
yaratıcılarının suretinde (selem) ve
benzeyişinde (dmut)
yaratılmıştı. Her iki terimin birden
kullanılması, insanın tanrılara hem fiziksel hem de duygusal olarak, yani
dışsal ve içsel olarak benzediği yolunda hiçbir şüpheye yer
bırakmamaktadır. Tanrılar ve insanların
tüm kadim resimsel betimlemelerinde, bu fiziksel benzerlik açıktır. Sitchin. Bkz; İnsanın yaratılması: Ademoğlu
Adana: Hititçe Adaniya
adem ~ Ar. ˁadam عدم [#ˁdm] yokluk < Ar. ˁadima عدم yok idi, eksik idi. NETS
Adem ‘erkek adı’ < Ar. Adam < İbran.
a.m ‘toprak’. Tietze
âdem Ar. ¥dem
a. (a:dem) İnsan,
insanoğlu, adam. Türkçe Sözlük
Âdem Ar. ¥dem
öz. a.
(a:dem) Dinî inanışlara göre dünya üzerindeki ilk insan. Türkçe Sözlük
adem ; Adem sözcüğünün anlamlarından biri
“KIRMIZI”dır. İbranice’deki “Topraktan olma” anlamına gelen “adamoh”, “Kan”
anlamına gelen “dam”, “Kırmızı varlık” anlamına gelen “adam” sözcüklerinden
birinden türemiştir. Ayrıca Latincede toprak manasına gelen “humus” ile insan
manasına gelen “homo” yada “humunus” arasındaki benzerlik ilgi çekicidir
İncil’de
geçen Edom sözcüğüde ilgi çekicidir.Edom ile Adem arasında sadece sesli
harflerde bir farklılık var. Edom “kızıl” demektir ve gerçekte farklı bir beşer
ırkına tekabül eder.
Farsçada
da Adem manasına gelen kelime Keyumers’dir. Süryanice de Adem toprak manasına
gelir
Adem, üç semavi din tarafından ilk insan
olarak bilinir. Fars-Sanskrit kökeninde bulunan "adamas" sözcüğü
Türkçe'de "adam", erkek olarak yerleşmiştir (2) (2) Türk Dilinin Etimolojik Sözlüğü, İsmet
Zeki Eyuboğlu, Sosyal Yayınlar, İstanbul, 1988.Kemal Menemencioğlundan
mu-lu nu-tuku-gin7 tug2. ‘Giyeceği olmayan bir adam (kimse) gibi’. ETCSL c.1.4.1-39
mu-lu abula mu-lu ĝišsi-[ĝar-ra]. ‘Kapınınadamı, kilidin adamı/ kapıcı .’ ETCSL c.1.2.1-72
lu2 zid amalu ug5-ga-ne. ETCSL.4.07.4-73
mu-lu-ĝu10 ga-am3-dug4. ‘adamım söyledi’. ETCSL. c.2.2.2-297
Adam /adem sözcüğünün kökeni Sümerce mu-lu, ama-lu2 dur. Akadcadan bütün Sami dillere ve Sanskritçeye kadar yayılmıştır. Bkz. adam, amele, insan,
nesil
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder