Aden E.DİN. (Süm.), edinnu(Akad.)
E.DİN: Adil / dürüst Olanlar’ın evi (Bak
ev.)
Din:
adil olanlar. (Bak: din.) Sitchin
e.din:
adillerin evi. Sitchin
Kutsal
Kitap; Yaratılış 8: de Rab Tanrı Doğuda, Aden’de
bir bahçe dikti. Yarattığı Adem’i oraya koydu. 9: Bahçede iyi meyve veren türlü
türlü güzel ağaç yetiştirdi. Bahçenin ortasında yaşam ağacıyla iyiyle kötüyü
bilme ağacı vardı. 10: Aden’den bir
ırmak doğuyor, bahçeyi sulayıp dört kola ayrılıyordu. 11: İlk ırmağın adı
Pişon’dur. Altın kaynakları olan Havila sınırları boyunca akar. 12: Orada iyi
altın, reçine ve oniks bulunur. 13: İkinci ırmağın adı Gihon’dur, Kuş sınırları
boyunca akar. 14: Üçüncü ırmağın adı Dicle’dir (bak), Asur’un doğusundan akar.
Dördüncü ırmak ise Fırat’tır.(Bak) 15: Rab tanrı Aden bahçesine bakması için Adem’I oraya koydu. 16: Ona, “Bahçede
istediğin ağacın meyvesini yiyebilirsin” diye buyurdu, 17: Ama iyiyle kötüyü
bilme ağacından yeme. Çünkü ondan yediğin gün kesinlikle ölürsün.”
….Malum
hikayeden sonra;
23:
Böylece Rab tanrı, yaratılmış olduğu toprağı işlemek üzere Adem’I Aden bahçesinden çıkardı. 24: Onu
kovdu. Yaşam ağacının yolunu denetlemek için de Aden bahçesinin doğusuna Keruvlar (kanatlı doğa üstü varlıklar ve bunların
heykelleri) ve her yöne dönen alevli bir kılıç yerleştirdi. Kutsal Kitap.
E.DİN yerleşimi Mezopotamya’da Enlil’in
hakimiyet bölgesinde idi. Dünyalılar ! (ilkel
işçiler) yaratılmadan önce buradaki işleri Anunnakiler yapıyordu. Onların
şikayetleri üzerine Enlil, Ea’nın itirazlarına ragmen, zorla bazı ilkel
işçileri aldı ve onları E.DİN’e (Dürüst olanların Evi’ne / tanrıların evine)
getirdi. Bu olay Kutsal Kitapta şöyle
anlatılır: “ve Rab adamı aldı, baksın ve onu korusun diye Aden’deki bahçeye
koydu.”
eden/edin (süm.); cennet, ova
eden/edin; ova, kır, alan, bozkır, yöre. Akad. edinum. SNAX.
eden "Steppengebiet" sēru. SUZE
TASD.
edinu e-di-in EDIN
. TASD
edinu: plain; lex*; Süm. Lw. E-di-in EDIN = e-di-nu. TASD
edinu desert , steppe. See also
: idīnu. AKDI
eden wr. eden "back, upper side" Akad. şēru
eden wr. eden "plain,
steppe, open country" Akad. edinu. TPSD.
eden Türk dili. Çadırın döşenmesi (Kazak), ADAN çadırın altı, temeli (Çağatay).
Olcas
ĝiškiri6 gig2 edin e2-še3 sig9-ga-bi. ETCSL C.2.1.7-779
am babbar-gin7 edin sug2-da. ETCSL C.4.80.2-89
edin u2-šim-gin7 du3-a ḫe2-ĝal2 sa2 bi2-in-dug4. ETCSL C.1.1.3-361
ki-bi-ta edin-ta ba9-ra2-a-bi. ‘Oradaki ovadan geçmek/ ayrılmak..’. ETCSL c.2.2.2-297
gu maš2-anše edin-na la2-a. ‘Çiftlik hayvanları ovaya yayılmış’. Silindir A. 14-24
anše edin-na-gin7. ‘ovadaki eşek gibi’. ETCSL. c.2.4.1.1-183. Bkz; cennet, cehennem
Aden, cennet, cehennem gibi sözcüklerin kökeni Sümerce e-din (adil, dürüst olanların evi/yeri), eden’dir . cennet ve cehennem kavramları bu kökten türemiş ve yayılmıştır.
abla aba :
abla. ET. aba, OT. aba, ana. Kürt. aba, abla. Zaza. aba,
abla, anne. Kırg. epe, ebe. Çuv. appa
abla. TUGÜ
abla BTü aba < çoc ab-ba. NETS
aba 1. Abla, büyük kız kardeş. 2.
Anne. 3. Üvey anne, analık. 4. Büyükanne, nine, anneanne. 5. Kaynana. 6. Yenge.
7. Teyze. 8. Hala. 9. Yetişmiş, bulûğa ermiş küçük kız kardeş. 10. Hanım,
hanımefendi. 11. Baba. BTSÖ
aba/abla Moğ. Anne, abla, baba. Asya
Türkçesinde aba sözcüğünün hanım, abla, kadın, büyük kızkardeş benzeri
anlamları vardır. İZEY
Bkz; aga, ağa,
ahi, ana, anne, baba, ata, dede, ebe,
emmi, mama, pap, ümmü, ümmet, valide
adar yörs. mart < Ar. ‘adar mart < Akad. adaru mart, 12. Babil ayı > İbr. adar, Kürtçede de adar mart olarak geçer. Şimşek
adar yör. mart < Ar. adar ‘mois de mars’. Kürtçede de adar mars olarak geçer. EREN
aga, ağa 3
; (Süm.)
ağabey, baba,bey, beylik, efendi, komutan, kurum başı, askeri vali, yüksek
rütbeli. Akad. agu
aga-uş
koruyucu, asker. SNAX
ag:
(Süm: taç).Beordern. Befehl. Emir vermek. Friedrich Delitzsch. Turan dilinde aka (Gerey)
aga(3)
"Hinterseite/kopf" s.
a-ga.
aga3 "Krone" # aga
"crown, couronne, tiara, Jünger.SUZE
aga/ağa moğ.
Aga/aka (büyük kardeş,
ağabey, büyük, ileri gelen kimse, saygın, etkili kimse. İZEY
ağa ‘Ağa, ağabey’
Moğ. ăķă,
aga
Mançu. aga ‘ağabey’
Kore. aga ‘çocuk’
Uyg. tağa, aga, age
Fars. ağa ‘büyük efendi’, amir, reis,
bey.
Kürt. ağa, axa
Zaza. Axa, axayey. TUGÜ
ağa / aga
‘aile ve cemiyet içinde
saygı ile anılan erkek’ < Mo. Aka ‘ağabey’. Tietze
aga, aga3 (Old Akkadian, Ur III, Old Babylonian) wr.
aga; "tiara, crown" Akad. agû
ağa ağabey, a abi aka Moğ. 1. büyük erkek kardeş, 2. bir saygı
unvanı. Alıntı yönü açık değildir. NETS. Alıntı yönü bizce gayet açıktır. Köken Sümercedir.
ak῾a elder brother: Tung. *akā / *kakā;
Mong. *aka; Turk. *(i)āka.
PTung.
*ak- / *kaka 1 man 2 elder brother (1 мужчина 2 старший
брат):
Evk. akā, akin 2; Evn. aqa, aqn 2; Neg. aga / axa 2; Man. xaxa 1,
axun
2; SMan. hahə 1 (829); Jurch. xaxa-aj (298) 1, axun (axun-un) (286) 2;
Ul.
aGa 2; Ork. aGa / aqa 2; Nan. ā 2; Orch. aka, akin 2; Ud. aga῾ 2 (Корм.
203);
Sol. axā, axin 2.
◊
ТМС 1, 23-24, 459. Forms like Evk. akā can be < Mong. (see TMN 1, 139, Poppe
1972,
100), but this is impossible for *akin and *kaka.
PMong.
*aka elder brother (старший брат):
MMong. aqa (HY 28,
SH),
axai ekeči ‘elder aunt’ (HY 28), aɣā (IM 432), āɣa (MA 266, 185, 256);
WMong.
aqa (L 59); Kh. ax; axaj ‘aunt’ (resp. address); Bur. axa; Kalm.
axə;
Ord. axa; Dag. akā, aga (Тод. Даг. 118, 119, MD 112), ag (MGCD);
Dong.
aɣa; S.-Yugh. aʁa (MGCD: aGa); Mongr. aGa ‘frère aîné’, āGa
‘frère
puînté du père’ (SM 2).
◊
KW 3, MGCD 126. Cf. also WMong. aki, Kalm. ākə ‘elder brother’s wife’ (KW 20).
PTurk.
*(i)āka 1 elder brother; elder uncle; father; grandfather 2 respectful
address
3 elder (1 старший брат; старший дядя; отец; де-
душка
2 почтительное обращение 3 старший): OTurk. aqa 1
(OUygh.,
from I-t half of XIII century, see ДТС); Tur. aɣa 1, 2; Gag. aɣa
1,
2; Az. aɣa 2; Turkm. āGa 1; Khal. aɣa
2; MTurk. aqa 1 (Oghuz-nama),
aɣa
1 (Abush.), aqa (Pav. C.) 1; Uzb. ɔɣa 1; Uygh. aɣa 1; Krm. aqa 2 (K),
aɣa
2, 3 (K, T); Tat. aɣa 1, 2; Bashk. aɣaj 1, 2; Kirgh. aɣa 1; Kaz. aɣa 1, 3;
KKalp.
aɣa 1, 2; Kum. aɣa 1, 2; Nogh. aɣa 1, 2; SUygh. aqa 1,2, qɨz aɣa
‘тесть’
(ЯЖУ 11, 13); Khak. aɣa 1 (’father’s father’); Shr. aqqa ‘father’s
father’;
Oyr. aqa 1, 2; Tv. aqɨ 1; Yak. aɣa 1 (’father’), 3; Dolg. aga ‘father’. EDAL
aga(3)-ús: policeman; companion,
attendant; soldier ('crown' + 'to follow'). ANSD
ağa/ağa3 : taç, fes, başlık, çelenk, halka,
sarık. agum. SNAX
ake (eke) : büyük birader, aga, büyük
kardaş. — Älterer Bruder, Herr. ÇAOS
aqa :
ağa.
ağika. cəvanmərd. DLDS
aqa
ağa.
1.(iğə. əğə. eğe. yiyə. iyə. eçe. əkə. əçə.
axı. əxi.) aka. uka. abi. abzi. başa.
paşa. baş. şad.(< ağmaq: ucalmaq. uçmaq. qalxmaq). (aqos (yunan). aqu
mançu. ahupəhləvi. aqibri: uca. a ke (japon): dadaş). 1. ona. onqa. boyar. bəy.
bolerbulr.böyük. abi. böyük kişi. əfəndi. ağa bəy. baş. əmir. sayqın. sayqıdəğər.
ulu kişi. 1. böyük oğul. böyük ərkək qardaş. bayar. -ağa bəy: böyük qardaş.
dadaş. (aqa. əkə. yekə. əci # ini: çiçik qardaş). (<> uka: kiçik qardaş).
1. baba. ata. amca (yaşca böyük). - atakə: atacık. - anakə: anacığ. annəcik. 1.
abzi. əziz. 1. iyə. eqe. aqa. oka. əkə. uka. şeyx. ata əkə. ana əkə. ağa iyə:
ata ana. əcəkə: böyük bacı. ağa qadın: qadıncık: hörmətli gadın. ağa bəy: bəy
ağa. ağa baba: böyükbaba. 1. əlibol. əli açıx. zəngin könüllü. covmət. qoruyucu.
1. böyük ərkək qardəş. ağabəy. 1. axa. axan tökülən sökülən yıxılan dam. -
evimiz xadi. 1.ağabey. böyük ərkək qardaş. 1. yaşlı. böyük. əfəndi. 1. bəy. rəis.
ARIN1
aqayu
ağa. kişi. ağayu. baş. insan. adam. şəxs. (uku (sumer): kişi: ayka (permiyən):
oqiç(mekzik): uqqi(mad): ukka(mad): okkayu(maç): yuuya(ruxenq).).
okkayu(kamaçka: kişi.). ). ARIN1
aga wr. aga; aga3 "tiara, crown" Akad. agû. TPSD
ağa . 1.
Geniş toprakları olan, sözü geçen, varlıklı kimse 2. Halk arasında sayılan ve
sözü geçen erkeklere verilen unvan. 3. Büyük kardeş, ağabey. 4. Okuryazar
olmayan yaşlı kimselerin adlarıyla birlikte kullanılan san. 5. sf.
mec. Cömert, eli açık. 6. hlk. Koca. 7. tar. Osmanlı
Devleti'nde bazı kuruluşların başında bulunanlara verilen resmî
san: Yeniçeri ağası. Çarşı ağası.
Türkçe Sözlük
ağa Ağabey, büyük erkek kardeş. Baba. 1. bk. aga-1. 2. bk.
aga-2. 3. Kayınbirader. 4. Kayınbaba, kaynata. Türkçe Sözlük
aga 1. Ağabey, büyük erkek kardeş. 2.
Baba. Ağa, geniş toprak sahibi, sözü geçen kimse. Ağabey, bk. abe, age. Türkçe Sözlük
Aga, ağa sözcüğünün kökeni Sümerce aga’dır. Akadçaya ve Türk lehçelerine yayılmıştır.
Bkz. abla, ahi, ana, anne, baba, ata, dede, ebe,
emmi, mama, pap, ümmü, ümmet, valide
aga nam-lugal-la:
krallık tacı.
ağaç,
yış < giş, gi, ğeş (Süm.);
giş : yış: orman, dağ, ağaç, çalı. Wood, tree.
STD
geş : ağaç, orman. Akad. qiştum, işum. SNAX
geş3:
penis. SNAX
ĝiš "Holz" Akad. isu.
GIŠ (Sumerogramm
"Baum", "Holz"). SUZE
ağaç ‘Ağaç’,=ıgaç (KT), (Uyg)-Sümer. gi
(Tuna,7)
yagaç, yığaş (Yuyg.)
yığaş, yiğaş (Suyg.
ıyaç, igaç (Tuv.)
yagaç (Özb.)
cığaç (Kırg.)
ağaç (Ker.)
ağaş ((Kzk.)
ağaş (Bşk.)
hağaç (Hlç.). TUGÜ
Sumerian
giş ‘wood , tree (GRD. 360) vs
Turkic yış ‘orman, dağ, ağaç, çalı’ (EHG. 436).[Tuna90]. HMHU
ağaç tr. Ağmak (yükselmek) tan (yerden
yükselen, yukarı doğru çıkan, ağan), Uy, yıgaç.
İZEY
ağaç
< ET. Igaç ‘ağaç,
bitki’ , ‘erkeklik uzvu, phallus’ < ağaç / ‘değnek, sopa’. Tietze
ağaç:
Bu kelime Batı’da ve ülkemizde egemen olan çarpık dil ve tarih
anlayışının ne denli bilim, mantık ve etik dışı olduğun göstermesi açısından
çok ilginçtir. Türkçe’nin , dünyanın en eski olduğunun bilimsel kanıtıdır.
Divanı Lügat-it Türk ile Pensilvanya Üniversitesi’nin hazırladığı
Kengerce-İngilizce sözlükte ağaç kelimesinin 3 anlamı da aynıdır. Sadece bu
kelime Kengercenin (Sümercenin) arkaik bir türkçe olduğunun kanıtıdır. Zira bu
benzerliğin raslantı olma olasılığı yaklaşık 30 trilyonda birdir.
geş
(Süm.) 1- tree (ağaç)
2-wood (odun) 3- penis (erkeklik organı)
Iğaş (Kaşkarlı Mahmut) 1- ağaç 2-odun
3-erkeklik organı. Ünal Mutlu
gi : ı : ağaç, ekin, bitki, orman. Rohr,
reed(s). STDT.
gi : kamış, saz. Akad. qanum. SNAX
gi [THICKET] (308x: ED IIIa, ED IIIb,
Old Akkadian, Lagash II, Ur III, Early Old Babylonian, Old Babylonian, 1st
millennium) wr. ĝešgi "reed thicket" . SSED
gi [REED] wr. gi "reed, cane; a
unit of length" Akad. qanû. SSED
aqac ağac yığac. yeğəc. cığac. çıxac. (1.
< ağmaq. ağ + ac: ağan, ucalan nərsə. 1. çıxmaq. çıxac: çıxan, dikələn nərsə.
). 1. uzanan, qalxan nərsə. 1. sopa. dəğənək. 1. daraq. quruq (qurulmuş). qalı
toxumaqda ağacdan qurulan dəsgaha deyilir. 1. bağ. - ağac tikmək: bağ salmaq.
başqa dillərdə: (qiş (sumer). qacca (sans). aqacca (sans)). 1. taxda. ormanlıq
alan. ormanlıq bölgə. ARIN1
ağac (yığac) : şecr, diriht; menzil, musafe,
fersah. — Bäume, Mast; Station, Entfernung, Meile. | Ağac kavunu : turunc,
badırnak (?). — Citrone. | Ağac kazğan : ağac kakan, kura. ÇAOS
qiştu forest, grove. GİŞ.TİR. TASD
ağaç 735 [ETü] ıgaç ▽ 1070 [ETü] yıgaç
<< ATü NETS
aghadj (Yeghadj) = Arbre, Bois.
Cf.
quichua hatca et sacha = id.; cauixana gazo = bois; sumerian gich = id.; sanscrit gacca et agacca = arbre (m.a am. ‘qui ne se ment pas’); malgache hazo=id.; georgien sech ou sechi = bois; dacien
;
circassien dzig = arbre; tharou (Bengale) gatch = id.; basque haga = perche, baton, et zuhaitz = arbre; hebreu
=
id.;
cocth (Bengale) gactch = id.; tchentsou (Inde centrale) gats = id. armenien
=
croix. Bedros Keresteciyan
iğaç : 1. ağaç, ağaçlıklı bölge 2. fersah
Türk Adlarının
Etimolojik Sözlüyü. Hasan bay Hadi
ağaç, -cı .
1. bit. b. Meyve
verebilen, gövdesi odun veya kereste olmaya elverişli bulunan ve uzun yıllar
yaşayabilen bitki. 2. sf. Bu gibi bitkilerin gövdesinden ve
dallarından yapılan: Ağaç
tekne. Türkçe
Sözlük
akalūtu tree ;
angāšu : 1) a plum , a plum-tree
; 2) : a pear ;
armannu : [ apricot tree (?) , apricot ,
kind of pomegranate , "mountain apple" ; : branch used as a drug ,
kernel used as perfume ;
ašūḫu : pine-tree.
AKDI
ağaç işum, ğeš.
SNAX
ağaç Sansk. ağaçça.
Korhan Kaya
ĝiš wr. ĝeš; mu;u5 "tree;
wood" Akad. işu. TPSD
giş
(Süm.) ağaç. Akkad
dilinde iş (ağaç) şeklinde kullanılmıştır. Türk dili EGİŞ (EGİS) islah edilmiş
bitki (Kazak, Uygur.) EG ekmek serpmek fiilinden türemiş isim. Meyve ağacının
temel ıslah edilmiş bitki olduğu devirlerde EGİŞ (AGİŞ) in meyve ağacı
manasında kullanılması ihtimali var. Sonraları şekil körlenmiş ve taşıdığı mana
umumileştirilmiştir. AGAŞ-AĞAÇ, IGAÇ-AĞAÇ (eski Türk sahası). Olcas
ki-en-gi id2-ba a šu bi2-ba ĝiš gu2-ba mu-zig3. ETCSL C.2.4.1.3-83
dḫu-wa-wa tir-bi-ta saĝ ĝiš ra-ra-za. ETCSL C.1.8.1.3-12
ĝiš ḫur-saĝ-ĝa2 ĝišal-la-nu-um-ma. ETCSL C.5.5.4-91
en gal den-ki-ke4 e2 […]-ga-ni ĝiš mu-un-ši-kar2-kar2. ‘yüce efendi Enkinin evi ..[nde] .. onun penisi yükseldi / havalandı’. ETCSL. c.1.3.1-11
ĝiš im-ma-ta-ĝar. ‘ağaçları getirmek/ yerleştirmek’. Silindir A.7-14
fešgar ĝiš nu-zu kuš-ba mi-ni-durunx(KU.KU). ‘Penis bilmeyen/ erkek bilmeyen dişi oğlakları yakaladı / getirdi/ onları bir kurban olarak sundu’. Silindir A.8-9
ĝišĝišnimbar. ‘Hurma ağacı, dalı, palmiye’. ETCSL. c.1.3.3-76
ki-ba ĝiš-an-dul3 1(DIŠ)-am3 i3-gub. ‘bu yerlere koruyucu gölgelik olarak bir ağaç dikti’. ETCSL. c.1.3.3-108
ĝiš3 im-zi-zi dub3 im-nir-re. ‘kaldırıp penisi boşalttı/ fışkırttı’. ETCSL. c.1.1.3-253
Ağaç sözcüğü sümerce giş, gi, ğeş kökenlidir. Akadca ve Eski türk dillerine yayılmıştır.
ağıl amaş (Süm.); ağıl, ahır, kümes, mandıra.
amaş : agıl. Ağıl, koyun yatağı, koyun
pisliği.schafhürde, umfriedung, stall. STDT
amaş/a-maş : ağıl, kümes, mandıra. Akad. supurum. SNAX
ağıl ‘Koyun barınağı’ – Sümer. amaş
(Tuna, 16) EAT; ağayıl, ağıl.
ägıl (Trkm.)
agıl (Az.)
ağıl (Özb.)
ail (Tel.)
aul (Tara., Kzk., TatK.)
ăl (Yak., Şor., Sag., Koyb.,
Kaç., Kız.) ajil (Moğ.)
ayıl (Tel.)
ail (Alt., Tel., Kırg.)
ağıl (Blg.)
ǒl (Mac.)
aul (Çer.)
ayl (Rus.)
ägel (Fars.). TUGÜ.
ağıl (ayıl) : mandıra, tavar ve koyun sürüsü
toplanıp yuvarlak durduğu halda etrafına çekilen muhavvita, hatire, havlu,
kurs-i kamer. — Viehhof; um eine Schafheerde gezogene Mauer; Hof; Mondscheibe. ÇAOS
ağıl Fa. ağıl (hayvanların yattığı yer) dan. Fa. ağal, ağıl
biçiminde geçen bu sözcük G.Doerfer ve Eren’e göre Türkçedir. İZEY
ağıl
< ‘koyun ve keçi
sürülerinin gecelediği, çit veya duvarla çevrili yer’ – Tkm. ağıl.
Özb. ağıl,
Şor, Sag. Koy, Kaça, Kzl. al ‘dorf, Jurtengruppe’. Kzk., TatK.,
Tara. aul 1. ‘Aul, Jurten
die an einer Stelle zusammenstehen’; 2. ‘Dorf’, Çağdaş diyalektlerde ağıl
yanında kullanılan ayıl (>ail) biçimi
Moğolcadan alınmıştır (Ligeti). Tel. ayıl, >Alt., Tel., Krg. ail
1. ‘Jurte, Filzzelt’; 2. ‘Dorf, aul’.
Krg. ayıl ‘avul’.
Eski
çağlardan başlayarak kullanılır (ağıl). Orta Türkçede ağıl ‘koyun yatağı’
olarak geçer. Eski Kıpçakçada da ağıl biçimi kullanılır. Kökünü bilmiyoruz.
Bilimsel yayınlarda Türkçe ağ kökünden geldiği sık sık dile getirilmiştir.
Moğolcada ayil ‘family, household, settlement, group of tents’ biçimi
Türkçeden kalma eski bir alıntıdır. Türkçe ağıl biçimi Moğolcada ağıl>ağil gibi ara duraklardan geçerek ayil'e çevrilmiştir. Türkçe ağıl biçiminin Moğolca ayi’den geldiği yolundaki görüş
yanlıştır. Macarca falu, Vogulca pawl, Ostyakça pogıl gibi biçimlere birleştirilmesi tartışmaya açıktır. Türkçeden
belli başlı komşu dillere de geçmiştir. Eren.
ağıl [ETü] agıl hayvanların barınağı << Atü. *āgıl
● Karş. avlu < Eyun. aulē . Gerek Eski
Türkçe gerek Grekçe biçimlerin İrani bir dilden alıntı olması güçlü ihtimaldir.
NETS
avlu Tr. avlamak (toplanmak, toplamak, birikmek). Evlerin
önünde bulunan çevresi sarılı düz alan. Evin giriş bölümü, giriş kapısının
önündeki alan. Anadolu halk ağzında avul-ağıl
sözcükleri avlu, toplanma yeri, çevresi, çevresi sarılmış olan ağıl
anlamındadır. Lat. aula avlu, Gr. aule
avlu. EREN
amaš wr. amaš; e2-maš; a
maš; e2amaš "sheepfold" Akad. supūr. TPSD
ağıl 1. Evcil küçükbaş hayvanların
barındığı çit veya duvarla çevrili yer 2. Bazı yıldızların, özellikle ayın
çevresinde görülen geniş ve aydınlık teker, ayla, hale.
3. sin. ve TV Bazı görüntülerdeki çok ışıklı cisimleri
çevreleyen ışıklı teker. Türkçe
Sözlük
ağıl < ET agıl: ağıl.
ağış bağlamak: sürüyü yatırmak. Türkçe Sözlük
ahbap
ahbap
< Ar. Ahbap (habib)
sevgililer, sevmek, hibum dostlar hubb <#hbb sevme, dost olma < Akad. habu
sevmek hibum (sevgili) > Asur. hapu, ha.a.bu > İbr. ahab –
habip. ŞİMŞEK
ahbap~ Ar aḥbāb أحباب [#ḥbb afˁāl çoğ.] sevgililer, dostlar < Ar ḥabīb حبيب [sf.] sevgili,
dost. NETS
habip~ Ar. ḥabīb حبيب [#ḥbb2 faˁīl sf. ]
sevgili, dost < Ar. ḥabba حبّ sevdi. NETS
ahi kardeş. Ahī-Assur Aššur is my brother ahu, ahhutu kardeş, brotherly
relationship, brotherliness, position of a brother group of persons of equal
status. kardeşlik ilişkileri, kardeşlik, eşit statülü bir kardeşlik grubu. TASD
aḫ
abi : uncle
, father' s brother
aḫ
ummi :
maternal uncle , mother' s brother
aḫāt
aḫi * : brother' s
sister
aḫḫūtu : brotherhood ;
sisterhood
aḫû
(2) : (Gt) : to
become brothers , to befriend , to fraternize , to make friends , to pal up ;
aḫu : a brother. AKDI
akı ar. ah (kardeş). Osmanlıcada ahı/akı. İZEY
ahu wr. šeš "brother;
junior worker, assistant" Akkad. ahu . TPSD
ahi Anadolu’ya özgü bir örgütlenme
biçimine verilen ad < Ar. ahi
kardeşim < ah kardeş. Aram. ahā, İbr. ah < Akad. ahum
kardeş. ŞİMŞEK
Proto-Afro-Asiatic: *ʔaḫ(w/y)-
Meaning: brother
Semitic: *ʔaḫ(ʷ)- 'brother', *(ʔa-)ḫVw-at-
'sister'
Western
Chadic: *ʔahy- ~ *yahV-nV
'uncle' 1, 'brother' 2
Central
Chadic: *ʔaḥiy- 'son'
Proto-Semitic: *ʔaḫ(ʷ)- 1, *(ʔa-)ḫVw-at- 2
Afroasiatic
etymology: Afroasiatic etymology
Meaning: 'brother'
1, 'sister' 2
Akkadian: aḫu
1, aḫātu
2 (CAD A1, 195, 171; AHw, 21, 18)
Ugaritic: ʔaḫ
(also ʔiḫ, ʔuḫ) 1, aḫt 2 (DUL, 34, 41)
Phoenician: ʔḥ
1, ʔḥt 2 (T, 10, 11)
Hebrew: ʔāḥ 1, ʔāḥōt 2 (KB, 29, 31)
Judaic
Aramaic: ʔaḥā (ʔāḥā) 1, ʔăḥātā
2 (Ja., 38, 42)
Syrian
Aramaic: ʔaḥā 1, ḥātā (pl. ʔaḥwātā)
2 (Brock., 10)
Mandaic
Aramaic: aha 1, ahata 2 (DM, 8)
Arabic: ʔaḫ-
1, ʔuḫt- 2 (BK 1, 17, 18)
Epigraphic
South Arabian: ʔḫ 1, ʔḫt 2 (SD, 4, LM, 3, Ricks, 8)
Geʕez
(Ethiopian): ʔǝḫǝw, ʔǝḫʷ 1, ʔǝḫǝt 2 (LGz., 13)
Tigre: ḥu
1, ḥǝt 2 (LH, 51, 81)
Tigrai
(Tigriñña): ḥaw 1, ḥawti 2 (Bass., 431)
Amharic: ǝt,
ǝhǝt 2 (K, 1206)
Argobba: äḥ
1, ǝhǝd 2 (LArg., 189)
Harari: ǝḥ
1, ǝḥit 2
East
Ethiopic: ZWY ǝ̄t 'sister' (LGur., 102). Note also ǝ̄n 'brother' (LGur.,
55) SOD ätit 'sister' (LGur., 102)
Mehri: Cf.
ɣâ 1.NODI
ahi kardeşim. Anadolu'ya özgü bir örgütlenme
biçiminin mensuplarına verilen ad .~ Ar. ˀaχī أخى [#aχw] kardeşim < Ar. ˀaχ أخ erkek kardeş (= İbr./Aram. ˀaχ אח ► ahilik. NETS
ahum. Kardeş. šeš. SNAX
ahi hlk. Kardeş. öz. (ahi:) Ahilik ocağından olan kimse. Türkçe Sözlük
ahi – akı : (Bk. T.Gülensoy, ‘Ahi mi? Akı mı?’. Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik
Sempozyumu, 2004, Bildiriler, s.451-452.
aḥu brother. TASD
Ahi sözcüğünün kökeni Akadca “kardeşim” anlamına gelen “ahu”dur. Akadçadan diğer birçok dile geçmiştir. Türkçe’de de akı sözcüğü vardır “cömert, eli açık” anlamına gelir.
Bkz. abla, aga, ağa, ana, anne, baba, ata, dede, ebe, emmi, mama, pap, ümmü, ümmet, valide
ahir sonraki, son < Ar. ā¥ir son,
sonuncu . Akad. aḥāru arkada olmak, geri kalmak, geç, sonra olmak. Şimşek
ahir ~ Ar. āχir آخر [#Aχr fāˁil fa.] geç, son, sonuncu = Ar. aχar آخر öte, öteki. NETS
ahkam < Ar. aḥkām (hükm. çoğ.) yargılar < ḥkm yargılama, karar verme, hükmetme, egemen olma, güçlü ve pek
olma < Akad. ḥakāmu bilmek, anlamak, kavramak, bildirmek. Şimşek
ahkam~ Ar. aḥkām أحكام [#ḥkm afˁāl çoğ.] hükümler < Ar. ḥukm حكم yargı. NETS
hüküm Ar. ḥukm حكم [#ḥkm fuˁl msd.] 1.
yargılama, 2. yargı, karar, emir, kanun < Ar. ḥakama yargıladı, hükmetti. NETS
akar / agar < a ĝar (Süm.);
a ğar/agar2/
a-gar3/ agar4: sulanmış tarla, otlak. çayır,
çimen. Akad. ugarum. SNAX
a ĝar wr. a ĝar "to
irrigate" Akad. rahāşu (a[water] +
ĝar[place]). to flood SSED.
agar (Süm.) Acker (tarla, ekin). Fritz
Hommel
a--ĝar "überschwemmen, abspülen"
rahāsu
a gar | Flückiger, ("to irrigate")
a-ĝar ("überflutet")
a-ĝar # a-gar3 "Feld"
A.ĜAR ("eine wässerige(?). SUZE
ak[mak;
[ETü] UyB<1000 ak-="" akmak.="" b="" nbsp="" s="" v="">NETS1000>
akar ~ Ar. ˁaḳār عقار [#ˁḳr] gelir
getiren mülk. NETS
a-kar überflutet. Çoşkun sel. Sular
altında. B.übner/Gerey. Akar(suw), akar (DLT)
akar; Ar. akar, akaret, kira aqarum
; bir evi, hayvanı veya insanı
kiralamak, Aram. agra. Şimşek,
2007
akar. Ar. Gelir getiren, kazanç sağlayan
nesne, tarla, işyeri. İZEY
akar tr. Akmak, akan, akmakta olan,
akıcı, akışlı çay, dere, ırmak. İZEY
ad-ĝar "Ackerland". Akkad. ugāru. SUZE
a-ga2-ga2: (Süm.) su altında kalmak, su basmak, yıkamak. rahaşum
a-gar (Süm.) ugarum çayır, otlak,
mera, tarla
a-ga-am/am3: havuz, gölet, bataklık, sazlık.
agammum. SNAX
akar Eski Hintçe ajras “otlak,
yaylak” kelimesiyle Yunanca agrόs, Latince ager, Gotça akrs (Alm. Acker)
“tarla” arasındaki ilişki şudur: Başlangıçta otlak olan yerler, tarıma,
toprağın işlenmesine geçildiğinde tarla yapılmıştı. “otlak”ın gerçekten eski
anlam olduğu *agros kelimesinin her yerde “hayvan sürmek, hayvancılık yapmak”
anlamına gelen Eski Hintçe ajati, Yunanca ágei, Latince agit fiilinden gelmesiyle ispatlanmaktadır.
Dil Denen Mucize. Walter Porzig. TDK Yayını: 617
akar (ağar) : taife-i etrakdan bir
kabile ismi dir. — Name eines türkischen Stammes. ÇAOS
agar wr. a-gar3; agar4; agar2; agar3; a-da-ar "meadow"
Akad. ugāru. TPSD
ugarum grassland, meadow,
arable land. A.GAR
. TASD
akar Ar. ¤a®¥r
(I) a. (aka:rı) esk. Kiraya verilerek gelir getiren ev, dükkân,
tarla, bağ vb. mülk, akaret.
Türkçe Sözlük
akar ,Ar. akār, akāret kira < akad
agāru, bir evi hayvanı veya insanı kiralamak. Aram. agrā . akaret. Şimşek
a-gar3 gal-gal-e X [(X)]-na nu-un-[X]. ETCSL. C.2.1.2-24
a-gar3 sig7-sig7-ga-bi um-ma-te. ETCSL C.1.1.3-92
ur-saĝ en šag4-tum2 a-gar3 ur maḫ kur sud-da. ETCSL C.4.19.1-1
a-šag4-ga še gu-nu a-gar3-ra nu-si-si. ‘tarlalar ve çayırlar arpa ve ketenle dolmazdı’. ETCSL. c.4.05.1-121
a-gar3 sig7-sig7-ga-bi um-ma-te. ‘yeşil çayırlara yaklaştığımda’. ETCSL.c.1.1.3-92
Akar/akaret sözcüğünün kökeni Sümerce a-gar’dır. Sulanan tarla, çayır, gelir getiren anlamındadır.
akıbet < Ar. aqibat arkadan gelen şey,
son, sonra < aqıb ardından gelen şey, < Ar. aqaba ardından geldi, takip etti < aqıb ardından gelen < Ar. aqb
topuk < #qb ardından gelme <
Akad. eqbu topuk, ökçe, bir şeyin
geride kalan kısmı. ŞİMŞEK
akıbet~ Ar. ˁāḳiba ͭ عاقبة [#ˁḳb fāˁilaͭ fa. f.] ard, son, sonra < Ar. ˁaḳaba عقب ardından geldi, takip etti = Ar. ˁaḳb عقب topuk. NETS
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder