(A4.1) nin-a-ni sizkur2 ra2-zu-ni : Sahibesine yalvarış ve dualarını
(A4.2) gu3-de2-a-aš2 kug dĝa2-tum3-dug3-ge šu ba-ši-ti : Gudea’nın
isteğini kutsal Gatumdu kabul etti, onayladı
(A4.3) ma2-gur8-ra-na ĝiri3 nam-mi-gub : o gemisine bindi / ayak bastı.
(A4.4) iri-ni niĝin6ki-še3 ma2 mu-ni-ri kar niĝin6ki-na-ke4 ma2 bi2-us2 : Onun şehri Nina’ya, (giderek) gemisini Nina iskelesine / rıhtımına
yanaştırdı.
(A4.5) ensi2-ke4 kisal diĝir sirara6-ta-ka saĝ an-še3 mi-ni-il2 : Şehir beyi (Gudea), Sirara’daki tanrıların
avlusunda başını göğe kaldırdı,
(A4.6) ninda ĝiš bi2-tag a sed6 i3-de2 : Ekmek bağışı
yapıp soğuk sular döktü. / kurban etti / adak (bir
kurban ritüeli)
(A4.7) dnanše mu-na-ĝen šudu3 mu-na-ša4 : Nanşe’ye
giderek / başvurarak dua
etti, niyaz etti şöyle ki;
(A4.8) dnanše nin uru16 nin me dkal-dkal-la : “Nadir / benzersiz , ilahi me’lerin hanımı , güçlü / yüce hanım Nanşe,
(A4.9) nin den-lil2-gin7 nam tar-tar-re : Enlil gibi kaderleri tayin eden hanım,
(A4.10) dnanše-ĝu10 dug4-ga-zu zid-dam : Benim Nanşe’m,
senin doğru sözlerin gerçektir / ne diyorsan doğrudur,
(A4.11) saĝ-bi-še3 e3-a-am3 : Öncelikli / üstündür / en mükemmeldir.
(A4.12) ensi diĝir-re-ne-me : Tanrıların rüya yorumcusu,
(A4.13) nin kur-kur-ra-me ama inim-ĝu10 ud-da ma-mu-da : bütün ülkelerin anası olan hanım sözlerim şu:
rüyamdaki ;
(A4.14) šag4 ma-mu-da-ka lu2 1(DIŠ)-am3 an-gin7 ri-ba-ni : Gördüğüm rüyada / rüyanın içindeki bir adamdı ; onun
büyüklüğü gök gibiydi
(A4.15) ki-gin7 ri-ba-ni : onun büyüklüğü yer gibiydi
(A4.16) a-ne saĝ-ĝa2-ni-še3 diĝir-ra-am3 : başına göre / başlığına göre o bir tanrıydı
Sümerler
tanrılarını göze çarpan boynuzlu başlıklar giyer halde betimlemekteydiler.
Solda Ernest De Sarzec tarafından Girsu kazılarında çıkarılan boynuzlu bir
başlık taşıyan bir tanrı başı görülüyor. 3.bin yıl başlarına tarihlenmiştir.
Boynuz sayısı ne kadar fazlaysa o tanrının gücü ve hakimiyeti de o kadar fazlaydı. Resimde 5 sıralı boynuzlu başlık muhtemelen Enlil veya oğlu
Ninurta / Ningirsu’ yu betimlemektedir. Zira onların rütbe numarası 50' idi.
(A4.17) a2-ni-še3 anzud2mušen-dam : kanatlarına göre Anzu kuşu / silahı İlahi Fırtına Kuşu / onun
yanında / altında ilahi Fırtına
Kuşu vardı (İmdugud kuşu) / duruyordu. Yanı başında ilahi fırtına kuşu vardı,
(A4.18) sig-ba-a(source: ni)-ni(source: a)-še3 a-ma-ru-kam : Onun gövdesinin alt kısmı, aşağısı kasırga / sel / tufan gibiydi. Ayağının altında tüketici bir
fırtına gibi
(A4.19) zid-da gabu2-na piriĝ i3-nu2-nu2 : sağında ve solunda iki aslan çömelmişti.
--------------------------------------
Entemena tarafından, Lagaş’ta bulunan tapınakta tanrısı Ninurta’ya / Ningirsu’ya hediye edilen oyma vazodaki
kanatlı İmdugud / Anzud sembolü.
Anzu / Anzud kuşu veya İmdugud kuşu / İlahi Fırtına Kuşu diye çevrilir, ancak tam olarak
anlamı “güçlü bir fırtına gibi giden” dir; Ninurta’nın / Ningirsu’nun silahlı bir
hava aracıdır. Bu
hava aracının amblemi ‘İmdugud kuşu’ dur.
Ninurta / Ningirsu kendisine
Anu ve Enlil tarafından bahşedilen, aralarında 23 metre (beş
ayak) kanat açıklığı olan ve ‘İlahi Fırtına Kuşu’ adı takılan bir hava aracına
sahipti. Eski çizimler, (soldaki) onu iki kanat yüzeyi kirişlerle desteklenen
mekanik bir “kuş” şeklinde tasvir etmektedir; iniş takımlarında – belki de jet benzeri motorlar için hava çekiş
kanalı görevi gören- bir dizi yuvarlak açıklık vardır. Binlerce yıl öncesine
ait bu uçak, modern havacılığın eski tip iki-çift kanatlı uçaklarını andırır. Sağdaki
çizim 1497 de Leonardo da Vinci tarafından
buna benzer yapılan bir taslak çizimdir. Da Vinci’nin insan gücüyle
çalışan uçan makine fikrinin kağıda geçirilmiş halidir. Ninurta bu hava
aracının da içinde bulunduğu, özel
olarak tasarlanmış koruma odası gerektiren olağanüstü silahların, muhafaza
edilebileceği bir tapınağa ihtiyaç duymuştu.
Bu amaçla çok daha önceden yapılmış ancak yıkılmış olan E-ninnu tapınağının
restore edilmesine ihtiyaç duymuştu. Nitekim tapınak tamamlandıktan
sonra bu hava aracı–İlahi Fırtına Kuşu- ve Ningirsu’nun diğer çok önemli
silahları ileride görüleceği gibi tapınağa sokulmuş ve orada korunmuştur. Gudea’dan 350 yıl kadar önce, Lagaş’ın ilk hanedanlarından Ur-Nanşe de Girsu’nun duvarlarını takviye etmiş ve
İmdugud hava aracını çeviren duvarları
kuvvetlendirmesi için Ninurta’dan emir aldığını kayda geçirmiştir. Sitchin
Gudea’nın önceli olan Ur-Bau da Ningirsu’nun hava aracı platformu için; “toprağı taşa
benzeyecek şekilde sıkıştırdı…kili, metal gibi olması için fırınladı” ve
İmdugud’un platformunda, “eski toprağı yeni bir temelle değiştirdi” yani
uzaklardan getirilen büyük kereste kirişler ve taşlarla temeli sağlamlaştırdı.
Ur-Bau birçok yazıtından birinde de şöyle der:
Enlil’in kahramanı Ningirsu (için) ({d}nin-gir2-su ur-sag kal-ga {d}en-lil2-la2-ra ) Ninegal’in doğurduğu oğul Lagaş ensisi Ur-Bau (ur-{d}ba-ba6 ensi2 lagasz{ki} dumu
tu-da {d}nin-a2-gal-ka-ke4) onun
için mükemmel şeyler yaptı/ortaya çıkardı (nig2-du7-e
pa mu-na-e3), Eninnu tapınağını onun
anzu-muşeni/ ilahi fırtına kuşu için inşa edip restore etti (e2-ninnu
anzu2{muszen}-babbar2-ra-ni mu-na-du3 ki-be2 mu-na-gi4 ).
Enlil’in kahramanı Ningirsu (için) [{d}nin-gir2-su ur-sag kal-ga {d}en-lil2-la2-ra], Ninegal’in doğurduğu Lagaş ensisi Ur-Bau [ur-{d}ba-ba6 ensi2 lagasz{ki} dumu
du2-da {d}nin-a2-gal-ka-ke4],
Nanşe’nin gönülden seçtiği, [sza3-ge pa3-da {d}nansze-ke4], Ningirsu’nun
güç verdiği [a2
szum2-ma {d}nin-gir2-su-ka-ke4], Bau
tarafından güzel bir isim verilen (Bau’nun köpeği!) [mu du10 sa4-a {d}ba-ba6-ke4], Enki’nin bilgelik verdiği [gesztu2 szum2-ma {d}en-ki-ka-ke4],
İnanna’nın sözverdiği adam [lu2 inim-ma se3-ga {d}inanna-ke4], Lugaluru’nun sevgili kölesi [ARAD2 ki-ag2 {d}lugal-uru11{ki}-ka-ke4], Dumuzi-abzu’nun sevdiği [ki-ag2 {d}dumu-zi abzu-ka-ke4], Ben, Ur-Bau [ur-{d}ba-ba6-me], kralım Ningirsu (için) [{d}nin-gir2-su lugal-mu], n arşın bir
alanı (derinlik) çıkarıp, ..toprağı
kazdım [ki-gar n kusz3 mu-na-ba-al], toprağı
değirmen taşı gibi desteledim [sahar-bi
za-gin7 mu-zar-zar], gümüş gibi arındırdım [ku3-gin7
izi i3-la2], geniş bir alanı tohumlar gibi [ninda2-gin7 ki dagal-la bi2-de6], toprağını
döndürdüm /değiştirdim [sahar-bi sza3-ba im-szi-gi4], yeni bir temelle [usz-de2-bi
mu-ak], onun üzerine
10 arşın yüksekliğinde bir platform inşa ettim [ugux(REC193)-bi-a ki-sa2-a 1(u@c) kusz3-am3 bi2-du3], ve o platformun
üzerinde [ugux(REC193)
ki-sa2-a-ka], Eninnu’nun
İlahi Fırtına Kuşu [için] , yüksekliği 30 arşın olan [e2-ninnu-anzu2{muszen}-babbar2
3(u@c) kusz3-am3], inşa ettim [mu-na-du3],
(A4.20) e2-a-ni du3-da ma-an-dug4 : Bana onun tapınağını kurmamı emretti.
(A4.21) šag4-ga-ni nu-mu-zu : onun isteğini ben (henüz) anlamadım.”
(A4.22) ud ki-šar2-ra ma-ta-e3 : “Güneş ufuktan benim için yükseldi. Tam güneş tutulması oldu. Jupiter üstündeki
güneş birdenbire ufukta görünmüştü / çıkmıştı,
(A4.23) munus 1(DIŠ)-am3 a-ba me-a nu a-ba me-a-ni : ortaya çıkan bir kadın vardı. Acaba
o kimdi? Kim değildi o?
(A4.24) saĝ-ĝa2 e3 ki garadin9 mu-ak : öne doğru gelen / çıkan o (kadın) bir tomar / demet
/ deste / paket yapıyor ve Başında
bir tapınak yapısının bir ziguratın
imgesini taşıyordu; Bir
elinde saf çiviyi tutuyordu,.
(A4.25) gi-dub-ba kug NE-a šu im-mi-du8 : o elinde rafine edilmiş gümüşten bir kalem tutuyordu. Elinde bir kutsal yazı kalemi tutuyordu,
(A4.26) dub mul-an dug3-ga im-mi-ĝal2 : Tabletin
üzerine göğün güzel yıldızını / göksel yıldızlar çizdi / yerleştirdi (gök yıldızlarının sergilendiği tablet).