14 Şubat 2015 Cumartesi

Gudea Silindir A Kolon IV

(A4.1) nin-a-ni sizkur2 ra2-zu-ni : Sahibesine yalvarış ve dualarını
(A4.2) gu3-de2-a-aš2 kug dĝa2-tum3-dug3-ge šu ba-ši-ti : Gudea’nın isteğini kutsal Gatumdu kabul etti, onayladı
(A4.3) ma2-gur8-ra-na ĝiri3 nam-mi-gub : o gemisine bindi / ayak bastı.
(A4.4) iri-ni niĝin6ki-še3 ma2 mu-ni-ri kar niĝin6ki-na-ke4 ma2 bi2-us2 : Onun şehri Nina’ya, (giderek) gemisini Nina  iskelesine / rıhtımına yanaştırdı.
(A4.5) ensi2-ke4 kisal diĝir sirara6-ta-ka saĝ an-še3 mi-ni-il2 : Şehir beyi (Gudea), Sirara’daki tanrıların avlusunda başını göğe kaldırdı,
(A4.6) ninda ĝiš bi2-tag a sed6 i3-de2 : Ekmek bağışı  yapıp soğuk sular döktü. / kurban etti / adak  (bir kurban ritüeli)
(A4.7) dnanše mu-na-ĝen šudu3 mu-na-ša4 : Nanşe’ye giderek / başvurarak dua etti, niyaz etti şöyle ki;
(A4.8) dnanše nin uru16 nin me dkal-dkal-la : “Nadir / benzersiz , ilahi me’lerin hanımı , güçlü / yüce  hanım Nanşe,
 (A4.9) nin den-lil2-gin7 nam tar-tar-re : Enlil gibi kaderleri tayin eden hanım,
 (A4.10) dnanše-ĝu10 dug4-ga-zu zid-dam : Benim Nanşe’m, senin doğru sözlerin gerçektir / ne diyorsan doğrudur,
(A4.11) saĝ-bi-še3 e3-a-am3 : Öncelikli / üstündür / en mükemmeldir.
(A4.12) ensi diĝir-re-ne-me : Tanrıların rüya yorumcusu,
(A4.13) nin kur-kur-ra-me ama inim-ĝu10 ud-da ma-mu-da : bütün ülkelerin anası olan hanım sözlerim şu: rüyamdaki ;
(A4.14) šag4 ma-mu-da-ka lu2 1(DIŠ)-am3 an-gin7 ri-ba-ni : Gördüğüm rüyada / rüyanın içindeki bir adamdı ; onun büyüklüğü gök gibiydi
(A4.15) ki-gin7 ri-ba-ni : onun büyüklüğü yer gibiydi
(A4.16) a-ne saĝ-ĝa2-ni-še3 diĝir-ra-am3 : başına göre / başlığına göre  o bir tanrıydı

Sümerler tanrılarını göze çarpan boynuzlu başlıklar giyer halde betimlemekteydiler. Solda Ernest De Sarzec tarafından Girsu kazılarında çıkarılan boynuzlu bir başlık taşıyan bir tanrı başı görülüyor. 3.bin yıl başlarına tarihlenmiştir. Boynuz sayısı ne kadar fazlaysa o tanrının gücü ve hakimiyeti de o  kadar fazlaydı. Resimde  5 sıralı boynuzlu başlık muhtemelen Enlil veya oğlu Ninurta / Ningirsu’ yu betimlemektedir. Zira onların rütbe numarası 50' idi.





(A4.17) a2-ni-še3 anzud2mušen-dam : kanatlarına göre Anzu kuşu / silahı İlahi Fırtına Kuşu / onun yanında / altında ilahi Fırtına Kuşu vardı (İmdugud kuşu) / duruyordu. Yanı başında ilahi fırtına kuşu vardı,
(A4.18) sig-ba-a(source: ni)-ni(source: a)-še3 a-ma-ru-kam : Onun gövdesinin alt kısmı, aşağısı kasırga / sel / tufan gibiydi. Ayağının altında tüketici bir fırtına gibi
(A4.19) zid-da gabu2-na piriĝ i3-nu2-nu2 : sağında ve solunda iki aslan çömelmişti.
--------------------------------------

Entemena tarafından, Lagaş’ta bulunan tapınakta tanrısı Ninurta’ya / Ningirsu’ya hediye edilen oyma vazodaki kanatlı İmdugud / Anzud sembolü.
Anzu / Anzud kuşu veya İmdugud kuşu / İlahi Fırtına Kuşu diye çevrilir, ancak tam olarak anlamı “güçlü bir fırtına gibi giden” dir; Ninurta’nın / Ningirsu’nun silahlı bir hava aracıdır. Bu hava aracının amblemi ‘İmdugud kuşu’ dur.

Ninurta / Ningirsu kendisine  Anu ve Enlil tarafından bahşedilen, aralarında 23 metre (beş ayak) kanat açıklığı olan ve ‘İlahi Fırtına Kuşu’ adı takılan bir hava aracına sahipti. Eski çizimler, (soldaki) onu iki kanat yüzeyi kirişlerle desteklenen mekanik bir “kuş” şeklinde tasvir etmektedir; iniş takımlarında –  belki de jet benzeri motorlar için hava çekiş kanalı görevi gören- bir dizi yuvarlak açıklık vardır. Binlerce yıl öncesine ait bu uçak, modern havacılığın eski tip iki-çift kanatlı uçaklarını andırır. Sağdaki çizim 1497 de Leonardo da Vinci tarafından buna benzer yapılan bir taslak çizimdir. Da Vinci’nin insan gücüyle çalışan uçan makine fikrinin kağıda geçirilmiş halidir. Ninurta bu hava aracının da içinde  bulunduğu, özel olarak tasarlanmış koruma odası gerektiren olağanüstü silahların, muhafaza edilebileceği bir tapınağa ihtiyaç duymuştu. Bu amaçla çok daha önceden yapılmış ancak yıkılmış olan E-ninnu tapınağının restore edilmesine ihtiyaç duymuştu. Nitekim tapınak tamamlandıktan sonra bu hava aracı–İlahi Fırtına Kuşu- ve Ningirsu’nun diğer çok önemli silahları ileride görüleceği gibi  tapınağa sokulmuş ve orada korunmuştur.  Gudea’dan 350 yıl kadar önce, Lagaş’ın ilk hanedanlarından Ur-Nanşe de Girsu’nun duvarlarını takviye etmiş ve İmdugud hava aracını çeviren duvarları  kuvvetlendirmesi için Ninurta’dan emir aldığını kayda geçirmiştir.  Sitchin
Gudea’nın önceli olan Ur-Bau da Ningirsu’nun hava aracı platformu için; “toprağı taşa benzeyecek şekilde sıkıştırdı…kili, metal gibi olması için fırınladı” ve İmdugud’un platformunda, “eski toprağı yeni bir temelle değiştirdi” yani uzaklardan getirilen büyük kereste kirişler ve taşlarla temeli sağlamlaştırdı.  
Ur-Bau birçok yazıtından birinde de şöyle der:
Enlil’in kahramanı Ningirsu (için)  ({d}nin-gir2-su   ur-sag kal-ga   {d}en-lil2-la2-ra ) Ninegal’in doğurduğu oğul Lagaş ensisi Ur-Bau (ur-{d}ba-ba6  ensi2  lagasz{ki} dumu tu-da  {d}nin-a2-gal-ka-ke4) onun için mükemmel şeyler yaptı/ortaya çıkardı (nig2-du7-e pa mu-na-e3), Eninnu tapınağını onun anzu-muşeni/ ilahi fırtına kuşu için inşa edip restore etti  (e2-ninnu anzu2{muszen}-babbar2-ra-ni mu-na-du3 ki-be2 mu-na-gi4 ). 
P431927  yazıtında da şöyle denir:
Enlil’in kahramanı Ningirsu (için) [{d}nin-gir2-su ur-sag kal-ga {d}en-lil2-la2-ra], Ninegal’in doğurduğu Lagaş ensisi Ur-Bau [ur-{d}ba-ba6 ensi2 lagasz{ki} dumu du2-da {d}nin-a2-gal-ka-ke4], Nanşe’nin gönülden seçtiği, [sza3-ge pa3-da {d}nansze-ke4],  Ningirsu’nun güç verdiği [a2 szum2-ma {d}nin-gir2-su-ka-ke4], Bau tarafından güzel bir isim verilen (Bau’nun köpeği!) [mu du10 sa4-a {d}ba-ba6-ke4], Enki’nin bilgelik verdiği [gesztu2 szum2-ma {d}en-ki-ka-ke4],
İnanna
’nın sözverdiği adam [lu2 inim-ma se3-ga {d}inanna-ke4], Lugaluru’nun sevgili kölesi [ARAD2 ki-ag2 {d}lugal-uru11{ki}-ka-ke4], Dumuzi-abzu’nun sevdiği [ki-ag2 {d}dumu-zi abzu-ka-ke4], Ben, Ur-Bau [ur-{d}ba-ba6-me], kralım Ningirsu (için) [{d}nin-gir2-su lugal-mu], n arşın bir alanı (derinlik)  çıkarıp, ..toprağı kazdım [ki-gar n kusz3 mu-na-ba-al], toprağı değirmen taşı gibi desteledim [sahar-bi za-gin7 mu-zar-zar], gümüş gibi arındırdım [ku3-gin7 izi i3-la2], geniş bir alanı tohumlar gibi [ninda2-gin7 ki dagal-la bi2-de6], toprağını döndürdüm /değiştirdim [sahar-bi sza3-ba im-szi-gi4], yeni bir temelle [usz-de2-bi mu-ak], onun üzerine 10 arşın yüksekliğinde bir platform inşa ettim [ugux(REC193)-bi-a ki-sa2-a 1(u@c) kusz3-am3 bi2-du3], ve o platformun üzerinde [ugux(REC193) ki-sa2-a-ka], Eninnu’nun İlahi Fırtına Kuşu [için] , yüksekliği 30 arşın olan [e2-ninnu-anzu2{muszen}-babbar2 3(u@c) kusz3-am3], inşa ettim [mu-na-du3], 

(A4.20) e2-a-ni du3-da ma-an-dug4 : Bana onun tapınağını kurmamı emretti.
(A4.21) šag4-ga-ni nu-mu-zu : onun isteğini ben (henüz) anlamadım.”
(A4.22) ud ki-šar2-ra ma-ta-e3 : “Güneş ufuktan benim için yükseldi.  Tam güneş tutulması oldu. Jupiter üstündeki güneş birdenbire ufukta görünmüştü / çıkmıştı,
(A4.23) munus 1(DIŠ)-am3 a-ba me-a nu a-ba me-a-ni : ortaya çıkan bir kadın vardı.  Acaba  o kimdi? Kim değildi o?
(A4.24) saĝ-ĝa2 e3 ki garadin9 mu-ak : öne doğru gelen / çıkan o (kadın) bir tomar / demet / deste / paket yapıyor ve Başında bir tapınak yapısının bir ziguratın imgesini taşıyordu; Bir elinde saf çiviyi tutuyordu,.
(A4.25) gi-dub-ba kug NE-a šu im-mi-du8 : o elinde rafine edilmiş gümüşten bir kalem tutuyordu. Elinde bir kutsal yazı kalemi tutuyordu,
(A4.26) dub mul-an dug3-ga im-mi-ĝal2 : Tabletin üzerine göğün güzel yıldızını / göksel yıldızlar çizdi / yerleştirdi (gök yıldızlarının ser­gilendiği tablet).










Hiç yorum yok: