(A16.1) [gu3-de2-a en dnin-ĝir2-su-ra] : Efendi Ningirsu için Gudea,
(A16.2) [im-ma-na-us2] : Yan yana bitiştirdi. / demirledi.
(A16.3) [kur na lu2 nu-ku4-ku4-da] : Dağdan insanlar taş getiremezlerdi.
(A16.4) [gu3-de2-a] en [dnin-ĝir2]-su-[ke4] : Efendi Ningirsu için Gudea,
(A16.5) ĝiri2 mu-[na-ni-ĝar] : yolu yerleştirdi/ Gir'i yerleştırdi
(A16.6) na gal-gal-bi lagab-ba mi-ni-de6 : Çok büyük taşlar, kalın plakalar /tabakalar halinde kütle olarak oraya taşındı / getirdi. bloklara bölünüp dağlardan getirilen büyük taşlar
(A16.7) ma2 ḫa-u3-na ma2 na-lu-a : İnşaat malzemesi ve kum, çakıl taşıyan gemilerle
(A16.8) esir2 a-ba-al esir2 igi-esir2 im-babbar2-ra : kazılan bitümen, zift ve alçı,
(A16.9) ḫur-saĝ ma2-ad-ga-ta :Madga dağından..
(A16.10) niĝ2-gur11 ma2 še gana2 de6-a-gin7 : herşeyi (malları), alana arpa getiren gemiler gibi..
(A16.11) gu3-de2-a en dnin-ĝir2-su-ra : Efendi Ningirsu için Gudea
(A16.12) im-ma-na-us2 : Yan yana bitiştirdi. / demirledi onun için.
(A16.13) ensi2 e2-ninnu du3-ra : Eninnu tapınağını yapan şehir yöneticisi ,
(A16.14) niĝ2 gal-gal-e šu mu-na-ab-il2 : O, büyük şeyler için elini kaldırdı.
(A16.15) ḫur-saĝ urud-ke4 ki-maš-ta : Kimaş dağı’ndan bakır / “bakır dağları”ndan bakır.
(A16.16) ni2-bi mu-na-ab-pad3 : O, kendisi keşfetti, buldu, gösterdi
(A16.17) urud-bi gi-dirig-ba mu-ni-ba-al : bakırı kazarak, sepetlere (doldurdu).
(A16.18) lu2 e2 lugal-na du3-dam : o krala tapınak yapmış olan adamdır.
(A16.19) ensi2-ra kug-sig17 kur-bi-ta : Şehir beyi dağlardan altını
(A16.20) saḫar-ba mu-na-tum3 : Topraklı getirip /taşıyıp,
(A16.21) gu3-de2-a kug NE-a kur-bi-ta mu-na-ta-ed3-de3 : Dağdan aşağıya getirilen değerli metali Gudea rafine etti /işledi.
(A16.22) gug gi-rin-e me-luḫ-ḫa-ta : Meluhha’dan
temiz akik taşı
(A16.23) šu mu-na-peš-e : Bolca geldi / elde edildi
(A16.24) kur nu11-ta nu11 mu-na-ta-ed3-de3 : Kaymaktaşı bölgesinden / ülkesinden , kaymaktaşı aşağı
getirildi.
(A16.25) sipad-de3 e2 kug-ga mu-du3-e : Parlak, parlayan tapınağı/ gümüş tapınağı inşa eden
çoban
(A16.26) kug-dim2 im-da-tuš : Metal işleyen.. oturdu
(A16.27) e2-ninnu za mu-du3-e zadim im-da-tuš : O, taş işçisi oturup, değerli
taşlarla kapatarak Eninnu’yu kaplayacak.
(A16.28) urud nagga-a mu-du3-e : O bakır ve kalayla yapacak (inşa edecek).
(A16.29) saĝĝa-simug dnin-tur5 kalam-ma-ke4 : Ninhursag’ın ülkesinin demirci şefi
(A16.30) igi-ni-še3 si im--sa2 : Önünü (tapınağın
ön yüzünü) düzenleyecek / kaplayacak
29-30 simug
dnin-tu kalam-ma-ke4 igi-ni-şe\ si
im-sa/ demirci nintu-kalam (onu) onun önüne sevketti
(onu) onun önüne sevketti “Eninnuyu taş ile inşa
etti, mücevherlerle parlak kıldı, kalay ile karışmış (bronz) ile bunları
tutturdu.”
(A16.32) na4esi na4 šu-ke4 : Elindeki diyorit taşıyla..
Diyorit taşı: Yer kabuğu içinde veya
yüzeyinde andezit, porfırit gibi
kayaları meydana getiren mağmanın, daha derinlerde soğuyarak katılaşması ile
oluşan, kristalize, cilalanarak süs ve kaplama taşı olarak kullanılan taş
cinsi.
Gudea, Eninnu nun inşaatında
kullanılmak üzere çok uzaklardan getirtilen taşları birarada tutmak için (Mısır piramitlerinde
kullanılan) aynı eşsiz yöntemi ve aynı eşsiz bronz kelepçeleri kullanmıştı. T
şeklinde açılmış oyuklara uyacak bronz kelepçeler. Taşların ve metallerin bu sıra dışı
kullanımını yazıtlarına kaydederken Gudea başarılarını şöyle övmekteydi:
“Eninnuyu taş ile inşa etti, mücevherlerle parlak kıldı, kalay ile karışmış
(bronz) ile bunları tutturdu.” Bu beceriye sergilemesi için “Eritme Diyarı”ndan
bir Sangu Simug, yani “rahip gibi kuyumcu” getirtilmişti. Bronz ,
bakır ve kalaydan meydana
gelen bakır alaşımlarıdır. Bronz
tarihi bir öneme sahiptir. Bilinen en eski alaşımlardandır. Eldeki tarihi
bilgilere göre ilk defa MÖ 3500 yıllarında Ortadoğuda imal edilmiştir.
Okuduğumuza göre
kral, “Adil Çoban” uzak diyarlardan bakır, altın ve gümüş getirerek “tapınağı
metalle parlak inşa etti. “Eninnuyu taş
ile inşa etti, mücevherlerle parlak kıldı, kalay ile karışmış bakır (bronz) ile
bunları tutturdu.” Bu cümle bronzun sıralanan eşyalar için sözkonusu olan çeşitli
kullanımlarının yanı sıra anlaşılan taş blokları ve metalleri biraraya
tutturmak için de kullanıldığına dair hiç şüphe bırakmamaktadır. Bakır ve kalayı
gerekli oranlarda çok yüksek ısıda karıştırmak gibi karmaşık bir işlemi içeren
bronz yapımı tam bir sanattı ve Gudea’nın yazıtı, bu amaçla bir Sangu Simug, yani tanrı Ninurta için çalışan bir “rahip gibi kuyumcu”
nun “eritme diyarından” (And dağlarındaki Tiahuanacu) getirtildiğini netleştirmektedir.
Yazıt, bu rahip gibi kuyumcu, Diyarın ilahi hanımının bir rahibi, “tapınağın ön
yüzü üstünde çalıştı. Kuyumcu tuğla sıralarını iki el genişliğinde parlak taşla
kapladı, yeşil taşın el genişliğindeki parlak taşıyla..”. yazıtın bu kısmı
okunamayacak kadar zedelenmiştir) demektedir.
…. Bir el genişliğinde yeşil
taş ve iki el genişliğinde daha az nadir olan bir taşla kaplanmıştır. Eninnu’da kullanılan taşların
miktarının yanı sıra, örülen tuğla cephenin- şu ana dek bilginlerin dikkatini
çekmeyen bir beyan olan- belirli bir kalınlıkta parlak bir taşla kaplanmış
olduğuna ilişkin cümle de az heyecan verici değildir. Tapınak inşaatına dair
hiçbir Sümer kaydında taşlarla kaplama veya örme tuğlaları taşlarla
“çerçeveleme” örneği görmedik. Bu türden yazıtlar örülmesi, ufalanışı, yerine
yenisinin konulması gibi ayrıntılarla yalnızca tuğla örülmesinden söz etmekte
ama tuğladan örülen bir cepheye taş giydirilmesinden asla söz etmemektedir.
İnanılmaz ama hiç de açıklanamaz olmayan bir durum söz
konusuydu; yeni Eninnu’nun Sümer’de hiç görülmemiş bir şey olan kaplaması
Mısır’ın düzgün yan yüzler sağlamak amacıyla basamaklı
piramitlerin parlak taşlarla kaplanması
yöntemini taklit etmekteydi. Sitchin
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder