Sayfalar

7 Şubat 2015 Cumartesi

Etimoloji T harfi ile... I

tab < Ar. tab. Baskı, damga, basım, mühür ve damga basma, damgalama < Akad. tebu(m) batmak, daldırmak, indirmek,  kazıp açmak, batırmak, daldırmak, bastırmak, kesmek > Asur. tabā’um. ŞİMŞEK
tab ~ Ar. ṭabˁ طبع #ṭbˁ 1. mühür ve damga basma, damga, 2. karakter
Karş. Fen. ṭbˁ (sikke, para), Akad. ṭabū (batma, basma). NETS
tablet. Süm. dub.tuppum. SNAX
tablet    Fr. Tablette.  1. Düz ve yassı biçimli, çiğnenecek veya yutulacak madde: İlaç tableti. Nane şekeri tableti. 2. tar. Eski medeniyetlerden kalma, pişmiş veya güneşte kurutulmuş kilden yapılmış, üzerinde çivi yazısı ile metin yazılı belge. Türkçe Sözlük
tablet   İng. Tablet, cuneiform tablet 
Eski uygar budunlardan kalma, pişmiş ya da güneşte kurutulmuş kilden yapma, üzerinde çivi yazısı ile metin yazılı belge. Türkçe Sözlük
dub wr. dub "tablet" Akad. ţuppu. TPSD
tablet ~ Fr. tablette [küç.] 1. masacık, 2. 1. küçük levha, 2. Yassıltılmış hap < Fr. table masa, levha, düz yüzey +ette → tabela. NETS
dub (Süm.) kil levha, belge. Türk dili TUP pişmiş kerpiç (Türkçe).
“Bu sözün tarihçesinin cetvel çerçevesine sığmadığınıbelirterek bazı faktörleri gözden geçirelim.
Sümerce'de bu sözün tarihi eski Sümer'ce şekline (TUP) kadar uzanır. Bu söz aynı devirde Akadlar tarafından da benimsenir:
TUPP-Kil levha, yazı malzemesi.  Onlar vastasıyla
eski Ön Aysa dillerine geçer, TUPİ (Elam), TUPPİ (Hurri) vs,. Avrupa'nın eski dillerinde bu söz TİPUS basma kitap, basma
mühür (Latin), TiPOS-basma (Yunan) şekillerinde kullanılır. u/i degişmesi sonraki devrelerde Batı  Avrupa dillerinde TiPE mühür, basma kitap, örnek, tip, tasvir (Fransız), TAYP TİPE)- mühür, baskı makinası (ingiliz) şeklinde görülür.
Bu söz yeni birleşmelerinde çok kullanılır: Tipografya, teleteyp vs. Türk şivelerinde 1. Yazma, cilt, kitap (Türkiye Türkçesi).
Türk şivelerinde: 2. Muska, tılsım, yazılı madalyon (Kazakça vs.)
Başka vokalleşmede: TAPU senet (Türkiye Tükçesi) TAP basma (Çağatay şivesi), TABLİ, TAPLI basma. Mühür sahibi kimse, TABLA kap (Türkiye Türkçesi) kil levha şeklinde olan
eşyalarda yansımalarını bulmuştur. TABLA-tepsi yassı eşya (Türkiye Türkçesi) DABLA tepsi (Kırım-Tatar), TABA- tava, toprak tepsi (Kazakça) TABAK enli yaprak, tepsi, tava hamur teknesi;  kağıt yaprak, enli yaprağı olan bitkiler- bağ yaprağı; tabak (Umum Türk)
TABAN (TUBAN) Taban; esas (Umum Türk).
Varyantlar; TOBAN, TUBAN. Ve nihayet TABAA (TAMBA, TAMGA, TABGA) yazı işareti, yazı damga, basma, harf.
Binlerce yıl geçti, yazı sistemleri değişti, fakat ilk yazı terimi oldugu gibi kaldı. Kendisinin ilk (Sümerler'den önceki) manasını (TUP-dip, esas, yassılk) da koruyabilir. Fakat bu söz
Sümerler'in sayesinde sonraları  Türklerin de kullandıkları yeni bir mana kazandı.
$ekil ve mana itibarıyla bu gruba yakın olan diler Avrupa dillerindeki iladeleri kaydetmeyi gerekli saydık:
TABULA levha, cetvel (Latince) TABLA (levha), cetvel (Yunanca).
Bunlardan da Batı Avrupa dillerindeki terimler türemiştir.  Table-masa (ingilizce),-tabel cetvel (Hollanda) tafel-levha cetvel, masa (Almanca).
Slav dillerinde: TABLiYA-levha (Sırp), TABELA-cetvel (Polonya TABLİNKA-TABAKA (tütün kutusu) (Rus ağızları, TABLİYA satranç levhası (Eski Rusça).
Çağdaş Rus edebi dilinde TABEL, TABLİSTA, TABLO, FABULA, TABRUO, TEMA..
İnsanlık Sümer derslerini unutmadı, hatta kil levhaların şekli (yassı kerpikçikler) malzemesi (pişmiş kil) ve onlardaki tasvir (kil levhalar yaay çizilmiştir) her şey, her şey “öz” de aksetmiştir. Avrupa ve Türk halklarının ataları Sümerler’in kil tabletlerini görmüşler ve onların bu dahiyane keşfinden istifade etmişlerdir. Sonraları Türkler kil levhanın adını değiştirmeye alışarak birleşik bir söz yaptılar: “KİR-PİÇİK”- “kil kitab”.  Olcas
dub (Süm.) tablet, liste, belge, mektup. tuppum. SNAX
dub wr. dub "tablet" Akad. ţuppu . TPSD
dub "Tafel" ,  tablette, Akad. tuppu. SUZE
ĝeštug2 dirig dub dnisaba-ke4 šum2-ma-zu.ETCSL c.2.5.3.2-64
inim-ma dub maḫ-gin7 šu mu-na-an-sig10.ETCSL c.1.8.2.3-455
šag4-ĝu10 dub gal-gal ĝiš-/ḫur\ [X X]. ETCSL c.2.4.2.03-54

tarih ~ Ar. taˀrīχ تأريخ #wrχ/Arχ 1. günün tarihini yani hilalin kaçıncı günü olduğunu belirleme, 2. olayları tarih sırasına göre yazıya dökme, kronik < Aram. yarχā ירחא #yrχ ay (gök cismi ve zaman birimi) (= İbr .yāreχa ירח = Akad. warχu/arχu) 
● Anlam evrimi için karş.  Lat. calendarium (takvim) < calendae (ayın ilk günü, hilalin göründüğü gün). NETS
 tarih    Ar. t¥r³¬ (ta:rih) 1. Bir olayın gününü, ayını ve yılını bildiren söz veya gün. . 2. Toplumları, milletleri, kuruluşları etkileyen hareketlerden doğan, olayları zaman ve yer göstererek anlatan, bu olaylar arasındaki ilişkileri, daha önceki ve sonraki olaylarla bağlantılarını, karşılıklı etkilenmeleri, her milletin kurduğu medeniyetleri, kendi iç sorunlarını inceleyen bilim. 3. Bir konuyu geçmişi ve gelişimi içinde inceleyen anlatı. . 4. Tarih kitabı: Cevdet Paşa'nın Osmanlı Tarihi. 5. Tarih dersi.  Türkçe Sözlük
tarih    < Ar. târih: tarih ; bk. ayrıca tevellüd tareh.  Türkçe Sözlük
 tarih günün tarihi, yani hangi ayın kaçıncı gün olduğu, olayları tarih sırasına göre yazıya dökme işi, kronik < Ar. ta’rih tarih düşme, eski şeyleri anlatma < # arh veya wrh Aram. yareha ay (gök cismi veya zaman birimi) , İbr. yāreha < Akad. warhu, Asur. urhu gök cismi ve zaman olarak ay > Ugar. ‘yrh, Fen. yrh. Şimşek

tabut ~ Ar. tābūt تابوت #tbwt sanduka, lahit ~ Aram. tēbūtā תבותא = İbr. tēbah תבה  özellikle Nuhun gemisi veya Musa yasalarının saklandığı sandık  ~ Mıs.  tbt 
● Nöldeke NB 49 Habeşçe tabot (sanduka, özellikle Kutsal Kitap ve kilise eşyasının saklandığı sandık) biçimine işaret eder. Jeffery 88. NETS
tabut    Ar. t¥b°t . 1. Ölünün içine konulduğu sandık biçiminde araç, sal.  2. hlk. İçine yumurta konan uzun sandık. Türkçe Sözlük

Eski Yunanca’ya Eski Mısırca’dan geçmiştir.

tacir
,  tüccar dam-gar (Süm.); tamkaru
dam.gàr tamkāru. a merchant, a trader, a tradesman. AKDI
damgar; kelimesinin Sümerce’den önceki bir alt dil (substrat)’e ait olabileceği. Landsberger
damgar [MERCHANT] wr.  dam-gar3 "merchant, trader" Akad. tamkāru  dam-gar3 merchant, trader Akad. tamkāru "merchant, businessman".  See ETCSL: dam-gara3=merchant.  Note: Sümerian dam-gar3 is a rebus representation of Akkadian tamkāru damgargal [MERCHANT] damgargal [MERCHANT] wr. dam-gar3-gal; dam-gar3 "leading  merchant"  [1]  dam-gar3-gal  [2]  dam-gar3 1. leading merchant zu2-lum did utu dam-gar3-gal-kam . SSED
dam-gàr : merchant (tamkāru). ESUG
dam-gar3 : "Kaufmann"  tamkāru DAM.GAR3  tamkārum "Kaufmann") gal:dam-gar3 ("Großkaufmann")  dam-gara3  Akad. > tamkārum ("Kaufmann",  dam-gar3-gal ("Großkaufmann")  dam-gara3  ("Kaufleute",  ("Kaufmann"; als Libripens in Kaufurkunden, (et peut-être  DAM-KAR)  |  dam-gar3 "marchand"  (tamkārum)  s. gal:dam-gar3, ugula  dam-gar3-gal  "Großkaufmann" . SUZE
dam-gar3/gara3 : tüccar. Akad. tamkarum. SNAX
tacir < Ar. tācir ticaret yapan, tüccar < # tcr alışveriş etme, ticaret yapma < Aram. taggārā < Akad. tamkāru, damk/garū tacir, tüccar, iş adamı < Süm. dam.gar, tam.gar tüccar. Şimşek
dam-gàr(-a): merchant (Akad. loanword from tamkaarum, 'merchant', cf., makaarum 'to do business'). ANSD
damgar  wr. damgar"merchant, trader" Akad. tamkāru.
damgar3 damgar  wr. dam-gar3 "merchant, trader" Akad. tamkāru. damgargal  wr. dam-gar3gal; damgar3 "leading merchant".TPSD
tamkaru; merchant, trader, monetlender; from Oakk, on; wr. Syll. And (LU)DAM.GAR. TASD
dam-gar3 "Kaufmann". Akad.  tamkāru. SUZE
tüccar~Ar. tuccār تجّار [çoğ.] tacirlertācir
 تاجر [#tcr] → tacir.
tacir ; ~ Ar. tācir تاجر #tcr ticaret yapan ~ Aram. tagārā /taggārā תגרא a~ Akad; tamkāru < Akad. makāru alıp satma, ticaret yapma. NETS
tacir <  Ar. tācir ticaret yapan, tüccar < # tcr alışveriş etme, ticaret yapma < Aram. taggārā < Akad. tamkaru(m) damk/qaru tacir, tüccar, iş adamı < Süm. DAM.GAR tüccar, TAM.GAR ticaret. ŞİMŞEK

 Proto-Fratlı'lar ticaretin ceddi olarak görünüyorlar. Bunlardan Sümer'ler ve Babilliler ticareti alarak en yüksek şekillerine kadar tekâmül ettirmişlerdir. Bu günkü Tacir kelimesinin aslı Sumerce damgar, Akkadca tamkar kelimelerinin, şimdiye kadar kabul edildiği gibi, Sami asıldan değil, ProtoFıratça'dan olması daha muhtemeldir.  Landsberger.http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/26/1042/12584.pdf
tacir    Ar. t¥cir . (ta:cir) esk. Ticaretle uğraşan kimse, tüccar. Türkçe Sözlük 
tacir Ar. tācir تاجر  #tcr ticaret yapan Aram. tagārā/taggārā תגרא    Akad tamkāru  Akad. makāru . NETS
tüccar    Ar. tucc¥r . Ticaret yapan, ticaretle uğraşan kimse, tacir. Türkçe Sözlük
tamkāru  [DAM.GÀR ]
a merchant, a trader, a tradesman ; AKDI
dam-gara3 gal-a-ni kug ur2-[ra …]. ETCSL c.2.4.2.05-89
dam-gara3 saĝ du3-du3 nu-zu bal-še3! mu-X-ak. ETCSL c.3.3.20-5
dam-gara3 gu5-li-ni-ir lu2 na-an-tuku-tuku.  ETCSL c.6.1.03-127

tahin
< Ar. tahīn un, darı unu, susam unu < thn öğütme, değirmenden geçirme < Akad. tenu, teānu öğütmek, değirmen işletmek, ezmek. Şimşek 
tahin Ar. ṭaḥīn طحين  #ṭḥn her çeşit un Ar. ṭaḥn طحن  1. öğütme, 2. un. NETS

tahrip < Ar. tahrÎb harap etme < hrb yıkma, tahrip etme, harap olma < Akad. harābu yıkmak, tahrip etmek, terk etmek. ŞİMŞEK
tahrip ~ Ar. taχrīb تخريب #χrb harap etme, yıkma < Ar. χarāb خراب harap olma → harap . NETS

takdim. taqtitum. Bitirme, tamamı. ??
taklīmu
offering , showing (a present, an offering)
See also : niqiu, surqinnu, taqribtu, ginû, satt. AKDI
takdim    Ar. ta®d³m.  (takdi:mi) 1. Bir şeyi karşılıksız olarak birine verme, sunma. 2. Tanıtma, tanıştırma. 3. Öne alma, önceye alma.  Türkçe Sözlük
takdim ~ Ar. taḳdīm تقديم[#ḳdm önceleme, giriş konuşması yapma, sunma → kıdemNETS

takdis < Ar. qudsi kutsal < # qds kutsal olma, < Akad. qadāšu(m) saf, temiz olmak, saflık, temizlik, Akad. kadāšu ‘celebration’ kutlamak, ilan etmek, ayin yapmak, hadāšu sevinmek, hoşlanmak, memnun olmak. ŞİMŞEK
takdis ~ Ar. taḳdīs تقديس #ḳds kutsama < Ar. ḳuds /ḳudus قدس kutsal olma, arınmış olma → kudsi  . NETS
qadāšu *  to sanctify , to hallow. See also : quddušu, quššudu. Hebrew : qadiš «holy». AKDI

tandır  tennur ~ Ar. tannūr تنّور fırın, özellikle kilden yapılan kuyu şeklinde fırın ~ Aram.  tanūrā תנורא = Akad. tinūru● Çok erken tarihten itibaren Batı Asya dillerine yayılmış bir sözcüktür. Karş. İbr. tennūr, Ave. tanūra, Fa. tanūr/tandūr (fırın). Hind. tandūri biçimi modern devirde Farsçadan alınmıştır. NETS
tandır. fırın, soba, ocak.. duruna. tinurum. SNAX
duruna/ti-nu-ur (Süm.) / wr. imduruna2; imti-nu-ur; durunax(|KU.KU|) "oven, tannour" Akad . tinûru.TPSD
tandır tinur/ti-nu-ur. tinurum. fırın. SNAX
tunur / tinur  / turun ("Ofen" , udun  tinūru). SUZE.
tandır    < Ar. tennûr: tandır; bugün daha çok köylerde, 'lavaş' ve diğer ekmeklerin ve yemeklerin pişirildiği pişirilmiş topraktan üste doğru daralan bir bidon şeklinde yapılmış ve toprağa gömülmüş ocak; girdapların açtığı su dibi oyukları; küçük çocukların ayakta durması için yapılmış altı düz, yanları açık ve üst tablasının ortası delik nesne. || tandır başi: mutfaklarda tandır veya tandırların bulunduğu yüksekçe yer || tandır issiyiken eymeyh dutar: demir tavında dövülür anlamına atalar sözü || eşine eşine çihdi tandır başına: birisinin çeşitli oyunlar çevirerek önemli bir mevki elde etmesi hakkında söylenir. Türkçe Sözlük
tandır    Ar. tenn°r .  1. Yere çukur kazılarak yapılan bir tür fırın. 2. Bazı yerlerde, kışın ayakları ısıtmak amacıyla alçak bir masanın altına mangal konulup üstüne yorgan örtülerek yapılan düzen. Fr. athanor.Türkçe Sözlük
tandır tanura / tanur ‘fırın’ (Sami dili). Laufer
tandır 1. ‘yere çukur kazılarak yapılan bir çeşit fırın’; 2. ‘kışın ayakları ısıtmak için alçak bir masanın altına mangal konulup üstüne yorgan örtülerek yapılan düzen’. – Krg. tandır (dandır, nandır) < Ar. tannûr ‘runder Backofen aus Lehm’. Farsçada tanūr ‘an oven’ yanında tandūr olarak da geçer. Kürtçede tendûr, tenûr biçimleri kullanılır. Räsänen’e göre; Arapça tannūr, Arami tannūra dan alınmıştır. Arami tannūra ise Akadçada ‘ofen’ olarak kullanılan tinūru’dan gelir. EREN
tandır < Ar. tennūr fırın < Aram. tanūrā < Akad. tinūru > İbr. tanūr, tennūr > Aram. tanūrā > Ave. tanura, Fa. tenûr (fırın), Erm. t’onir, Gür. toren, Aze. tendir, Urdu. tandur, Hind. tandūrî. ŞİMŞEK

Jules Michelet’in deyişiyle “Her kelime bir fikri ifade eder ve her fikir bir varlıktır. Demek gramer, mantık, mantık da bilimdir.” Tandır kelimesi de uygarlıkların gelişiminde çok önemli bir işlevi olmuş bir kelime, dolayısıyla bir fikir ve sonuçta bir varlıktır. Tandır kelimesinin değişik dillerdeki söylenişini görünce insan şaşırıyor. Tarihsel süreçte değişik uygarlıklarda ve değişik dillerde kelimelerin fonetiğinin benzerliği uygarlıklardaki sürekliliğin günümüze kadar uzanan öyküsünün bir özetini veriyor sanki. TANDIR Yapımı: Tandır ağız çağı 55-65 cm. taban çapı 80-90 cm. derinliği ise 100-130 cm olan ve kilden yapılan silindirik bir pişirme ve ısıtma fırınıdır. Killi topraktan yapılan tandırın ağız kısmı ölçülerinden de anlaşılacağı gibi biraz daha küçük olur. Tandırın ön alt kısmında ateş yakıldığında hava sirkülasyonunu sağlayan 10-15 cm. çapında külve (külle) adı verilen ve tandırın içine açılan bir tutuşturma borusu bulunur. TANDIR ve UYGARLIK: Tandırın günümüzde de kırsal Anadolu’nun çoğu yerinde kullanılan insanlığın genel mirasının önemli bir parçasıdır. Tandır hem yemek pişirmede hem de evin ısıtılmasında kullanılan bir fırındır. Başlangıçta tandır tavanda bacası olan evlerde kullanılırdı. Uygarlığın gelişimiyle birlikte tandır evi ya da tandırbaşı denen kapalı bir mekan da kullanılmaya başlandı. Tandırın en önemli sorunu ocağın ateşlenmesinden sonra 2 saate yakın etrafı dumana boğmasıydı. Evin ortasında bulunan tandır aynı zamanda ekmek fırını olarak ta kullanılmaktaydı. Tandır yemek yapımında kullanıldıktan sonra evin ısısını sıcak tutardı. Odunun az bulunduğu yerlerde tandırın ısıtılmasında genellikle tezek ya da saçma (küçük parçalar halinde tezek) kullanılırdı. Tandır külünün temizlenmesinde gelberi denilen araç kullanılırdı. Tandır aynı zamanda romatizma hastalığına karşı kullanılan bir kür merkezi görevini de görürdü. Romatizması bulunan kişinin bacakları bir şilteyle sarılır ve ayakları tandırdan içeri sarkıtılarak hastalık tedavi edilmeye çalışılırdı. Tandırda pişirme tekniği hem gelenekler hem de tarihsel zamanlarda derin kökleri olan bir pişirme tekniğidir. TANDIRIN SOYAĞACI: Prehistorik dönemlerden günümüze uzun ve prestijli bir soyağacı olan bir kelimedir. Tandır kelimesi Akadça tinuru kelimesinden türemiştir. Ortaçağ ve günümüz Arapçasına ise tannour / tennur / tanur olarak geçmiştir. Benzer şekilde orta dönem Farsçasında tanur / tenur olarak kullanılan kelime günümüz Farsçasına da değişmeden geçmiştir. Aramice tanura olan kelime İbrancaya ise tanur olarak geçmiştir. Arapçadan Gürcüceye tone / tören, Ermeniceye tonir, Türkmenceye tandıra, Pencap diline tanuri / tandoori, Urducaya tandur, Azericeye tendir, Türkçemize ise tandır olarak geçmiştir. Tandır kelimesi İngilizce, Fransızca, İtalyancada tandoor, Almacada ise tandur olarak kullanılmaktadır. Anadolu’da tandır, eski kalıntılardan da anlaşılacağı üzere Selçuk ve Osmanlı dönemlerinde kullanılan en yaygın ekmek yapımında kullanılan bir pişirme tekniğidir. 
Tandır kelimesinin etimolojik tarihinin bize gösterdiği gibi prehistorik dönemdelerden günümüze kadar devam eden değişik uygarlıklarından ilk önce Mezopotamya uygarlığında tarihe kaydını yaptıran bir kelimenin uygarlıkların sürekliliğinin bir kanıtı olarak fonetikte değişiklikler gösterse de dillerdeki çağrışımların benzerliğini göstermesi açısından ilginçtir. İnsanoğlunun en temel gereksinimi olan suyun, ekmeğin, ısınmanın ve pişirmenin insanlığın ortak paydası olarak dillerdeki izdüşümünü tandır kelimesinde izlemek tarihin dillerde kendisini sürdürdüğünü gösteriyor. Fehmi Dinçer. Ankara 2010. Milliyet Blog.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder