Sayfalar

7 Şubat 2015 Cumartesi

Etimoloji Y harfi ile... I

yağ i-a (Süm.); i3.
i3; yağ, Akad. şamnum. SNAX
ì-áb: fat of cows, cream (?) ('fat' + 'cow').
ì-áb-sè-ga: clarified butter, ghee (Old Sumerian) ('cow fat' + 'to make flat [by boiling away the water]').  ANSD
ì-iš: sesame oil ('oil' + 'tree').  ANSD
i3  i [OIL].  ia3.  SSED
i oil.  wr. i3; u5; u2 "oil; butter; container for oil" Akad. tallum; šamnu .TPSD
yağ; [ETü] UyB, Kaş <1070 alkalamak="" b="" ba="" durulabilir.="" erm="" et="" fiiliyle="" g.="" hayvani="" lant="" nbsp="" s="" t="" tereya="" y="" ya="" yag="" yay="" zerinde="">.yüł
 > yeġ/yüġ (zeytinyağı) ile ses benzerliği tesadüf olmalıdır. Ermenice sözcük eski bir Anadolu veya Ortadoğu dilinden alıntı olup Eyun. élaia (zeytinyağı) eşdeğeridir. NETS.
yağ ‘Kıvamları değişen bitkisel veya hayvansal madde’. =ET. yağ, yag, yakrı ‘iç yağı’.-OT. yağ
                yag, yah (Zaza., Kürt.)
                yağ (Az., Uyg.)
                yäğ (Trkm.)
                yağ (Özb.)
                (Alt., Tel.)
                cau (Bşk.)
                çağ (Sag., Tuva.)
                jav (Kzk.)
                sıa (Yak.)
    sav, su (Çuv.)
    may (Bşk., Kırg., TatK., Uyg.)
    üs=üz ‘yağ’. (Tuva.)
Not: Nişanyan’ın yağ sözcüğünü zeytinyağı anlamındaki élaia’ya kadar götürmesi, zorlamadan başka bir şey değildir. Hayvancılıkla uğraşan ve süt ürünlerinden peynir, yağ, kurut, yoğurt, kımız, kefir vb. yapan eski Türklerin bu sözcüğü Ermeniceden veya başka bir Ortadoğu dilinden almaları imkansızdır. Çünkü bu sözcük, fonetik bazı değişikliklerle Yakut ve Çuvaş Türkçelerinde de yaşamaktadır. Nişanyan bir Türk ve iyi bir Türkolog olmadığı için, bu sözcüklerden habersizdir. TUGÜ. ??
Neden imkansız. Orta doğu dillerinden Yunancaya geçen çok kelime var..

yağ 1. ‘sütten çıkarılan madde; tere y. 2. ‘etin içinde bulunan madde’.; 3. ‘bitki ve çiöeklerden çıkarılan sıvı madde’; Tkm. yäğ., Blk. cau ‘yağ’, Tar. yağ, Alt, Tel , Sag., Çağ, Tuv. Çağ, Yak. sıa.  Uygurcadan başlayarak kullanıldığını biliyoruz. Türkçede bu kök yayıkta dövmek olarak da kullanılır. Fin-Ugor dillerinde buna benzer bir söz kullanılır. Mac. vaj, Fin. voi, Çer. Üy, . Bu adlar Türk ve Fin-Ugor dillerinde saklanmış ortak kalıntılardır. EREN
yağ Çin. yag. Yağ sözcüğü Çinceye bağlanırsa da, biz ayrı bir düşünce ileri süreceğiz: Süm. ya (yağ) ile Tr. Çin yag/yağ bağlantısı açık, ayrıca Hit. ya (yağ). Sümerler tarihte Çin ulusundan çok önce, İ.Ö. 4000 dolayları, Sümer dili, yazısı da öyle. ya (yağ) sözcüğü İ.Ö. 4000-3000 yıllarından aşıp geliyor. Hititler Anadolu’da İ.Ö. 2000’lerle başlıyor, Hitit öncesi Anadolu ulusları da başka. ya (yağ) sözcüğünün Anadolu-Mezopotamya yörelerindeki yaşı 6000 ile 4000 arasında, buna karşın Asya uluslarında (Türk, Çin) yağ kavramı en çok 2600 dolaylarında (Çin yazısını gözönünde tutarak) görülüyor. Türkçede yağ çok daha sonra (yazılı belgelerin yaşına göre), 1500 yıl yöresinde. Bu durumda Sümer-Hitit önceliği önemli. İZEY
­iagi fat: Tung. *iag-ǯakta; Mong. *eɣükü, *öɣekü; Turk. *jāg.
PTung. *iag-ǯakta fat (of a bear)
PMong. *eɣükü, *öɣekü fat
PTurk. *jāg 1 fat n., butter 2 lard 3 thick, fat (adj.) (1 жир, масло 2
сало 3 толстый, жирный): OTurk. jaɣ 1 (OUygh.); Karakh. jaɣ (MK);
Tur. jaɣ 1; Gag. jā 1; Az. jaɣ 1; Turkm. jāɣ 1; Sal. jaɣ 1; Khal. jāɣ 1;
MTurk. jaɣ 1 (MA); Uzb. jɔɣ 1; Uygh. jaɣ 1; Krm. jaɣ 1; Kirgh. ǯoo-n 3;
KBalk. žau 1; Kum. jav 1; SUygh. jaɣ 1; Khak. čaɣ 1; Shr. čaɣ 1; Oyr. ū 1;
Tv. čaɣ 2; Tof. čaɣ 2; Chuv. śu, śъₙv 1; Yak. sɨa 1; Dolg. hɨa 1. EDAL
yag/yağ [ETü] hayvani yağ, tereyağı << ATü *yāg
● ETü yayı- (çalkalamak) fiiliyle bağlantısı üzerinde durulabilir. * Erm yüł > yeġ/yüġ (zeytinyağı) ile ses benzerliği tesadüf olmalıdır. Ermenice sözcük eski bir Anadolu veya Ortadoğu dilinden alıntı olup EYun élaia (zeytinyağı) eşdeğeridir. NETS
yağ  1. Birleşiminde stearik, oleik, palmitik asitlerle gliserin bulunan ve bunların oranlarına göre kıvamları değişen bitkisel veya hayvansal madde. 2. Vazelin, mazot gibi yağları andıran ve sanayide kullanılan bir mineral madde. 3. Vücudun, atılması gereken amonyak, üre vb. maddelerini içine alarak deriden sızan ve ter kokusunu veren madde. 4. Güzel kokulu bitkilerden çıkarılan uçucu, kokulu ve sıvı madde: Gül yağı. 5. mec. Abartılı övgü. Türkçe Sözlük
igi-ba i3-a ḫe2-ni-ib2-gun5-gun5-e i3 li ḫe2-en-na-su3. ETCSL c.4.22.2-18
tug2 30 giĝ4 i3-a šu {mu-un-niĝin2-niĝin2}.    ETCSL c.1.8.1.5-87
ĝiš-ge-en-gen6-na alan šu du7-a-ni i3-a ḫe2-en-nu2. ETCSL c.4.22.2-23

Yal[-az  (Süm.) :  zalzalag2
Yalınmak, alevlenmek. Yanmak. Hell werden, glanzen. yaldra: az ışımak, az parlamak. yaldrık: cilalı, parlak, süslü. STDT
yalaz Tr. yal / yul aydınlık, ışıma, parlama bildiren kökten yalav/ yalaz.
alaz Tr. (alev) den yalaz- alaz. İZEY
zalag : yalıng. Alev, yalçın, sarp, çıplak. Yalın: alev. Glanzen. hell. STDT
zalag "hell" . Akad. ebbu
zalag2  ("to (make) shine"). SUZE
zal [SHINE] wr. zal "shine". SSED
zalag2 : parlak olmak, parlamak, aydınlatmak, parlaklık, ışık, aydınlık. SNAX
zalag wr. zalag; zalag2; su-lu-ug; sulug "(to be) pure; (fire) light; (to be) bright, to shine" Akad. ebbu; namāru; nûru. SSED
yalaz   hlk. Alev. Türkçe Sözlük 
yalaz  [TTü] yalaz/yalaza alev < Tü. yal- yanmak, alevlenmek +Az → yan-● Anadolu ağızlarından alınmıştır. Karş. alaz, alev, yalım. NETS

yar  (yarmak) dar (Süm.);
dar, tar.  tar. kesmek, biçmek. yarmak, bölmek, taksim etmek.
dar. yarmak.spalten, zerschneiden,zerstören. STDT
yar-mak Tr. yar bölmek. Yar- kökü Türk dilinin en verimli sözcüklerinden biri olduğu gibi anlam genişlemesi, anlam değişmesi bakımından da en yaygınıdır. İZEY
dar "spalten". SUZE
yarmaca : kabil-i inşikak, biçme olmayan odun. — Scheit (Holz). Z.
yarmak : az ayırmak, teşkik eylemek. — Entzweien, spalten. ÇAOS
dar wr. dar "to break up, crush, grind; to split, split up; to cut open" Akad. pênu; pêşu; salātu; šalāqu; šatāqu. TPSD
tar wr. tar; tarar "to cut down; to untie, loosen; to cut; to scatter, disperse; to decide" Akad. harāşu; parāsu; paţāru; sapāhu. TPSD
dar : bölmek, ayırmak, taksim etmek. Akad. şataqum. SNAX
bar, ba.r "spalten".
bar "Fell". SUZE
dar : kesmek, parçalamak. Ayırmak, bölmek, kesip açmak, dilmek, dilimlemek. SNAX
dar:  n., francolin, pheasant [DAR archaic frequency: 36; concatenation of 4 sign variants]. v., to slice, split; to shatter (reduplication class) (da, 'sides', + ur4 , 'to shear, reap'). SULE
dar:  crack open = dar  =break; =break out. SUVO
tar : yarmak, sökmek, yırtmak, çatlamak. Akad. natarum. SNAX
dar [SPLIT] wr. dar "to break up, crush, grind; to split, split up; to cut  open" Akad. pênu; pêşu; salātu; šalāqu; šatāqu  1. to break up, crush, grind unknown/Middle Babylonian/Ugarit [[dar]] = da-ar = DAR = kur-ru-; pe-e-şu ; [[dar]] = MIN<( da-ar)> = DAR = sa-la-tum-; he-pu-u .   2. to split, split up  3. to cut open  Akad. pênu "to grind"; pêşu "to break up, crush"; salātu "to slit, slice through, split"; šalāqu "to  cut open"; šatāqu "to split, crack (off)". Sumerian dar is a rebus representation of Akkadian tarru. SSED
dar; Here is a perfect example of the protoTurkic *d showing up as c and y in Turkic languages Sumerian dar ’spalten, zerschneiden, zerstoeren’ (D.71; MSL, III, 100) Tk yar- ’yarmak’ [to break in the middle] (DLT, I, 399; KBI, 523) [Tuna90:]. Chuvash śur to split [Krueger61:232];. HMHU
dar  für tar   Westenholz. Spalten. SUZE
tara[mak[ETü]. tara= ETü tar- [Uy] 1. dağıtmak, yaymak, ayırmak, 2. saç taramak → dağıl- . Muhtemelen ETü tar-/tar- fiilinin özel anlam kazanmış varyant biçimidir. NETS
yar  1070 [ETü] yar suların açtığı gedik, bayır 1312 [KTü] dikuçurum<< ATü *yār.  NETS
tar [CUT] wr. tar; tarar "to cut down; to untie, loosen; to cut; to scatter, disperse; to decide" Akad. harāşu; parāsu; paţāru; sapāhu. SSED
yar [ETü] yar- bir şeyi bıçakla kesmeksizin zorla ikiye ayırmak << ATü *hīr- ● ETü ar-, yar-, yır-, yir- fiilleri eş anlamlı olup, önseste /y/ = /0/ eşdeğerliği ATü /h/ sesinin varlığına işaret eder. ( ETüor- (biçmek) aynı gruba dahil olabilir mi? ). NETS

yar-. Uzunlamasına bölüp ayırmak, ortasından, içinden geçmek, buğday arpa gibi tahıl tanelerini değirmende kırmak, derin yara açmak, yarık açmak = ET. Yar- kırmak, yarmak, parçalamak, ayırmak. OT. Yar- yarmak, bir şeyi keserek zorla yarmak, parçalamak, Trkm. yär, Az., Bşk., TatK., Uyg., yär, Kırg. car. Bşk. Jar. TatK. Böl., Bşk. Bül. TUGÜ
yarmak, -ar    (-i) 1. Uzunlamasına bölüp ayırmak: Odunu yarmak. 2. Buğday, arpa vb. tahıl tanelerini değirmende kırmak. 3. Derin yara açmak. . 4. Yarık açmak. 5. mec. Ortasından, içinden geçmek. Türkçe Sözlük 
yarmak  <900 akla="" anlaml="" ar-="" aret="" ay="" ayn="" b="" bi="" bir="" dahil="" de="" e="" eder.="" erli="" eyi="" fiilleri="" gruba="" h="" i="" ikiye="" kesmeksizin="" mek="" mi="" na="" nbsp="" nseste="" olabilir="" olup="" or-="" r-="" rmak="" sesinin="" t="" varl="" y="" yar-="" yir-="" zorla="">NETS
me3 gal-gal-la ḫub2 dar ak kušgur21ur3-bi ki us2-sa. ETCSL c.1.3.2-3
bal-a-re gu2-re ḫub2 dar ak-de3. ETCSL c.2.8.3-20
e-ne- šu-ne-ne ba-du3-du3 šag4 dar i3-ak-ne. ETCSL c.2.2.5-35 
yasak Süm. azag, azag2, Akad. asakkum. SNAX 
yasakMoğ. yasag . NETS

yavru dumu (Süm.) yavru, nesil. Türk Dili TUMA doğma, nesil verme (Umum Türk). Olcas.
dumu (Süm.) oğul, halk. (marum). SNAX
du5-mu  = dumu "Sohn" māru. dumu "Kind" māru  "Kind, Sohn, Tochter", "Bürger, Einwohner". SUZE
dumu wr. dumu; du5-mu "child, son, daughter" Akad.  māru. TPSD

yaş : çocuk, ıslak, taze, körpe, rutubetli, dumu. — Kind, jung, frisch; feucht, Thränen. | yaşlığ : rutubet, kiçik beçe. — Feuchtigkeit; yung, Kind. ÇAOS

yavru ETü. *yabrığ ETü. yabrı- zayıflamak, güçten düşmek. NETS
ugu (ug) Süm. nesil. Türk Dili UG-ÜŞ Nesil (Eski Türkçe). UG nesil, aile, ana (Altay). Olcas
ug (Süm.) halk (nišum). SNAX
ug-ken (Süm.) meclis. Sözlük manası soy. Tür dili KEN-ES(KENEŞ) şra, danışma, meclis (Umum Türk). Tam manası: Geniş ağıl. Onun ağız varyantı (KEN-UY) (Kazakça Kırgızca vs.) Çinlilerde KEY-UY Büyük Meclis, büyük ev, toplanma manasında yansımıştır. (KEY büyük, meclis, toplum, kütle). Olcas
ukkin (Süm.) topluluk, toplantı (puhrum). SNAX

Dumu sözcüğü yavru,nesil,oğul, çocuk anlamıyla Sümerce kökenli olup Türk dilleriyle ilişkilidir

yemin ~ Ar. yamīn يمين #ymn sağ taraf, sağ el, sağ elini kaldırarak verilen ant (= Aram. yamīn ימין = İbr. yāmīn ימין= Akad. imnu). NETS
yemin ve sükende etmek : ant , and, kasem, ahd-i peyman, sükende.— Schwur, Eid, Vertrag, Bund. | ant içmak : ahd-i peyman etmek — Einen Bund schliessen, schwören. ÇAOS
yemin Ar. yemin sağ, sağ yan,  and. İZEY
yemin    Ar. yem³n  a. Ant. Türkçe Sözlük

yeşim ~ Fa. yaşm يشم yarı değerli bir taş, yeşim << Efa./OFa. yaşp = Akad. yaşupu 
● İbr. yaşepeh Eski Farsça veya Akadçadan alınmıştır. Eyun./Lat. jaspis > İng. jasper bir Sami dilinden alınmış olmalıdır. NETS

yeşim ’açık yeşil ve pembe renkli kolay işlenen değerli bir taş’ < yāş ‘yeşil’+im. Nişanyan’ daki Yeşm
yanlıştır. İki farklı sözlükte iki farklı köken gösterilmiş. Fakat, Tü.’den bu dillere geçmiş olabileceği düşünülmemiş. Anadolu’da yeşil baş ördeğe ‘yeşim’ denir. 
-          yäşäm daşı (Az.)
-          yaşma (Bşk., Kzk., Kırg., TatK., Trkm.)
-          yäşmä (Uyg.)
Tü.>Ar. (Mıs.) yaşın, Fars. yeşm.TUGÜ
yeşim   : eski dönemlerde, türklerce kutsanmış, değerli taş. Türk Adl.Etim.Söz.Hadi
yeşim  Far. yeşm . a. min. Açık yeşil ve pembe renkli, kolay işlenen, değerli bir taş. Türkçe Sözlük 

yevm ~ Ar. yawm يوم #ywm gün = Aram. yūmā יומא  = İbr. yōm יום = Akad. ūmuNETS
yevmiye günlük ücret < Ar. yawm gün < Akad. ūmu gün, gündüz < Süm. ud, u4 gün, güneş, sıcaklık, yaz > İbr. yōm gün. Şimşek
yevmiye    Ar. yevmiyye 
a. 1. Bir günlük çalışma karşılığı verilen ücret, gündelik. 2. zf. Her gün: Yevmiye şu kadar su harcanıyor. Türkçe Sözlük 
yevmiye     (< Ar. yevmiyye) yevmiye, günlük. Türkçe Sözlük 

yulaf ~ Ar. ˁalaf علف[#ˁlf hayvan yemi olarak kullanılan ot, özellikle yonca = Akad. elēpu (bitki) bitmek, kendiliğinden çıkmak, filizlenmek
● Batı Türk dillerinde (Azerice, Gagavuzca, Karaçay, Tat) yulaf görülür; diğer Türki dillerde eşdeğeri yoktur. Arapçadan alıntı şüphesiz olmakla birlikte, önseste türeyen /yu/ biçiminin tatmin edici açıklaması yoktur. Stachowski 52-53. * İng. alfalfa (hayvan yemi olarak kullanılan bir yonca türü, medicago sativa) İspanyolca yoluyla Arapçadan alınmıştır. NETS
yulaf Ar. alef hayvan yemi, ilaf. İZEY
yulaf    Rum.  a. bit. b. 1. Buğdaygillerden, en çok hayvan yemi olarak yetiştirilen otsu bitki (Avena sativa). 2. Bu bitkinin tanesi. Türkçe Sözlük 
yulaf ‘en çok hayvan yemi olarak yetiştirilen bitki (Avena sativa)’. Ağızlarda ılaf olarak da geçer.  Tzitzilis’e göre Rumcadan alınmıştır. Dimitrieva ise Ermeniceden alındığını yazmıştır. EREN

yumuş (Süm.);  umuš (uš4)
umuş : yumuş. Hizmet, vazife, iş, hizmet, görev, ödev. werk. STDT
umuş : anlaşma, uzlaşma, akıllı,zeki, eğitim, öğretim, düşünce, göz önünde tutma, sağ görüş, düşünce, sezgi, idrak, talimat, yönerge.  Akad. temum. SNAX
umuš wr. umuš "(fore)thought, plan(ning); understanding; instruction; consideration, sagacity"  (düşünce, planlama, anlayış, eğitim) Akad. ţēmu. TPSD
umuş : ukuş. Anlayış, akıl. Discernment. STDT
umuş : anlaşma, uzlaşma, akıllı, zeki, anlayış, akıl, düşünce, idrak, sezgi. Akad. temum. SNAX
umuš ka-aš bar-re da-nun-na. Waradsin-21-13 
umuš galga šu zi an-na garRimsin I 18-9
umuš wr. umuš "(fore)thought, plan(ning); understanding; instruction; consideration, sagacity" Akad. ţēmu. SSED
yumuş Tr. Yumak, yummak, iş,  hizmet, görev, elçilik. İZEY
yumuş ‘iş, hizmet buyruğu’ = ET. Yumuş ‘hizmet, iş, faaliyet’, yumuşçı ‘hizmetçi’- OT. yumuş ‘hizmet, vazife, elçilik’. = Sümer; umuş (Tuna, 25)
                yumuş (Eski Kıpç.)
                yumuş (Özb.)
                yomış (Bşk.)
                cumuş (Kırg.)
                çımış (Tuva.)
                jumıs (Kzk.). TUGÜ
yumuş              : (yumuç) 1söz, öğüt, nasihat 2emir, ferman, buyruk 3müjde, müjdeli haber 4yumuk, yumulmuş, yumruk. Türk Adl.Etim. Söz. Hadi
yumuş     İş, hizmet buyruğu: Bu çocuk hiç yumuş tutmuyor, ne yapacağız?Türkçe Sözlük



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder