Sayfalar

15 Şubat 2015 Pazar

Gudea Silindir A Kolon VIII


(A8.1gu3-de2-a eš3 e2-ninnu-ta zalag-ga nam-ta-e3 : Gudea, Eninnu türbesinden aydınlanarak , ışıkla dışarı çıktı.  (Yukarıdaki satırlarda Gudea, Nanşe’nin öğütlerini düşünüyor/ tekrar ediyor gibidir..)
(A8.2) 2(MIN)-kam-ma e2-še3 ud-u3-de3 bi2-dib : Tapınakta 2. Gün geçti. İki gün ve gece boyunca kendisin tapınağın kutsal odasına kapadı; Tapınağın  planı üstünde düşündü, vizyonu kendi kendine tekrar anlattı.
(A8.3) ĝi6-ĝi6 ba-an-dib : O gece de geçti. 
(A8.4) du6-du6 mu-si-ig inim-ĝar mu-gi4 : O tepelerde, harabelerde kehanet sözleri döndü / bu sözleri düşündü.
(A8.5) aḫ dug4-ga ĝiri2-ta im-ta-ĝar : yabancı maddelerin temizlenmesi / tükürük kaldırıldı / eski harcı temizledi/ tapınağın inşaatının sırlarını anlamaya çalıştı..
(A8.6šu-ga-lam ki ḫuš ki di kud-de3 : Adaletin / kararın kesildiği/verildiği  yerdeki korkunç Şugalam yeri  kararın verildiği korkunç yer
šu-ga-lam: Sitchin’de (eski tapınak binası ? , tapınağın bir parçası ? Şugalam: “kimin muhteşemliğinin büyük olduğunu belirleyen yer, parlaklığın ilan edildiği yer”.  Eski tapınağın menfez yeri. Falkenstein’a göre ŞU.GALAM terimi “elin kaldırıldığı yer”, bir işaretin verildiği yüksek yer anlamına gelmektedir. Gerçekten de Silindir A daki yazıt “Şugalam’ın parlak girişinde, Gudea elverişli bir imge yerleştirdi; doğan güneşe doğru, belirlenen yere, güneşin amblemini tespit etti” diye iddia etmektedir. Şugalam girişindeki dehşet verici parlaklık yayan Uşum ve Gişnimbar’ı …
(A8.7) ki dnin-ĝir2-su-ke4 kur-kur-ra igi mi-ni-ĝal2-la-še3 : o yer, ki oradan tanrı Ningirsu bütün ülkeleri seyrediyor/ tarıyor /tanrı Ningirsu’nun bütün ülkeleri seyrettiği yer / denetlediği yer
Gudea  için en şaşırtıcı olan şey yeni tapınağın yönlendirilmesi meselesiydi. Eski tapınağın Şugalam denilen “menfez yeri, belirleme yeri, Ningirsu’nun toprakları boyunca tekerrürü görebildiği” yüksek veya yükseltilmiş kısmına tırmanan Gudea, görüntüyü engelleyen “tükürüğü” (yoksa harç veya çamuru mu) silip tapınağın inşaatının sırlarını anlamaya çalıştı ama hala şaşkın ve aklı karışık haldeydi. 
Gudea eski tapınaktaki Şugalama gidip de oradan izlenen manzarayı kapatan harcı veya çamuru temizlemişti. Şugalam “menfez yeri, belirleme yeri” idi. Yazıt orada “Ninurta toprakları boyunca tekerrürü- yıllık göksel döngüyü- “görebilir” demekteydi.  Gudea Şugalam’da “güneşin imgesini sabitledim” diye yazmıştır. Tüm kanıtlar bunun, içinden bakıldığında ve tariflerdeki verilere göre hiç şüphesiz Ekinoks gününde yükselen Güneşin gözlemlenip Yeni Yılın gelişinin ilan edildiği bir izleme aygıtı olduğunu düşündürmektedir.
(A8.8) udu-i3 gukkal maš2 niga ensi2-ke4 : Şehir beyi, yağlı koyun, yağlı kuyruklu koyun, besili yavru keçi/ oğlak,
(A8.9fešgar ĝiš nu-zu kuš-ba mi-ni-durunx(KU.KU) : Penis bilmeyen/ erkek bilmeyen  dişi oğlakları yakaladı / getirdi/ onları bir kurban olarak sundu.
(A8.10) liĝiš u2 sikil kur-ra-kam izi-a bi2-si-si : Dağlık ülkeden temiz ardıç bitkisi.. (ile)  ateşi doldurdu
(A8.11) šim erin ir-sim diĝir-ra-kam : Tanrıların kokusu sedir aroması. Tanrıların tütsüsü olan Sedir tütsüsü
(A8.12) i3-bi2-bi mu-du3 : Tütsülerini kaldırdı / yaktı.
(A8.13) lugal--ir uĝ3-ĝa2 mu-na-zig3 šudu3 mu-na-ša4 : Kral halkına ibadetler yapmalarını…/kralı için halktan dualar yükseldi,
(A8.14ub-šu-kin-na-ka mu-na-ĝen giri17 šu mu-na-ĝal2 : Ubşukinna’ya (toplantı salonu) giderek /gitti; ve elini burnuna götürdü / selam verdi / secde etti;
(A8.15) lugal-ĝu10 dnin-ĝir2-su2 en a ḫuš gi4-a : “Korkunç suları döndüren efendi Ningirsu, kralım
(A8.16) en zid a kur gal-e ri-a : Ülkenin büyük babasının (Enlil’in) doğumuna sebep olduğu / Gerçekten büyük ülke doğuran, neden olan efendi
(A8.17) šul ka tar  nu-tuku : Rakibi olmayan, övülen delikanlı,
(A8.18dnin-ĝir2-su e2-zu ma-ra-du3-e : ey Ningirsu, tapınağını ben sana yapacağım.
(A8.19) ĝiškim-ĝu10 nu-ĝu10 : (ancak) güvenim / işaretim yok.
(A8.20) ur-saĝ niĝ2-du7-e gu3 ba-a-de2 : Yerinde uygun sözler döken kahraman,
(A8.21) dumu den-lil2-la2 en dnin-ĝir2-su : Ey Enlil’in oğlu bey / efendi  Ningirsu,
(A8.22) šag4-bi nu-mu-u3-da-zu : (bu işin içyüzünü-kalbini) bilmiyorum/ben onu senden öğrenmedim. kalbim hala bilmez halde / Çünkü ben bunların anlamını bilmem.
(A8.23) šag4 ab-gin7 zi-zi-zu : Kalbi deniz kadar yüksek/ okyanus gibi kabaran /anlam benden okyanusun ortası kadar uzakta,
Ey efendim Ningirsu diye tanrısına seslendi Ey Enlil’in oğlu, kalbim hala bilmez halde anlam benden okyanusun ortası kadar uzakta, benden göğün ortası kadar uzak.. ey Enlil in oğlu efendim Ningirsu ben. Ben . bilmiyorum. İkinci bir işaret istedi.
(A8.24) iz-zi8-gin7 ĝa2-ĝa2-zu : Dalgalar gibi yerleştirdiğin/koyduğun , Dalgalar gibi olan
(A8.25) a e3-a-gin7 gu3 nun di-zu : Sözleri su fışkırtır gibi söyleyen prenssin. / kaynak  suyu gibi dökülen / fışkıran prens. Kaynayan su gibi   yakarsın
(A8.26) a-ma-ru12-gin7 u2-uru18 gul-gul-zu :  Şehirleri tufan gibi / kasırgalar gibi  yıkan, Fırtına gibi düşmanı bastırırsın.
(A8.27) ud-gin7 ki-bal-še3 du7-du7-zu : İsyancı ülkelere / yerlere  fırtına gibi  çarparsın. İsyancı ülkelerde kasırga gibi dönersin/dans edersin İsyancı ülkeleri / yerleri  fırtına gibi  yokeden






 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder