Tufan Kahramanı Sümer'de Ziusudra, Gılgamış Destanı'nda Utnapiştim, Eski Babil'de Atra-hasis, dini kitaplarda Nuh olarak belirtilir.
8 Utnapiştim [1]
ilahi Gılgamış’la şöyle konuştu:
Ben sana göstereceğim/
anlatacağım , Ey Gılgamış, gizli kelimeleri / sırları..
10 Ve ben sana
açıklayacağım tanrıların kararını.
Sen çok eski olan, bu çok eski olan şehri, içinde eski
tanrıların yaşadığı/ doluştuğu, tanrıların kalbi olan Şuruppak [2]
şehrini bilirsin , Fırat'ın kıyısında yatan/ yer alan/ kurulmuş olan, işte
orada Tanrılar bir tufan göndermek için karar aldılar / tufanı kışkırtmak hevesine
kapıldılar; 15
…onların babaları / ataları Anu, komutanları / danışmanları Enlil, Savaşçıları/yardımcıları Ninib (Enlil’in oğlu Ninurta), onların
ustabaşıları Ennugi (kanal ve
hendeklerden sorumlu), Nin-igi-azag (Ninhursag olmalı) ve Ea idiler.[3]
Ama onlarla birlikte yemin ettiği halde efendi Ea, şöyle dedi; ”kamış çitime
açıkladı sırrı:[4]
[1]
Utnapiştim (Sümercesi zi-ud-su3-ra2 . ziusudra) / “uzun yıllar
devam eden hayat” Ubartutu’nun oğluydu. Atrahasis Enki’nin insan anneden doğan
oğlu. Bu isim Akkadca’da “çok bilge, bilgelikte başı çeken, aşırı
bilgili” anlamına gelir:
[2]
Şuruppak, Sümer Kral Listesi 'nde 'Tufan önce kurulan son kenttir. Bu
kentte Babil’in güneydoğusuna 70 km.
uzaklıktaki bugünkü Tell-el-Fara. Şuruppak’ta Ubartutu (“Tanrı Tutu’nun koruduğu”) kral
olarak 18600 (5 şar) yıl kaldı. (šuruppagki ubara-tu3-tu3 lugal-am3 mu 18600 i3-ak).
Ubartutu .
[3] Burada sayılan Anu, Enlil, Enki, Ninhursag, “patron” dur ve greve kalkışmış ve böylece insanın yaratılmasını kışkırtmış olan işçi-tanrıların “işverenleri”dir. Burada, Tufan’la ilgili karar, haksız olarak onlar tarafından alındı deniliyor.. Bottero, Gılgamış, 189
[4] O dönemde “evin duvarı” nı oluşturan kamıştan söz edilmektedir, bu “kamıştan çit”in arkasındaydı Utnapişti. Enlil tarafından karar verilmiş Tufan’dan, hiç kimseye söz etmeyeceğine dair verdiği yemine bağlı kalmak içindir ki, Ea/ Enki, doğrudan doğruya, koruduğu kişiye değil, fakat arkasında Utnapişti’nin bulunduğunu bildiği kamıştan çite söylüyor.
20a "0 kamış kulübe/ kamış çit , kamış kulübe, o, duvar, ey duvar, /saz kulübe, duvar katılıp kulak ver,/ hatırla bunu duvar; Şuruppak’ın adamı / kralı, Ubaratutu oğlu, Sen evini bırakıp/ yık evini de, bir gemi inşa et kendine,
20a "0 kamış kulübe/ kamış çit , kamış kulübe, o, duvar, ey duvar, /saz kulübe, duvar katılıp kulak ver,/ hatırla bunu duvar; Şuruppak’ın adamı / kralı, Ubaratutu oğlu, Sen evini bırakıp/ yık evini de, bir gemi inşa et kendine,
23a senin eşyalarını/
servetini bırak, sen yaşamını
düşün,/ yüz çevir dünya nimetlerinden, istiyorsan eğer sağ salim
yaşamak/ Herşeyi terket, hayatını kurtar,
25 bir gemi inşa edip,
gemiye her türlü yaşam tohumunu getir [1]/
hayvanların her türlüsüyle birlikte gemiye bin. Yapacağın geminin eni boyuna
eşit olsun /boyutları eşit ölçüde olmalı. üzerini örten çatı Okyanus/ Apsu gibi
olsun
30 Ben onu anladım, / ne dediğini
anlayınca şöyle dedim efendim Ea’ya; [.
. .] “efendim, senin anlattığın/ ilettiğin
gibi yapacağım,/ kendimi bu işe vereceğim, buyruğunu yerine getireceğim.
gözlemleyecek ve bunu yürüteceğim,
Ama ben ne insanlara,
şehre / şehir halkına / yaşlılara ne
söyleyeceğim? [2]
34a Ea ağzını açtı ve
buyurdu /ben hizmetkarına /kuluna şöyle
dedi:
35 "Sen / yiğidim,
onlara şöyle söyleyeceksin;
‘Enlil benden nefret ediyor, çünkü..! (Ea benim
efendim olduğu için)/ "korkarım Enlil adamakıllı öfkelendi bana".
[1] “Her türlü yaşam tohumunu getir” daha doğru
bir ifadedir.
[2] Herkes
sorular soracak bu alışılmadık girişim hakkında.
Burada Sümerce The Flood Story (ETCSL c.1.7.4) den de bir alıntı yapalım:
ki-tuš an-na X […]
e-[…] a-ma-ru […]nam-lu2-ulu3 … ur5-gin7 bi2-in-ak […]ud-bi-a dnintur5 […] DIM2 A […]
kug dinana-ke4 uĝ3-bi-še3 a-nir mu-un-ĝa2-ĝa2 den-ki šag4 ni2-te-na-ke4 ad i-ni-in-gi4-gi4 an den-lil2 den-ki dnin-ḫur-saĝ-ĝa2-ke4 diĝir an ki-ke4 mu an den-lil2 mu-X-pad3 : oturma
yerleri[nde], meskenlerinde… insanlığın kıyameti / tufanı [için] öyle / böylece karar alındı /aldılar. O zaman Nintu
(Ninhursag).. gözyaşı döktü, kutsal İnanna halkı için bir ağıt tutturdu, Enki
kendi kendine karar aldı. An, Enlil, Enki ve Ninhursag.. göğün ve yerin
tanrıları An ve Enlil’in adını söylediler / yemin ettiler.
ud_ba zi_ud_su3_ra2 lugal_am3 gudug X […]an saĝ NIĜIN mu-un-dim2-dim2 EN […]nam-sun5-na inim sig10-sig10-ge ni2 teĝ3-ĝe26 […]ud šu2-uš-e saĝ us2 gub-ba […]ma-mu2 nu-me-a ed2-de3 inim bal
[…]mu an ki-bi-ta pad3-pad3-de3 […]ki-ur3-še3 diĝir-re-e-ne e2-ĝar8 […] zi-ud-su3-ra2 da-bi gub-ba ĝiš mu-un-tuku iz-zi-da a2 gab2-bu-ĝu10 gub-ba […]iz-zi-da inim ga-ra-ab-dug4 inim-ĝu10 ḫe2-dab5
na de5-ga-ĝu10
ĝizzal ḫe2-em-ši-ak
DAG-me-a a-ma-ru ugu kab dug4-ga … ba-ur3
[…]numun nam-lu2-ulu3 ḫa-lam-e-de3
nam-bi ba-tar di-til-la inim pu-uḫ2-ru-um-ma-ka šu gi4-gi4 nu-ĝal2 inim dug4-ga an den-lil2-la2-ka šu bal-e nu-zu nam-lugal-bi bal-bi ba-bur12 e-ne šag4 kuš2-u3-de3: o
zaman kral Ziusudra, …’nın paşisu’su/rahip dev bir…inşa etti alçakgönüllülükle,
itaatle, saygıyla o… her gün uğraşarak, durmadan… her türlü düşü görüp /
yorumlayarak , göğün ve yerin adlarını anarak.. …tanrı.. bir duvar… Ziusudra,
duvarın yanında durarak dinledi. “solumda, duvarın yanında dur… duvarın yanında
sana bir söz söyleyeceğim, sözümü dinle sana bir söz diyeceğim kulak ver / dikkat
edesin bizim..’mızla bir tufan ibadet merkezlerini silip süpürecek insanoğlunun
tohumunu kurutmak için… tanrılar meclisinin/toplantısının kararı/sözü/hükmü /
emri ki geri dönülemeyen, karar böyle, tanrılar meclisinin sözü. An ve Enlil tarafından verilen emirle… An ve
Enlil’in değiştirilmesi bilinmeyen
/mümkün olmayan emri bildirdi. krallığı,
kanunu (sona erdirilecek)”
Akadca'dan devam edelim;
Artık
ben sizlerin kentinde (Enlil’in toprağında) yaşayamam / duramam, Ne sizin
kentinizde, ne Enlil’in ülkesinde /toprağında kalamam. Ama ben Okyanusta/
Derinlik’e/ inip , efendim Ea ile
birlikte / onun yanında kalmam gerekir /
kalacağım. İşte o zaman/ ben ayrılınca da Enlil, Sizlerin üzerine o da
bolluk yağmurları yağdıracak. /bolluk içinde yaşatacak sizleri.
Kuşları (yakalayıp), balık yakalayıp (zengin) hasat yapacaksınız. /kuşlar,
balıklar yağacak üzerinize, hasatınız bol olacak.
Bottero Kırık yerleri başka
bir metinden tamamlamış olmalı: “[seher vakti] küçük ekmekler ve
[alacakaranlıkta] peynir yağacak üzerinize”. Tanyeri
ağardığında , toplandı çevreme ülkenin tüm ahalisi, dülgerler baltalarıyla,
kamış ustaları taş tokmaklarıyla geldiler..yiğitler.. sır.. en zenginleri zift,
en yoksulları avadanlık getiriyordu. Beşinci günün sonunda (geminin) üçbin
altıyüz metre karelik omurgasını yerli yerine oturttum; bordası altmış, dış
yüzeyi ikiyüz kırk metre kare idi. [1]
[1] Metinde
iku’dan (yaklaşık 3600 m2) ve ninda’dan (60 m.) söz ediliyor. Böyle bir tekne
batmazdı. Bottero..
Sonra
da iç düzenini kotardım. Alt ve üst güverteleri yedi bölmeye ayırdım. Ambarını
da dokuz bölmeli yaptım, Ortasına su geçirmez takozlar çaktım, sonra uzun
sırıklar getirttim ve donanımı yerleştirdim. Kazana onbin sekiz yüz litre zift
doldurdum. [1]
Bir o
kadar katran (verdi bu). Yük taşıyıcılar taşıdı. Bu onbin sekiz yüz litre
ziftti. Bunun üçbin altıyüz litresi kalafatlamada kullanıldı. Yedi bin
litresini de kayıkçı alıkoydu. Sığırlar
kestirdim ustalar için ve de koyunlar boğazlattım her gün. Halis bira
zeytinyağı ve şarap tüketti bu işçiler.
Sanki Akitu [2]
şenliği idi. Kutladıkları. Ve ben akşam
olunca bir güzel yıkandım. Yedinci günün akşamı gemi tamamlanmıştı. Ama gemiyi
kızaktan indirmek çok zor oldu. Aşağıdan da, yukarıdan da safralar yer
değiştirdi durdu. Geminin üçte ikisi suya gömülünceye dek.
[1] Yaklaşık
3600 litreyi bulan ve şar denilen hacim ölçüsü söz konusudur. Metin pek
anlaşılır değil, ısıtılıp sıvılaştırılmış 10800 litre ziftten bir o kadar
asfalt/ katran elde edilir; bunun üçte biri, hemen gemiyi kalafatlamak için
kullanılmıştı.ve geri kalanı, adet olduğu üzere, zaman zaman tekrar
kalafatlamak için kaptan tarafından bir yana ayrılmıştı. Tufan gemisi için bu
tür bir stokun ne gibi bir yararı olacağı, pek anlaşılmıyor. Şurası bir gerçek
ki, Utnapiştim hariç hiç kimse bunun ne için ve geminin hangi seferleri için
kullanılacağını bilemezdi. Bottero..
[2] Yeni yıl
şenlikleri
Ertesi
gün neyim varsa, ne kadar gümüşüm varsa, ne kadar altınım varsa hepsini
yükledim gemiye. Evcil hayvanlarımın hepsini, ailemi, tüm hane halkımı gemiye
bindirdim, ayrıca vahşi hayvanların her birini, ve bütün teknisyenleri gemiye
aldım.
Şamaş’ın
; “seher vakti küçük ekmekler ve alaca
karanlıkta buğday yağdırdığmda teknene bin, ve ambarın
kapağını sımsıkı kapat” dediği an gelip çatmıştı. [1]
Seher
vakti küçük ekmekler ve alaca karanlıkta buğday (!) yağdığında havayı gözledim: korkutucuydu
görünüşü. Geminin ambarına indim hemen ve sımsıkı kapattım kapağını. Tekneyi su
geçirmez kılan Puzur Amurru’ya sarayımı armağan ettim. Her şeyiyle. [2]. Tanyeri
ağardığında kara bir bulut yükseldi ufuktan. Gürlüyordu
Adad. Kara bulut içinde. Dere tepe aşarak, Önden gidiyordu tanrısal haberciler Şullat ve Haniş. Nergal açtı gök
savaklarının vanalarını ve Ninurta taşırdı yukardan barajların sularını.
Cehennem tanrıları (Anunnakiler) meşaleleriyle tüm ülkeyi tutuştururken. Göğü
ölüm sessizliğine bürüdü Adad, ışıyan her şeyi karartarak..
[1] Şamaş uzay roketleri/ araçları komutanıydı.
Tufan patlamak üzere olduğunda bütün tanrılar kaçmak için roketlerde hazır
beklemekteydi. Bu roketlerin havalanması sırasında parlayan alevleri görmesi
Utnapiştim için bir işaret olacaktı. Sitchin
[2] Puzur
Amurru (Akadca’da sır = Tanrı Amurru’nun gizlice koruduğu). Utnapişti’nin
yanında götürdüğü ustalardan biriydi sadece Ama, çevresindekileri kandırmak
için değilse şayet, Tufan’ın yerle bir edeceği “saray”ı ne diye armağan ediyor?
. Bottero… Aslında Pzur-Amurru, bir anunnaki idi ve Enki’nin verdiği talimatla
geminin yapımına yardım etmiş ve gemide kaptan olarak görev almıştı.
Bir
çömlek gibi paramparça ettiler ülkeyi. İlk gün kudurmuş gibi esti fırtına.. Ve
lanet yağdı insanların üstüne , göz gözü görmüyordu. Oluk oluk akan bu sularda
kalabalıklar görülmez oldu gökten. Bu tufandan dehşete düşen tanrılar, kaçıp göğün
en tepesine /An’ın göğüne tırmandılar.
Köpekler gibi tortop olmuşlardı orada ve yere çömelmişlerdi. [1] Doğuran bir kadın gibi bağırıyordu
tanrıça (Nintu/ Ninhursag) [2] .
Sızlanıyor ve şöyle diyordu: “Ah’, Tanrılar Meclisinde buyurduğum/ bulunduğum o gün asla var
olmasaydı /o gün balçığa dönüştürülmüş olsaydı keşke. Nasıl oldu da böyle bir
kıyıma karar verebildim insanları yok etmek için. Getirmez olsaydım insanlarımı
dünyaya. İnsanlarımı denizi balıklar gibi doldursunlar diye.” Ve tanrıların en
yüceleri de / Anunnakiler onunla birlikte sızlanıyorlardı.. Bitkindi tüm
tanrılar. Aülıyorlardı üzüntüden. Dudakları kavrulmuştu susuzluktan ve
kaygılıydılar.
[1]
Gökyüzünde roket gemilerin içinde..
[2] Ea ile
birlikte insanların yaratılmasına katkıda bulunmuş “Tanrıların Sultanı”
Belet-ili. Eserinin yok edilmesine son derece üzülmüştür. Tufan kararı
alınırken Enlil’in zoruyla yemin
etmişti.
Altı
gün ve yedi gece boyunca yeryüzünü kasıp kavurdu boralar, şiddetli yağmurlar,
kasırgalar ve tufan. Yedinci gün ağarınca dindi fırtına, tufan ve kıyım.
Kasırga ve fırtına dinince “deniz” duruldu doğuran bir kadın gibi. Çevreme
baktım: sessizlik hüküm sürüyordu. Balçığa dönüşmüştü bütün insanlar, ve
denizin üstü bir taraça-dam gibiydi / dümdüzdü. Bir hava deliğini açtığımda
serin bir hava çarptı yüzüme. Diz çöktüm ve ağladım sessizce. Gözyaşları
yanaklarıma akıyordu. Sonra kıyılara baktım. Ufukta yüz metre kadar ilerde /on
iki kere on iki arış bir kara parçası görünüyordu: Nisir Dağı idi bu [1] Gemi o
dağa oturmuştu. Nissir gemiyi alıkoydu yolundan: İlk gün ve ikinci gün Nissir
gemiyi alıkoydu yolundan, Üçüncü ve dördüncü gün Nissir gemiyi alıkoydu
yolundan, Beşinci ve altıncı gün Nissir gemiyi alıkoydu yolundan., Yedinci gün
bir güvercin salıverdim.
[1] Nissir
Dağı (Nimuş da denebilir), görünüşe göre o zaman ülkenin bilinen en yüksek
tepesidir, Kerkük’ün doğusuna 80 km. uzaklıkta (yaklaşık 3000 m. Yükseklikte)
şimdiki Pir Omar Gudrun Dağı. Daha sonra ilk görünen yüksekliğin (en yüksek
olanın) kuzeyde, Ermenistan’da, Kafkas dağlarında yer aldığı belirtilecektir.
Kutsal kitap’taki tufan versiyonunda, MÖ. 300 yıllarına doğru Berossos
versiyonunda da böyle geçmektedir. Bottero. Dikkat edilirse Bottero Ağrı dağını
Ermenistan’da gösteriyor.
Güvercin uçtu gitti sonra geri geldi: konacak bir yer bulamadığı için geri
geldi. Sonra bir kırlangıç salıverdim.
Kırlangıç uçtu gitti: Ama geri geldi konacak bir yer bulamadığı için geri
geldi. Sonra bir karga salıverdim: Karga uçtu gitti ama suların çekilmiş
olduğunu görünce ne bulduysa yemeğe koyuldu, gak gak öttü, pıskırdı ama geri
dönmedi artık. Bunun üzerine her şeyi dört bir yana savurdum. Ve bir yemek
şöleni hazırladım tanrılara. Dağın doruğunda bir sofra kurdum: her bir
yana yedi şarap küpü yerleştirdim ve bu küplerin gerisinde buhurdanlara güzel
kokulu kamış, sedir ve mersin ağacı yaprağı doldurdum. Tanrılar bu güzel kokuyu
alınca sinekler gibi üşüştüler sofranın başına.
Ama
gelir gelmez Yüce Tanrıça havada
(İnanna/Ninhursag ?) salladı, Anu’nun sevdalıyken
kendisine vermiş olduğu iri sineklerle bezenmiş gerdanlığı: “Ey burada hazır
bulunan tanrılar, (diye bağırdı) asla unutmayacağım gerdanlığımın bu lacivert
taşlarını.
Asla
unutmayacağım bu uğursuz günleri: Hiç çıkmayacak onlar belleğimden. Diğer
tanrılar gelip bu şölene katılabilir ama Enlil asla gelmemelidir çünkü önünü
ardını düşünmeden karar verdi tufan’a, ve insanlarımı attı ölümün kucağına!”
Ama, Enlil gelir gelmez gördü gemiyi ve büyük bir öfkeye kapıldı, Tanrılara
/İgigi ateş püskürdü: “Demek ki kurtulan biri var, (Oysa) tek bir can bile
kurtulmamalıydı bu felaketten”. Bunun üzerine Ninurta açtı ağzını söze başladı
ve şöyle dedi yiğit Enlil’e: “Ea’dan başka kim uygulayabilirdi böyle bir şeyi
Çünkü sadece Ea bilir her şeyi yapmayı”. Ea açtı ağzını söze başladı, Ve şöyle
dedi yiğt Enlil’e “ama sen ki en bilgesi, en yiğitisin tanrıların nasıl olur da
önünü ardını düşünmeden karar verebildin tufana. Suçlu kimse onu cezalandır
sadece ve günahının cezasını günahkar çeksin sadece.
Ya da
öldüreceğine onları, bağışla onları, yok etmeye kalkışma, acı onlara. Keşke
aslanlar öldürseydi de insanları bu tufan olmasaydı. Keşke kurtlar öldürseydi
de insanları bu tufan olmasaydı. Keşke açlıktan ölseydi de insanlar bu tufan
olmasaydı. Keşke salgın hastalıktan ölseydi
/ erra/Nergal öldürseydi dede insanlar bu tufan olmasaydı. Hayır ben
açıklamadım yüce tanrıların sırrını. Yüce-bilge’ye (Atrahasis/ Utnapiştim) bir
rüya gördürdüm sadece, öğrenmiş oldu bu sırrı böylece. Şimdi sizin kararınıza
bağlı onun kaderi. Bunun üzerine Enlil gemiye çıktı, elimden tutarak beni de
gemiye çıkardı. Karımı da çağırtarak yanımda diz çöktürdü, ikimizin arasında
durarak elini alnımıza değdirdi ve şu sözlerle kutsadı bizi: “Utanapişti,
şimdiye kadar ölümlü bir yaratıktı sadece, bundan böyle o ve karısı biz
tanrılar gibi ölümsüz olacaktır. Ama uzakta: ‘Irmakların ağzında’
yaşayacaklardır”. Bunun üzerine, tanrılar bizi alıp uzakta yaşamak üzere
‘Irmakların Ağzı’na yerleştirdiler.
Sümerce'den devam edersek;
im-ḫul-im-ḫul tum9si-si-ig du3-a-bi teš2-bi i3-sug2-ge-eš
a-ma-ru ugu kab dug4-ga ba-an-da-ab-ur3-e ud 7 am3 ĝi6 7-am3
a-ma-ru kalam-ma ba-ur3-ra-ta ĝišma2 gur4-gur4 a gal-la im-ḫul tuku4-tuku4-a-ta dutu i-im-ma-ra-e3 an ki-a ud ĝa2-ĝa2
zi-ud-su3-ra2 ĝišma2 gur4-gur4 ab-BUR2 mu-un-da-buru3
šul dutu ĝiš-nu11-ni-da ĝišma2 gur4-gur4-še3 ba-an-kur9-re-en zi-ud-su3-ra2 lugal-am3 igi dutu-še3 giri17 ki su-ub ba-gub
lugal-e gud im-ma-ab-gaz-e udu im-ma-ab-šar2-re zi-ud-su3-ra2 lugal-am3 igi an den-lil2-la2-še3 giri17 ki su-ub ba-gub! an den-lil2 zi-ud-su3-ra2 mi2-e-eš2?
…-dug4-… til3 diĝir-gin7 mu-un-na-šum2-mu
zi da-ri2 diĝir-gin7 mu-un-na-ab-ed3-de3
ud-ba zi-ud-su3-ra2 lugal-am3 mu niĝ2-gilim-ma numun nam-lu2-ulu3 uru3 ak
kur-bal kur dilmun-na ki dutu e3-še3 mu-un-til3-eš : olağanüstü kuvvetli fırtınaların hepsi, bir olup saldırdılar.
aynı anda tufan ibadet merkezlerini kapladı/ tufan yeryüzünü kapladı yedi gün
yedi gece boyunca tufan ülkeyi sürükledikten /tufan ülkeyi kasıp kavurdu fırtınalar koca gemiyi azametli dalgalara çarpıp
dururken/koca gemi azametli sulara çarpıp dururken/ dönüp
çevrile[bilen] gemi büyük sularda sallanıyordu/ titriyordu. ışığını yere göğe
saçan Utu çıktı. ziusudra koca geminin / çok kuvvetli geminin bir penceresini
açtı / bir delik deldi dönüp
çevrile[bilen] gemi/ kahraman Utu ışınlarını koca
geminin içine saldı. kral ziusudra Utu’nun önünde yerlere kapandı. bir öküz
kesti kral, bir koyun kesti. kral
ziusudra An ile Enlil’in önünde yerlere kapandı. An ile Enlil
Ziusudra’yı bağırlarına bastılar. ona tanrılarınki gibi bir hayat verdiler. tanrılarınki
gibi ebedi soluğu / sonsuz yaşamı onun için yere indirdiler böylece kral
Ziusudrayı bitkilerin adının ve insanoğlunun tohumunun koruyucusunu / insanın
ve …nin adının koruyucusunu/ “insanlık tohumunu yok etmek” için tufan
geldiğinde “bitkilerin ve insanlığın isminin koruyucusu olarak” tanrılar
tarafından kurtarılan, Şuruppak’ın Sümerli krali Ziusudra olur. Utu’nun dışarı
çıktığı / yükseldiği yere/yerde yaşam/hayat verildi. geçiş
ülkesine, Dilmun ülkesine, güneşin doğduğu yere yerleştirdiler / Geçiş dağında,
Dilmun dağında, güneşin doğduğu yere. Onlar (An
ve Enlil) yerleştirdiler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder