16 Şubat 2015 Pazartesi

Gudea Silindir A Kolon XVI


(A16.1) [gu3-de2-a en dnin-ĝir2-su-ra] :  Efendi Ningirsu için Gudea,
(A16.2) [im-ma-na-us2] :  Yan yana bitiştirdi. / demirledi.
(A16.3) [kur na lu2 nu-ku4-ku4-da] : Dağdan insanlar taş getiremezlerdi.
(A16.4) [gu3-de2-a] en [dnin-ĝir2]-su-[ke4] : Efendi Ningirsu için Gudea,
(A16.5) ĝiri2 mu-[na-ni-ĝar] : yolu yerleştirdi/ Gir'i yerleştırdi
(A16.6) na gal-gal-bi lagab-ba mi-ni-de6 : Çok büyük taşlar, kalın plakalar /tabakalar halinde kütle olarak oraya taşındı / getirdi. bloklara bölünüp dağlardan getirilen büyük taşlar
(A16.7) ma2 ḫa-u3-na ma2 na-lu-a :   İnşaat malzemesi  ve kum, çakıl taşıyan gemilerle
(A16.8) esir2 a-ba-al esir2 igi-esir2 im-babbar2-ra : kazılan bitümen, zift ve alçı,
(A16.9) ḫur-saĝ ma2-ad-ga-ta :Madga dağından..
(A16.10) niĝ2-gur11 ma2 še gana2 de6-a-gin7 : herşeyi (malları), alana arpa getiren gemiler gibi..
(A16.11) gu3-de2-a en dnin-ĝir2-su-ra : Efendi Ningirsu için Gudea
(A16.12) im-ma-na-us2 : Yan yana bitiştirdi. / demirledi onun için.
(A16.13) ensi2 e2-ninnu du3-ra : Eninnu tapınağını yapan  şehir yöneticisi ,
(A16.14) niĝ2 gal-gal-e šu mu-na-ab-il2 : O, büyük şeyler için elini kaldırdı.
(A16.15) ḫur-saĝ urud-ke4 ki-maš-ta : Kimaş dağı’ndan bakır / “bakır dağları”ndan bakır.
(A16.16) ni2-bi mu-na-ab-pad3 : O, kendisi keşfetti, buldu, gösterdi
(A16.17) urud-bi gi-dirig-ba mu-ni-ba-al : bakırı kazarak, sepetlere (doldurdu).
(A16.18) lu2 e2 lugal-na du3-dam : o krala tapınak yapmış olan adamdır.
(A16.19) ensi2-ra kug-sig17 kur-bi-ta : Şehir beyi dağlardan altını
(A16.20) saḫar-ba mu-na-tum3 : Topraklı getirip /taşıyıp,
(A16.21) gu3-de2-a kug NE-a kur-bi-ta mu-na-ta-ed3-de3 : Dağdan aşağıya getirilen değerli metali Gudea rafine etti /işledi.
(A16.22) gug gi-rin-e me-luḫ-ḫa-ta : Meluhha’dan temiz akik taşı
(A16.23) šu mu-na-peš-e : Bolca geldi / elde edildi
(A16.24) kur nu11-ta nu11 mu-na-ta-ed3-de3 : Kaymaktaşı bölgesinden / ülkesinden , kaymaktaşı aşağı getirildi.
(A16.25) sipad-de3 e2 kug-ga mu-du3-e : Parlak, parlayan tapınağı/ gümüş tapınağı inşa eden çoban
(A16.26) kug-dim2 im-da-tuš : Metal işleyen.. oturdu
(A16.27) e2-ninnu za mu-du3-e zadim im-da-tuš : O, taş işçisi oturup, değerli taşlarla kapatarak Eninnu’yu kaplayacak.
(A16.28) urud nagga-a mu-du3-e : O bakır ve kalayla yapacak (inşa edecek).
(A16.29) saĝĝa-simug dnin-tur5 kalam-ma-ke4 : Ninhursag’ın ülkesinin demirci şefi
(A16.30) igi-ni-še3 si im--sa2 : Önünü (tapınağın ön yüzünü) düzenleyecek / kaplayacak
 29-30  simug dnin-tu kalam-ma-ke4 igi-ni-şe\ si  im-sa/ demirci nintu-kalam (onu) onun önüne sevketti
(onu) onun önüne sevketti “Eninnuyu taş ile inşa etti, mücevherlerle parlak kıldı, kalay ile karışmış (bronz) ile bunları tutturdu.” 
(A16.31) na4šu-min-e ud-da-am3 šeg12 mu-na-ab-gi4 : İki el genişliğinde kıymetli taşla, tuğlayı döndürecek  (kaplayacak).
(A16.32) na4esi na4 šu-ke4 : Elindeki diyorit taşıyla..

Diyorit taşı: Yer kabuğu içinde veya yüzeyinde andezit, porfırit gibi kayaları meydana getiren mağmanın, daha derinlerde soğuyarak katılaşması ile oluşan, kristalize, cilalanarak süs ve kaplama taşı olarak kullanılan taş cinsi.


Gudea, Eninnu nun inşaatında kullanılmak üzere çok uzaklardan getirtilen taşları birarada tutmak için  (Mısır piramitlerinde kullanılan) aynı eşsiz yöntemi ve aynı eşsiz bronz kelepçeleri kullanmıştı. T şeklinde açılmış oyuklara uyacak bronz kelepçeler.  Taşların ve metallerin bu sıra dışı kullanımını yazıtlarına kaydederken Gudea başarılarını şöyle övmekteydi: “Eninnuyu taş ile inşa etti, mücevherlerle parlak kıldı, kalay ile karışmış (bronz) ile bunları tutturdu.” Bu beceriye sergilemesi için “Eritme Diyarı”ndan bir Sangu Simug, yani “rahip gibi kuyumcu” getirtilmişti. Bronz , bakır ve kalaydan meydana gelen bakır alaşımlarıdır.  Bronz tarihi bir öneme sahiptir. Bilinen en eski alaşımlardandır. Eldeki tarihi bilgilere göre ilk defa MÖ 3500 yıllarında Ortadoğuda imal edilmiştir. 


Okuduğumuza göre kral, “Adil Çoban” uzak diyarlardan bakır, altın ve gümüş getirerek “tapınağı metalle parlak inşa etti.  “Eninnuyu taş ile inşa etti, mücevherlerle parlak kıldı, kalay ile karışmış bakır (bronz) ile bunları tutturdu.” Bu cümle bronzun sıralanan eşyalar için sözkonusu olan çeşitli kullanımlarının yanı sıra anlaşılan taş blokları ve metalleri biraraya tutturmak için de kullanıldığına dair hiç şüphe bırakmamaktadır. Bakır ve kalayı gerekli oranlarda çok yüksek ısıda karıştırmak gibi karmaşık bir işlemi içeren bronz yapımı tam bir sanattı ve Gudea’nın yazıtı, bu amaçla bir Sangu Simug, yani tanrı Ninurta için çalışan bir “rahip gibi kuyumcu” nun “eritme diyarından” (And dağlarındaki Tiahuanacu) getirtildiğini netleştirmektedir. Yazıt, bu rahip gibi kuyumcu, Diyarın ilahi hanımının bir rahibi, “tapınağın ön yüzü üstünde çalıştı. Kuyumcu tuğla sıralarını iki el genişliğinde parlak taşla kapladı, yeşil taşın el genişliğindeki parlak taşıyla..”. yazıtın bu kısmı okunamayacak kadar zedelenmiştir) demektedir.
…. Bir el genişliğinde yeşil taş ve iki el genişliğinde daha az nadir olan bir taşla kaplanmıştır. Eninnu’da kullanılan taşların miktarının yanı sıra, örülen tuğla cephenin- şu ana dek bilginlerin dikkatini çekmeyen bir beyan olan- belirli bir kalınlıkta parlak bir taşla kaplanmış olduğuna ilişkin cümle de az heyecan verici değildir. Tapınak inşaatına dair hiçbir Sümer kaydında taşlarla kaplama veya örme tuğlaları taşlarla “çerçeveleme” örneği görmedik. Bu türden yazıtlar örülmesi, ufalanışı, yerine yenisinin konulması gibi ayrıntılarla yalnızca tuğla örülmesinden söz etmekte ama tuğladan örülen bir cepheye taş giydirilmesinden asla söz etmemektedir.
İnanılmaz ama hiç de açıklanamaz olmayan bir durum söz konusuydu; yeni Eninnu’nun Sümer’de hiç görülmemiş bir şey olan kaplaması Mısır’ın düzgün yan yüzler sağlamak amacıyla basamaklı piramitlerin  parlak taşlarla kaplanması yöntemini taklit etmekteydi. Sitchin





Hiç yorum yok: