Sayfalar

7 Şubat 2015 Cumartesi

Etimoloji Z harfi ile... I

zafer ~ Ar. ẓafar ظفر #ẓfr savaşta galibiyet < Ar. ẓafira ظفر başardı, zafer kazandı, pençeledi < Ar. ẓufr/ẓifr ظفر tırnak, pençe, özellikle yırtıcı kuşların pençesi (= Aram. ṭeprā טפרא tırnak = Akad. ṣupru/ṣuppāru). NETS
zafer Ar. zafer başarma, emek tüketip kazanma, üstün gelme. İZEY
zafer    Ar. ©afer  a. 1. Savaşta kazanılan başarı. . 2. Yengi. 3. Bir yarışma veya uğraşıda çaba harcayarak elde edilen başarı. Türkçe Sözlük 

zaman ~ Ar./Fa.  zamān زمان süre, vakit ~ Aram.  zmān זמן  ~? Akad.  simānu belirli bir gün ve zaman, an. ● Ofa.  zamānak, İbr.  zmān biçimleri Aramcadan alınmıştır. Erm.  jamanak ժամանակ Orta Farsçadan alınmıştır. Farsça biçimin Arapçadan alıntı olmayıp Orta veya Eski Farsçadan devam olduğu varsayılabilir. NETS
simanu season, proper time, time. TASD
zaman. simanum. Tarih, zaman. SNAX
zaman    Ar. zam¥n  a. (zama:nı) 1. Bir işin, bir oluşun içinde geçtiği, geçeceği veya geçmekte olduğu süre, vakit. . 2. Bu sürenin belirli bir parçası, vakit: . 3. Belirlenmiş olan an. 4. Çağ, mevsim: Gül zamanı. Çocukluk zamanı. 5. Bir işe ayrılmış veya bir iş için alışılmış saatler, vakit. 6. Dönem, devir. . 7. gök b. Olayların oluş ve akış sırasını belirleyen, düzenli ve dönemli gök olaylarını birim olarak kullanan sanal bir kavram. 8. db. Fiillerin belirttikleri geçmiş zaman, şimdiki zaman, gelecek zaman, geniş zaman kavramı. Türkçe Sözlük 
simānu. [Time] season, right moment , occasion / opportunity ;  time (Astronomy) ; ina lā simānīšu  at the wrong moment ; Variants : simannusimunu. See also : adannuArabic : zimin  زَمَن «time». AKDI
zaman bir iş veya oluşum içinde geçtiği, geçeceği veya geçmekte olduğu süre, vakit, bir sürenin belirli bir parçası, belirlenmiş olan an, çağ, mevsim < # zmn, Aze. zaman, Özb. zamon < Ar/Fa. zemān, zaman zaman < OFa. zamānak/ jamanak, Sür. zabna < Aram. zmān, zēmanā, İbr. zmān, zemān kader, şans, mevsim, < Akad. simānu, simannu, Asur. simunu doğru zaman, durum, mevsim, zaman. Şimşek
zaman Ar. zeman eskime, bir nesne üzerinde sürenin geçmesi, Fa. zaman. İZEY

Zap (suyu) Doğu Anadolu’da Van ve Hakkari illerinden geçen bir ırmak adı < Ar. Zabb < Akad. za’ibu(m) ırmak adı (=Zab) dere, çay, kanal, suyolu, Zap ırmağının adı < Akad. zabu(m), zuabum erimek, çözülmek, akmak, dalgalanmak, kabarmak > Yunan, Bizans, Süryani isimleri vardır. Şimşek. 2004
Zāba šaplīu → Rivers.  Lower Zab Cf. Zāba elīu. Syriac : zawa  ܙܵܒܵܐ «Zab»
Zāba elīu → Rivers.  the Upper Zab ; Syriac : zawa  ܙܵܒܵܐ «Zab» zāʾibu waterlogged soil ; name of a river (Zāb), zâbu. AKDI
zâbu  (v. a/u, ) → Rivers. G. to dissolve (intr.), to flow away (water, wax, blood, clay...) D.  to dissolve (tr.), to make flow. Variants : zuābuSee also : zāʾibu, zību, muzībtu, muzzibu. AKDI
Zaibum. Zap nehrinin Asurca metinlerde geçen adı. Bu nehir adı, Eski Babil metinlerinde i7Za-i-bi-im ve i7Za-i-ba-am şeklinde geçmektedir. Eski Asurca Metinlerde Geçen Coğrafya Adları. Kuzuoğlu.2007

sanat/ zenaat /zanaat  zaʾ
senehet    
< Ar. san'at: sanat || seneet || zanat || zenaat.  Türkçe Sözlük 
zānu  (vb., ). [Art]. G. stat.: to be decorated, adorned D. to decorate, adorn N. to be adorned. Cf. zuʾʾunu.  Za,’āu. Variants : zânu.  AKDI
sanat ~ Ar. ṣanˁa ͭ/ṣanāˁa ͭ صناعة #ṣnˁ beceri, meslek, ustalık < Ar. sanˁ/sunˁ سنع  imal etme, yapma, işleme, düzenleme ● Sanˁat ve sanāˁat biçimleri Arapça ve 20. yy başlarına dek Türkçede eşdeğer olarak kullanılır. NETS
zanaat ~ Ar. ṣināˁa ͭ صناعة #nˁ işçilik, ustalık, elsanatı → sanat ● Arapça sanˁat ve sınaˁat eş anlamlıdır. Türkçede 20. yy başlarına dek eş anlamlı olarak kullanılmıştır. NETS
sanat    Ar. ¹an¤at 1. Bir duygu, tasarı, güzellik vb.nin anlatımında kullanılan yöntemlerin tamamı veya bu anlatım sonucunda ortaya çıkan üstün yaratıcılık. 2. Belli bir uygarlığın veya topluluğun anlayış ve zevk ölçülerine uygun olarak yaratılmış anlatım. 3. Bir şey yapmada gösterilen ustalık: Konuşma sanatı. 4. Bir meslekte uyulması gereken kuralların tümü: Askerlik sanatı. 5. Zanaat. Türkçe Sözlük
zanaat < Ar. şanā’a(t) işçilik, meslek, ustalık, el sanatı < # şn’ yapma, el becerisi ile imal etme < Akad. za’ānu(m), zānu süslenmiş, tezyin edilmiş olmak. ŞİMŞEK

zeker  erkeklik organı (Osm) < Ar. ?akar < Akad. zikaru(m) , zikru, zikkaru erkek, erkeklik, erkeğe dair > Ugar. dkr (dakaru), İbr. zākâr, Aram. dahru. Akad. zakkaru(m), zakrum adam, erkek < zikaru. Akad. ziqāpu(m) dikine koymak, yerleştirmek, dikmek, kurmak, ekmek a/išqup  [Giš.GUB] mezar taşı, kapı, heykel dikmek, (penis) dikilmek, yukarı doğru dikilmek, kalkmak. Akad. ziqqurātu(m) , Asur. siqqurrutu , ziqratu, ziqqurrat, Mezopotramyadaki piramitlerin adı, kule tapınak < Akad. zaqaru, saqaru yüksek yapmak, yüksek yapı, planlamak. ŞİMŞEK
zeker ~ Ar. δakar ذكر erkek, eril, erkeklik organı (= Akad. zikaru = Ugar. dakaru)
Ar. δakara (andı, adını andı) fiiliyle ilişkisi belirsizdir. Karş. zikir. NETS
zeker  : ayr (ir) : erkek, merd, irkişi, recl. apuşka; alet, ruculiyet. — Mann, Held, Gemahl; Glied, Werkzeug, Mannbarkeit. ÇAOS
zeker    Ar. £eker  a. esk. Erkeklik organı.
Türkçe Sözlük 
zi.g "(sich) erheben" . Akad. dekû.
zig3 "to rise, to stand up". SUZE
zikāru  male , man ; (stat. verb) : to be manly ; zikāru u sinniš : male and female ;
Cf. zakkāru, zikru
Variants : zakkāru
See also : amēlu, mu ' āru, mutu
Comparison with other Semitic languages :
Arabic : ðaker  ذَكَر «male».
zikaru  man, male ;
Cf. zikāruzakkāru
Variants : zikru
Comparison with other Semitic languages :
Proto-Semitic : *ðikar «man, phallus»
Arabic : ðakar  ذَكَر
Syriac : dekrā  ܕܸܟܪܵܐ
Hebrew : zākār  זָכָר
Ugaritic : ðkr  . AKDI

zelil. Süm. zilulu. zilullutum. Serserilik,derbederlik. SNAX
zelil < Ar. ?elil düşkün < #?ll < Akad.  zilullu . bak züll.
zilulu serseri, derbeder. zilullum. SNAX
zilulu "peddlar, peripatetic" Akad. sahhiru. TPSD
zelil  Ar.  δalīl ذليل [#δll] düşkün → zül  . NETS
zelil < Ar. zelīl düşkün < # zll < Akad. zilullu derbeder, serseri, dağınık < ? Süm. zilulu seyyar satıcı, serseri, derbeder, gezginci Süm. zil+lu+ulu. Şimşek
zelil    Ar. £el³l  sf. (zeli:l) esk. Hor görülen, aşağı tutulan, aşağılanan. Türkçe Sözlük 

zembil ~ Fa. zanbīl زنبيل sepet ~ Akad. zabbīlu         sepet, taşıma aracı < Akad.  zabālu taşımak. NETS
zabalu / zebelu   to carry, transport. TASD
zabbilum .zembil..sepet,sele. SNAX
zabbīlu , zabbilu /zabālu   : a basket, taşımak, teslim etmek S.  AKDI
zembil    Ar. zinb³l  a. Hasırdan örülmüş saplı torba. Türkçe Sözlük 
zembil     1. Ağzı geniş, basık sepet. 2. Kaşık, çatal vb. konulan bir çeşit kap. Türkçe Sözlük 
zebēlu → zabālu ; zabālu   G. to carry, deliver D. to keep s.o. waiting Dt. to be carried Š. to make carry, deliver N. to be carried, delivered . zanbilu Variants : sabālu, ṣabālu, zebēlu. AKDI
zembil hasırdan örülmüş saplı torba < Ar. zenbil hasırdan örülmüş sepet < Akad. zabbilu(m), zanbillu sepet < Aram. ŞİMŞEK
zembil ‘hasırdan örülmüş saplı torba’ Arapça (Suriye) veya Farsçadan alındığı anlaşılıyor. Far. zambil, zimbil ‘a basket made of palm-leaves’, Ar. zanbil. Türkçeden Balkan dillerine de geçmiştir. EREN
zembil Ar. zinbil hasırdan örülmüş, üstte tutacağı olan torba, üstten saplı sepet. İZEY

zencefil zencefilgillerden Hindistan ve Malezya’da yetişen yaklaşık 100 cm. yüksekliğinde, kamış görünümünde, çok yüksek ve otsu bir bitki. Zingiber officinale < Ar/Fa. zencebīl kökü baharat olarak kullanılan bir biki, OFa. zengepil zinzaru’u
bir ilaç, zencefil < Hurr ?.  Prak. smgabēra, .Sans. srngavēram boynuz- gövde. Batı dillerine EYun. zinziberis biçiminde geçmiştir. Lat. zinziber, İng. ginger. Şimşek

zerre < Ar. ?aara(t) toz tanesi, parçacık < # ?rr saçılma tuzla buz olma < Akad. zerze®ru, zerziru, zeruzeru, zirru çok küçük > Akad. ziru, zirru küçük. ŞİMŞEK
zēru  [(ŠE).NUMUN]  seed ; offspring ; sown, arable land. Variants : zarʾu, zīru. Comparison with other Semitic languages :
Proto-Semitic : *zarʿ
Arabic : zarʿ  زَرْع «plant»
Syriac : zarʿā  ܙܲܪܥܵܐ
Hebrew : zeraʿ  זֶרַע. AKDI
ziru dwarf, miniscule. TASD
zerre ~ Ar. δarra ͭ ذرّة [#δrr] tane, tohum, partikül, felsefede atom < Ar. δarr ذرّ  saçma, özellikle tohum saçma → ziraat. NETS

zeytin/zeytun  ze.ir.tum (Süm.);
(giş)ze.ir.tum: zeytin ağacı. SNAX

zeytin: ~ Ar. zaytūn زيتون [çoğ.] zeytin taneleri < Ar. zayt زيت [#zyt] zeytin ~ Aram. zeytā זיתא  (= İbr. zayt זית = Fen. zyt Ofa. zayt, Erm. tdzét' > tsétտզէդ' biçimleri Aramiceden alıntıdır. ● Ofa. zayt, Erm. tdzét' > tsét' ձէթ biçimleri Aramiceden alıntıdır. Sözcük nihai olarak Doğu Akdeniz havzasının Sami-öncesi bir dilinden kalıntı olmalıdır. NETS
zeytin < Ar. zaytun zeytin taneleri < Ar. zayt zeytin Akad. za’itu zeytin < Aram. zeyta > İbr. zayt, Fen. zyt, İsp. aceituna.
Akad. serdu(m) zeytin ağacı. Süm. SE.ER.DU.(UM). Eski Babil’de şaman serdu(m) zeytin yağı. Hit. GİŞZERTUM zeytin ağacı. Şimşek.2004
giş SERDUM/SİRDUM: zeytin (Hititçe)
serdu  [SÉ.ER.DU.UM ] 
1) an olive-tree ; šaman serdu : olive-oil ; 2)  : an olive ; Cf. serdīum. AKDI
serdum zeytin ağacı. SNAX
zirdum [OLIVE] wr. ĝešzi2-ir-dum "olive" Akad. serdu 
zirdum [TREE] wr. ĝešzi-ir-dum "a tree". TPSD
zeytin Akdeniz ülkelerinde yetişen, dalları dikensiz, yaprakları karşılıklı, küçük ve gümüş renginde, uzun ömürlü bir ağaç, bu ağacın taze iken yeşil, sonradan kararan yağlı meyvesi.
Tkm. zeytun – Kar. zeytun < Ar. zaytun, Farsçada da zaytun olarak kullanılır. Türkçeden belli başlı Balkan dillerine geçmiştir. Blg. zajitin (>zextin); Srp. zejitin, Rusçaya da zetin, zitin olarak geçmiştir. Moğolcada çitun olarak kullanılır. Kökenine ilişkin bilgi almak için bk. Vladimirtsov : ZKV 5;77. Laufer: Sino-Iranica 415; Räsänen : V 530b; Musaev : LTJa 200-201. EREN
zeytin Ar. zeytun zeytin ürünü ve ağacı. Alm. olive, ölbaum, Fa. zeytun, İtal oliva, İsp. oleo. Batı dillerine geçen sözcük Akdeniz- Anadolu kaynaklıdır. İZEY
zeytin    Ar. zeyt°n  a. 1. bit. b. Zeytingillerden, Akdeniz ülkelerinde yetişen, 10-20 metre yüksekliğinde, dalları dikensiz, yaprakları karşılıklı, küçük ve gümüş renginde, uzun ömürlü bir ağaç (Olea europaea). 2. bit. b. Bu ağacın tazeyken yeşil, sonradan kararan, yüksek besin değeri taşıyan yağlı meyvesi. 3. sf. Bu ağaçtan yapılmış, bu ağaçla kaplanmış: Zeytin baston. Türkçe Sözlük

zift ~ Ar./Fa. zift زفت petrole benzer doğal yapışkan madde, asfalt ~ Aram. zeptā זפתא= Akad. ziptu. NETS
zift katran ve diğer organik maddelerin buharlaşmasından veya damıtılmasından elde edilen, kolay kırılan, az ısı ile eriyen, katı, siyah, parlak madde, kara sakız < Ar. zift, asfalt < Akad. ziptu zift. zept
ā < # zpt bulama, macunlama, ziftle kaplama. ŞİMŞEK
ziptu bitumen, pitch, tar. AKDI
zift Ar. zift katrandan çıkarılıp gemi onarımında, yapımında kullanılan özel gereç. İZEY
zibtu. Pitch .Hebrew zefet, Syr.  zefta. TASD
zift    Ar. zift  a. Katran ve diğer organik maddelerin buharlaşmasından veya damıtılmasından elde edilen, kolay kırılan, az ısı ile eriyen, katı, siyah, parlak madde, karasakız. Türkçe Sözlük 

zigurrat  Önasya arkeolojisinde teknik terim. Akad. ziqquratu(m), Asur. siqqurrutu, ziqratu, zigurrat. Mezopotamyadaki piramitlerin adı, kule, tapınak < Akad. zaqaru, saqaru yüksek yapmak, yüksek yapı, planlamak. Sümer ZI(-d) kaldırmak silmek? ZI(-d) kaldırmak, taşımak, ayağa kaldırmak. Şimşek.2004
cikura  sanskrit : Zigurrat . The Language of the Harappans: From Akkadian to Sanskrit
zikkurati “gök tepesi”, “tanrı dağı”
zukiratu: Akadca ve Babilce ‘ilahi ruhun tüpü’. Sitchin
sequrratu, ziggurratu , ziqratu temple, tower, (mountain) peak. TASD
zaqaru to build high, to raise, to be protuberant. TASD
ziggurat ~ Fr./İng. ziggurat eski Babil ve Asur tapınak kulelerine verilen ad ~ Akad. ziqquratu zirve, doruk,  < Akad  zaqaru yüksek olma.  NETS
ziggurat   İng. ziggurat 
(Mimarlık) Sümerlerde dörtköşe tasarlı, yapı çevresinden yukarı çıkan dolanmalı bir yolu bulunan, piramide benzer tapınak. Türkçe Sözlük
Bak: müzekker, zeker
ziqqurratu a ziggurat , a temple tower Cf. zaqārusiqqurrutuziqquratu. Variants : siqqurrutuziqratu. SSED
zaqāru  G. to build high ; stat. : to be high, protrude D. to boil up ; to build very high
Variants : saqāruSee also : ziqqurratuzuqārusiqqurrutu.. zi-qu2-ra-at. AKDI

zikir zi-ik-ru-um Süm.  zikretmek
zakar invocation (of a deity). TASD
zikir. (Süm.): zi-ik-ru. (Akad.) zikrum. isim, anma, zikretme. SNAX
zikir / zikr ~ Ar. δikr ذكر #δkr anma, adını söyleme < Ar. δakara ذكر andı, adını söyledi = Aram. #dkr דכר anma, hatırlama= Akad. zakāru adlandırma, adını anma < Akad. zikru ad ). NETS
zikir / zikr < Ar. ?ikr anma < # ?kr < Akad. zakāru(m), saqāru(m), zaqāru konuşmak, söylemek. ŞİMŞEK
zi-ik-ru-um, zi-ik-rum: wise, old men (Akad. zikru(m) I, 'utterance' and zikaru(m) and, zikru II, 'male'). SULE
zakāru to speak, say ; to name ; to swear Proto-Semitic : *ðakāru
Arabic : ðakara  ذَكَرَ «to mention»
Hebrew : zākar  זָכַר «to remind». AKDI
zikru name, mention. Akad. zikru, utterance, name. SSED
zi-ik-ru, zikru: "name, mention" Akad.  zikru. TPSD
zakaru to declare, to make a declaration, to declare under oath, to give an order, to mention, to make mention of  to name, to invoke to name of deity, to elevate to high rank, to praise (a person or a deity), utterance, mention. TASD
zikir. pa3(-d). zakarum. anmak. SNAX
zikir, -kri    Ar. £ikr 
a. 1. Anma, söyleme, sözünü etme. 2. din b. Bir tarikata bağlı olanların Tanrı'nın adını art arda söylemesi: Zikir çekmek. Türkçe Sözlük 
zig Süm. rise, yükselmek, kalkmak, çıkmak. SSED

ziynet < Ar. zÎne(t) süsleme, süs eşyası < # zyn süsleme, bezeme < Akad. za’ānu(m), zānu süslenmiş olmak, süslemek, bezeli olmak. Aze. zinet, Fa. zinat, Tat. zinnet. ŞİMŞEK
ziynet  zīnet bezeme, süs ~ Ar.  zīna ͭ زينة #zyn  < Ar. zāna زان süsledi, bezedi . NETS
ziynet  : bezek , araiş, tezyinat, zibaiş — Schmuck, Zierde. ÇAOS

zencefil zencefilgillerden, Hindistan ve Malezya’da yetişen, yaklaşık 100 cm yüksekliğinde, kamış görünümünde, çok yüksek ve otsu bir bitki (Zingiber officinale) < Ar. / Fa. zencebil kökü baharat olarak kullanılan bir bitki. Ofa. zengepil < Akad. zinzaru’u
zencefil Ar. zencebil, Fa. şengelil. Sıcak bölgelerde yetişen güzel kokulu bir bitki olup halk ilaçlarının yapımında kullanılır. İZEY
zencefil Ar. zancabīl زنجبيل kökü baharat olarak kullanılan bir bitki, zingiber oficinale Aram. zangbīl זנגביל a.a. Sans śrŋgavēr. NETS
zincifre (zencefil) kırmızı renkli doğal civa sülfür. Kırmızı kurşun oksidin veya sülüğenin eski adı < Ar./Fa. zancafr civadan elde edilen kırmızı boya, sülüğen. Aram. zngūpr / sūngpr < Akad. zinzaru’u bir ilaç, zencefil < Hurr? . zencefil. Kökeni bir Hint veya Yakın Doğu dili olmalıdır. Krş. Eyun. kinnabaris, İng. cinnabar zincifre karş. Ar./ Fa. zancabil kökü baharat olarak kullanılan bir bitki. Ofa. zengepil. Prak. smgabēra Sans. srngavēram boynuz-gövde < Akad. zinzaru’u bir ilaç. Batı dillerine Eyun. zinziberis biçiminde geçmiştir. Lat. zinziber, İng. ginger. ŞİMŞEK
zincifre ~ Fa. zancafr/zincifre زنجفر/زنجفره kırmızı renkli bir mineral ve bundan elde edilen boya, civa sülfit ~ Aram. zngūprāsūngprā  זנגופרא/סונגפרא ~ Fen. ● Eski çağda İspanya'da Fenikeliler tarafından işlenmiştir. İng. cinnabar < Eyun. kinnabáris    biçimi bir Sami dilinden alınmıştır. NETS
zencefil ~ Ar. zancabīl زنجبيل kökü baharat olarak kullanılan bir bitki, zingiber oficinale ~ Aram. zangbīl זנגביל ~ Sans. śrŋgavēraशृङ्गवेर "boynuz gövde?", § Sans. śrŋga boynuz (<< Havr. *krən-go- < Havr. *ker-1 kafatası, boynuz ) + Sansvēra gövde, beden, safran bitkisi → ser 
Karş. İng. ginger /Fr. gingembre < Lat. zingiber < Eyun. zingíbēris < Sam (zencefil). NETS
šikar zinzaruʾi *  (rubrique "boissons" à créer). ginger beer. AKDI

zufa otu < Akad. zūpu zufa otu veya güvey otu, mercanköşk < Aram, Hit. zupu, zu-u-pa zufa otu, İng. hyssop, Lat. hyssopus var. officinalis. Kelimenin anlamı açık değildir. Şimşek

züccaciye < Ar. zucācÎya cam işleri yapılan ve satılan yer < zücāc cam < # zcc < Aram. zə gūg(t)ā #zgg < Akad. zabzabgu cama benzer şey, sır, şeffaf sır, Ugar. sbsg, İbr. zekhuknit. Ayrıca Akad. zakukitum, zakakātu, zakukūtu cam gibi olan şey, cam, camdan yapılmış şey. Asur. zakā’u(m) berrak, temiz, arı, saf sıvı veya metal. ŞİMŞEK
zücaciye  zücāc cam zücaciye cam ve porselen eşya < Ar. zucāc زجاج [#zcc] cam ~ Aram. zgūgā זגוגא [#zgg
● Çift c ile züccaciye telaffuzu Arapça meslek adlarında görülen attar, bakkal, sarraf vb. formu etkisiyledir. ● İbr. zgūgīt (cam) Aramiceden alıntıdır. Sözcüğün nihai kaynağı MÖ 2500'den önce camın keşfedildiği Fenike olmalıdır. NETS

zillet < Ar. ?ille(t) düşkünlük, aşağılanma < # ?ll düşkün olma < Akad. zilullu, sulilu, silullu derbeder, serseri dağınık zilulu
seyyar satıcı, serseri derbeder, (derisini) soymak, fena halde azarlamak, haşlamak. Züll. ŞİMŞEK
zillet ~ Ar. δilla ͭ ذلّة #δll düşkünlük, aşağılanma, zül < Ar. δalla ذلّ düşkün idi, aşağılandı → zül  . NETS
zül/züll- ~ Ar. δull ذلّ #δll düşkünlük, alçalma, hor ve hakir olma < Ar. δalla ذلّ hor ve hakir idi = Aram. #dll דלל küçülme, azalma). NETS
zilullû a tramp , a vagrant , a hobo. AKDI
zül / züll-  zelil < Ar. züll horluk, düşkünlük, alçaklık < #zll düşkün olma < Akad. zilullu, sulilu, silultu derbeder, serseri, dağınık > (EBa) Süm. zilulu seyyar satıcı, serseri, derbeder zil, (derisini) soymak, fena halde azarlamak, haşlamak. Şimşek.2004
zilulu zilulu "peddlar, peripatetic; seyyar satıcı, gezginci. SSED
zilulu peddler. TASD
zül, -llü    Ar. £ull  a. esk. 1. Alçalma, düşkünlük. 2. Ayıplanacak şey.  Türkçe Sözlük 

zürriyet. Süm. zerum. Tohum, (numun) Nesil, ni-su. soy
zürriyet    Ar. £urriyyet . 1. Döl, soy sop, sulp. 2. Çocuk.  Türkçe Sözlük 
zürriyet  δurriyya
ͭ ذرّيّة #δrr y < Ar. δarra ذرّ      saçtı, tohum attı → zerre.  NETS

zulüm/zulm
Ar. ẓulm ظلم #ẓlm  < Ar. ẓalama ظلم zorbalık etti, hak ve adalete aykırı davrandı = Ar. ulma ͭ ظلمةkararma, karanlık = Akad. ṣulmu siyah = Akad. ṣalāmu   karanlık olma.  NETS.
zulüm Ar. zulm (bir nesnenin yerini değiştirmek, karanlık, yerinden etmek, baskı, acı çektirme, haksızlık etme). İZEY
zulüm, -lmü    Ar. ©ulm  a. Güçlü bir kimsenin yasaya veya vicdana aykırı olarak başkasını uğrattığı kötü durum, kıygı, eziyet, cefa. Türkçe Sözlük 

zulm : uştulum , sitem, , hile. — Unrecht, Bedrückung, List. ÇAOS

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder