Sayfalar

6 Şubat 2015 Cuma

Etimoloji H harfi ile ... II

hasat < Ar. haşād < # hşd ekin biçme < Akad. eşēdu , Asur. hasat, hasat zamanı. Şimşek 
hasat Arḥaṣad حصد  #ḥṣd burma, ekin biçme Ar.  ḥaṣada حصد burdu, ekin biçti. NETS

hassas duyum ve duyguları algılayan, çabuk duygulanan ve etkilenen, yapımı ve bakımı özen isteyen alet < Ar. hassās çok hisseden, duyarlı < # hss duyma, hissetme < hassa duydu, hissetti < Akad. hasisum kulak, akıl, anlayış, zeka < Akad. haşāsu düşünmek, hatırlamak, bilinçli farkında olmak, anmak, anlamak, kavramak, niyet etmek. Şimşek
hassas Ar. ḥassās حسّاس  #ḥss çok hisseden, duyarlı. NETS

hat/hatt- ~ Ar. χaṭṭ خطّ #χṭṭ  çizgi çizme, yazı yazma, çizgi, çizim sanatı = Akad. χaṭāṭu kazıma, çentme, taş üzerine yazma.  NETS
hat, -ttı    Ar. ¬aµµ 
a. 1. Çizgi. 2. Yazı. 3. Ulaşım sağlayan bir taşıtın uğradığı yerlerin bütünü, yol, geçek: Demir yolu hattı. Otobüs hattı. 4. Elektrik akımı taşıyan tel veya kablo sistemi: “Bir kablodan muhtelif hatlar çıkar.” -S. F. Abasıyanık. 5. Telefon, telgraf, televizyon vb. araçlarla iletişim sağlayan yol, kanal. 6. Savunma veya saldırma amacıyla bir araya getirilmiş asker dizisi.  7. Sınır. 8. Yüzü biçimlendiren çizgi veya kırışıklık: “Kumral bıyıkları ve ölçülü yüz hatlarıyla her zamanki kadar yakışıklıydı.” -İ. O. Anar. 9. Biçim: Vücut hatlarını korumak lazım. Türkçe Sözlük

hata < Ar. xatā < Ar. xattum günahkar, suçlu < Akad. hattu kusurlu olmak, sakatlanmak, hata yapmak, günah işlemek, suç işlemek, ihmal etmek < İbr. hatta, Sür. hetta, Ugar. htt hata yapmak. ŞİMŞEK
hata Ar. χaṭāˀ خطاء  #χṭy yanılgı, yanlış Ar. χaṭā خطا yanıldı, yanlış yaptı. NETS

hatim/hatm-
Ar. χatm ختم #χtm 1. mühürleme, kapatma, 2. ezberleme, özellikle Kuran'ı ezberleme = Aram. χətīm/χātəmā חתימ/חתמא mühür, damga ~ Mıs. χtm 
● Lat. intubus, Eyun. éntybon biçimleri muhtemelen bir Akdeniz veya Sami dilinden alıntıdır. İng./frendive, Alm. endivien biçimleri Latinceden alınmıştır. NETS
hatim, -tmi    Ar. ¬atm  a. 1. din b. Kur'an'ın tamamını okuma. 2. esk. Sona erdirme, bitirme.  Türkçe Sözlük 
hatim/ hatm- Ar. ¥atme kuranı ezbere okuma, ¥atm kapatma, sona erdirme, mühürleme < ¥tm < Akad. katāmu kapamak, örtmek, kaplamak, kapsamak. Şimşek
 Eski Mısır/akadca’dan geçmiştir

hatmi
    Ar. ¬aµm³  
bit. b. Ebegümecigillerden, bazı cinslerinin kök ve çiçekleri hekimlikte kullanılan, çok yıllık otsu bir süs bitkisi, ağaçküpesi (Althaea officinalis). Türkçe Sözlük 
hatmi Ar. χiṭmī خطمى  #χṭm hatmi bitkisi, athaea officinalis. NETS

Havva. Adem’in karısı. Arapça değildir. Tevrat’ın Tekvin bölümünde 3.babının 20.ayetinde şöyle dendiği görülür: “Ve Adem, karısının adını Havva koydu. Çünkü o, bütün yaşayanların anası oldu.” Havva, “hayat” ya da “hayatı olan” anlamında. Yunanca “gençlik” demek olan “Hebe” de, kimi yazarlarca “İhavva” niteliğinde gösterilir. Hitit tanrıçası “Hepa” da öyle. Bu görüşü yansıtan bir mitoloji yazarının şöyle dediği görülmekte: “Hebe, Hitit yazıtlarında HepaHepat ya da Hepatu diye adlandırılan büyük Güneş Tanrıça Arinna’nın Yunancalaştırılmış adı olsa gerek. Hitit yazıtlarında, bu tanrıçaya ‘sedir ağaçlarının ülkesinde’ tapıldığı belirtilir. Sedir ağaçlarının ülkesi, Lübnan, Filistin’dir. Hepa=Hebe ise, Tevrat’ta ilk insanın, yani Adem’in eşi ve bütün insanların anası olarak gösterilen Havva’nın ta kendisidir. Havva'nın Süryanice’deki adı ‘Havo’ dur. Turan Dursun I
Havva Ar. ḥawwāh حوّاء Adem'in eşi, kadın İbr. ḥawwā חַוָּהİbr. ḥayyāh חַיָּה  #ḥyh canlı, yaşayan. NETS

hayli < Ar χayl خيل at sürüsü, süvari takımı, aşiret, güruh, ordu (= Aramχeylā חילא ordu = Aka. ellatu 
● Türkçe sıfat hayl-i filan (filan sürüsü) tamlamasından türemiştir. NETS
ellatu *[Army] host , troops ; See also : illutuemūqu, ṣābuummānuAKDI
hayli    Far. ¬ayl³  sf. 1. Çok 2. zf. (ha'yli) Oldukça. Türkçe Sözlük

hazan2 ~ İbr.  χazzān חזן 1. tapınak görevlisi, 2. sinagogda ilahi okumakla görevli kişi, kantor ~ Akad.  χazānu kent yöneticisi→ hazine  NETS
hazan    Far. ¬az¥n  a. (haza:nı) Sonbahar
Türkçe Sözlük 

hazan : il, kabile, bir hane halkı; nihayet, mevsim-i meyve, mahsulatın yaprak dökecek Zeman. — Stamm, Horde, Hausgesinde; Ende; Obstzeit; Zeit, wenn die Blätter abfallen. ÇAOS

hazan     1. Fakir. 2. Aç gözlü (kimse). Türkçe Sözlük
küz       : güz, sonbahar, hazan. Türkçe Sözlük

helak ha-lam, he-lam (Süm.); he-lam.hul3.
yıkmak, mahvolma, yoketmek, perişan etmek, ölmek, öldürme, tükenmek, bitmek, to ruin; to destroy (often with -ta-) , Akad. halaqum , alaku
ha-lam : kötü, bozuk, çürük, geçersiz, yaramaz, talihsiz, yıkmak, yok etmek. Tüketmek, tahrip etmek. Akad. halaqumSNAX
halam wr. ha-lam; gel-le-eĝ"(to  be) bad, evil; to forsake, forget; to destroy" Akad. halāqulapātulemnumašû .See ETCSL: ha-lam=to be lost.  SSED
ha-lam "vernichten, dunkel machen" . Akad. hulluqu, "to ruin, to destroy", schlecht. SUZE
þul(3): n., evil (vermin + abundant, numerous) [ÞUL archaic frequency: 1]. v., to destroy; to ruin; to harm. . adj., bad, evil; hated; hostile, malicious. þa-lam: to ruin; to destroy (often with -ta-) (cf., þul(3)). SULE
halāk; Ar. هلاك #hlk tükenme, bitme, mahv < Ar. halaka هلك tükendi = Aram. #hlk הלכ gitme, yürüme = Akad. alāku  eşkökenliler: Ar #hlk: helak, istihlak, müstehlik, tehlike . Ar. hel¥k a. (hela:k, l ince okunur) 1. Ölme, öldürme, yok etme, yok olma. 2. mec. Bitkin bir duruma gelme veya getirme. NETS
hlk, halaqum ‘to destroy’. GOOA
ha-lam: to ruin; to destroy (often with -ta-) (cf., hul(3)).  ANSD
halaqu / helequ / haligtu to disappear, vanish, to become missing or lost, to perish, cause a lose, escape, to flee. TASD
Helaku han : Ben tuli han ben Dşengiz han ki meşhur dir. — Berühmter Name. ÇAOS
helak etmek,, debelamak : kahr-u örmek, çinemek.— Verderben, zertreten. ÇAOS
ḫalāqu;  to disappear, get lost ; to run away, flee, escape ; to be destroyed ; stat. : to be absent,  to lose ; to destroy, to ravage ; to banish, abolish ; to allow to escape, to allow, help to escape. AKDI
ha-lam, halam  wr. ha-lam; gel-le-eĝ3 "(to be) bad, evil; to forsake, forget; to destroy" Akad. halāqu; lapātu; lemnu; mašû. TPSD
harnink, harganu Hit. yıkmakAkad. halaquAHÜN
helak, -ki    Ar. hel¥k 
(hela:k, l ince okunur) 1. Ölme, öldürme, yok etme, yok olma. 2. mec. Bitkin bir duruma gelme veya getirme. Türkçe Sözlük 
helak < Ar. halāk tükenme, yokolma, ölme < #hlk < Akad. halāqumhelēqu kaybetmek, kaybolmak, kaçmak, mahvolmak.ŞİMŞEK
 [lu2] ḫa-lam ak-a-gin7 saĝ nu-mu-un-[…].ETCSL c.2.2.6-59
[lu2] ḫa-lam ak-a-gin7 saĝ nu-mu-un-[…].ETCSL c.2.2.6-59
a2-še šu-bi ḫa-lam ulutim2 ugu)[ugu4]-[bi].ETCSL C.1.7.1-127

hesap
 < Ar. muahasaba hesaplaşma, hesap tutma < Ar. hisāb < Ar. hasaba hesapladı, saydı, < Aram. hšb sayma, < Akad. hašābu saymak, hesp etmek, hesaba katmak. < Akad. EREN 
hesap Ar.  ḥisāb حساب  #ḥsb aritmetik Ar. ḥasaba حسب hesapladı, saydı Aram ḥāşəb חָשַׁב sayma, sanma. NETS
hesap aritmetik, hesap < Ar. hisāb < Ar. hasaba hesapladı, saydı < Aram. hsb sayma < Akad. haşābu saymak, hesap etmek, hesaba katmak,  kaşāpukeşēpu düşünmek, saymak, hesap etmek, hesaba katmak.  İbr. haşav, Ugar. hhthbŞimşek

heykel e-gal (Süm.); e2-gal.
heykel, büyük ev, saray, muazzam yapı.
e2-gal : saray, büyük ev. Akad. ekallum. SNAX
é-gal: palace ('house' + 'large').   ANSD, SULE
 heykel:  Aze. heykal, Tat. kheikel, Özb. khaykal.
egal  wr. e2-gal "palace; temple" Akad. ekallu TPSD, SSED 
heykel : yapu , binâ— Bild, Gebäude. ÇAOS
heykel    Ar. heykel 
a. Taş, tunç, bakır, kil, alçı vb. maddelerden yontularak, kalıba dökülerek veya yoğrulup pişirilerek biçimlendirilen eser, yontu, statü. Türkçe Sözlük 
heykel: Sami dillerinde “Tanrı” için yapılan ev’e beyt dendiği gibi ‘heykel’ de denirdi. Prof. Dr. Philip Hitti, “heykel” (hekallu), ev, köşk” anlamıyla Sümerceden alınma bir sözcüktür ve anlamı, Araplarda kullanılan sözcükte yitmeyip kalmıştır. Turan Dursun I
heyqəl heykəl (Sümer). çatal. gövdə. görüm. yonmadaş. daş bəbək. qurçaq. daraba. qabara. müsin. kəsik. heykəl. çəlim. əyin. boy. buxun. biçik. bük. burqat. daş üz. yapu. çəpək. çapaq. micəssəmə.
heyqəl heykəl (sumer).1. köpdə. köprə. kütdə. yapı.yapıt. çalım. ARIN1
heykel; Ar. haykal هيكل #hykl muazzam yapı, abide, anıt ~ İbr./Aram. hēkāl הכל saray, tapınak ~ Akad. ēkallu saray ~ Sümer. e-gal büyük ev . NETS
‘kl’ ; Akad. akallum “place.” Lw. from Süm. E.GALGOOA
ekallu É.GAL: [Government] a palace , an ark ; amat ēkalli : a palce-maid ; bāb ēkalli : the gate of the palace ; ērib ēkalli : a courtier ; ikkār ēkalli : a palace farmer ; issi ēkalli / sēgallu : the queen ; libīt ēkalli : the royal entourage , the courtiers , the court ; mār ēkalli : a courtier , a palace official ; mazzaz ēkalli : a courtier , the palace personnel ; nāgir ēkalli : the palace herald ; ṣāb / nišē ēkalli : the palace personnel ; ša-muḫḫi-ēkalli : an overseer to the palace ; ša-pān-ēkalli : a palace supervisor ; : uraḫ-Bēlat-ēkalli : (name of the first month / Nissan) ; urdu ēkalli : a palace servant , a courtier , a civil servant + ;. AKDI
ekalliyet; T&S 1892 parlamentoda azınlık (%bFr%iminoritékarşılığı) < Ar. aḳall أقلّ #ḳll  daha az, çok az < Ar. ḳalīl قليل  az
● Arapça sıfattan +iyyet ekiyle yapılmış geç dönem türevidir. NETS
heykel < Ar./Fa. heykel, tapınak, muazzam, gövde, surret < Akad. ekallum saray, yapı < Süm. E.GAL büyük ev, saray, Az. heykal, Tat. kheikel, Özb. khaykalŞimşek.2004

hınzır ~ Ar. χinzīr خنزير domuz ~ Aram. χnzīrā חנזירא (sadece etinin yenmesi dinen yasak olması bağlamında) domuz = Akad. huzīru domuz. NETS

hınzır    Ar. ¬inz³r 
esk. 1. Domuz. 2. mec. Genellikle hoşa giden bir davranış veya durum için şaka yollu söylenen bir söz.  3.sf. Yaramaz, haylaz. 4. sf. mec. Katı yürekli, kötü düşünen, gaddar.  5. sf. mec. Kurnaz, içten pazarlıklı olan. Türkçe Sözlük 
hınzır domuz < Ar. hinzir, Akad. huziru domuz > Ugar. hu-zi-ru, İbr. hazir. Şimşek
ḫuzīrua pig , a hog , a swine ; Cf. ḫuzirtu, ḫuzīrānum See also : šaḫû
Comparison with other Semitic languages :
Proto-Semitic : *ḫuzīr
Arabic : ḫinzīr  خِنْزِر «a pig / swine»
Syriac : ḥzīrā  ܚܙܝܼܪܵܐ «a pig / swine »
Hebrew : ḥazīr  חֲזִיר «a pig / swine »
Ugaritic : ḫuzīru
Ge'ez : ḫanzirADKI
hınzır  : kapan , domuz, çuçka, çuçğa  domuz yavrusu — Schwein, Ferkel. ÇAOS
huziruhog. huziranu: pig-like. TASD

hilal ~ Ar. hilāl هلال #hll yeni ay, hilal = İbr. #hll הלל ışıma, parlama = Akad. ellu.  NETS
hilal  ayça Tük Adl. Etim.Söz.Hadi
hilal, -li    Ar. hil¥l 
a. (hila:li, l ince okunur) 1. Ayın ilk günlerinde aldığı yay biçimi, ayça, yeni ay. 2. esk. Çocukların okuma öğrenmeye başladıklarında satır ve sözleri şaşırmamak için söz üzerinde gezdirdikleri ucu sivri, uzunca bir gösterme aracı.  Türkçe Sözlük 
hilal  yeni ay, hilal Ar. hilāl, İbr.  # hll ışıma, parlama < Akad. ellu temiz, açık, parlak < Akad. elēlu temiz, özgür olmak, açık, parlak olmak. Şimşek

hindiba~ Ar.  hindibāˀ هندباء yaprakları salata olarak yenen bir bitki, chicorium endivia ~? Mıs.
● Lat. intubus, Eyun. éntybon  biçimleri muhtemelen bir Akdeniz veya Sami dilinden alıntıdır. İng. frendive, Alm. endivien biçimleri Latinceden alınmıştır. NETS

hitan ~ Ar. χitān ختان #χtn sünnet töreni < Ar. χatana ختن sünnet etti = Aram. #χtn חתנ düğün yapma, aileye damat olma= Akad. χatānu damat, evlilik yoluyla akraba.  NETS
hitan    Ar. ¬it¥n  a. (hita:nı) esk. Sünnet etme. Türkçe Sözlük 

hortum Ar. hurtum burun, fil hortumu, uzun burun < Akad. huttimmu hayvanın uzun burnu, hortum, hayvanın çıkıntı oluşturan ağzı ile burnu, > Ugar. htm burun, İbr. hartom burun, gaga, Sür. hartuma fil hortumu. Şimşek
hortum Ar. χurtūm خرتوم 1. burun, gaga, yaban domuzu dişi, 2. fil hortumu Aram. χūrṭamā חורטמא burun, özellikle hayvan burnu. NETS

hububat habbeler, taneler, tohumlar < Ar. hubub taneler < Ar. habba tane, tohum # hbb < Ar. habb < Akad. habbu çekirdek. Şimşek
hububat Ar.  ḥubūb حبوب  #ḥbb tahıl taneleri, tahıllar +āt< Ar. ḥabba ͭ حبّة tane, özellikle tahıl tanesi veya tohum. NETS

humma ~ Ar. ḥummāˀ حمّاء #ḥmm genel anlamda ateş,  hastalık ateşi < Ar. ḥamma حمّ ısındı, sıcak oldu = Aram. #χmm חממ = Akad. emēmu .      NETS
humma olmak : ısıtmak,   isitme tutmak, tesehhün etmek,. — Fieberhitze bekommen, fiebern.  bizkak : humma, titretme, kakşatma, teb. — Fieber, Hitze. ÇAOS
humma    Ar. §umm¥ 
a. (humma:) tıp 1. Ateşli hastalık.  2. Sıtma nöbeti.    Türkçe Sözlük
emēmu  [KÚM ]  (vb. i/i ; stat. ēm)
G. to be hot , to run a temperature , to have fever D. to heat ; [KÚM.KÚM :] : to continually have a temperature ;
Cf. emmuemmūemmūtuummu, immu, immāniš . Comparison with other Semitic languages :
Proto-Semitic : *ḥamām
Arabic : ḥamma  حَمَّ
Syriac : ḥam  ܚܰܡ
Hebrew : ḥam  חַם
Ugaritic : ḥmm .  AKDI
emēmu to be or become hot, to heat. TASD

hurufat < Ar. harf kesik, harf # hrf keskin bir araçla oyma, bozma, tahrif etme, meslek, zanaat, ustalık < Akad. harāpu kesmek. Şimşek
hurufatAr. ḥurūf حروف  #ḥrf harfler < Ar.      ḥarf حرف . NETS

hünnap ~ Ar. ˁunnāb عنّاب #ˁnb hünnap ağacı ve meyvesi, zizyphus vulgaris = Ar. ˁināb عناب üzüm = Akad. inbu meyve. İstanbul halk lehçesinde ayn > h evrimi tipiktir. NETS
hünnap, -bı    Ar. ¤unn¥b a. bit. b. 1. Hünnapgillerden, yenilen meyvesi için özellikle Batı ve Güney Anadolu'da yetiştirilen dikenli bir ağaç, çiğde (Zizyphus jujuba). 2. Bu bitkinin meyvesi. Türkçe Sözlük 
inbu : fiber (of the date palm) TASD
inbu , zamru .  fruit
inbu  a fruit , an embryo , a flower. AKDI



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder