Sayfalar

7 Şubat 2015 Cumartesi

Etimoloji S harfi ile... III

sele yayvan sepet < Ar./Fa. salla hasırdan örülmüş sepet < Aram. sala < Akad. sellu, sillu(m) sepet, sele < Süm. GI.GUR.SAL.LA (ince bir kap), İbr. ssal, Fa. salle. Şimşek 2004
sele ~ Ar./Fa. salla ͭ سلّة hasırdan örülmüş sepet = Aram. salā סלא  =  Akad. sellū. NETS 
sele bisiklet oturağı ~ Fr. selle eğer, semer; << Lat. sella (*sed-la) < Lat. sedere,. sess- oturmak → sedye . NETS
sellu, sillu, sallu basket. TASD
sele ‘yayvan sepet’ < Ar. sala, Far. salla, Krt. sele. Eren
sele. Gi-gur-sal-la. sellum/ sillum. Küfe,sele, sepet.
pisan/pisan3. pisannum. Kap, kalıp, sandık, teskere. pisan2: Kutu, çekmece, sandık. SNAX
sele    Ar. selle  (I) a. Yayvan, genişçe sepet. Türkçe Sözlük 
sele    Fr. selle  (II) a. sp. Bisikletin oturulacak yeri.   Türkçe Sözlük 
sellu → sillu sillu  [GI.GUR.SAL.LA :] 1) a basket especially fro bread and dates ; 2) qan sill : a kind of arrow (?) ; 3)  : an archivolt , an arch ; Variants : sellu. AKDI
sele ‘yayvan sepet’ < Ar. salla ‘kleiner Korb aus  Weidenruten’. İran dillerinde de yaygın olarak kullanılır. Far. salla ‘wicker, or snake-catcher’s basket’. Krt. sele ‘grand panier d’osier’. Arapça salla’nın Türkçede sele’ye çevrilmesi normaldir. EREN
sele yayvan sepet < Ar./Fa. salla hasırdan örülmüş sepet < Aram. salā < Akad. sellu, sillu(m) sepet, sele, Akad. šillu sepet ya da sadak? < Süm. GI.GUR.SAL.LA (ince bir kap). İbr. ssal, Fa. salle. ŞİMŞEK

sema gök, gökyüzü < Ar. samā gök < # smw çok yükselme yüksekte olma yücelme < Akad. šamû, šamā’u gökyüzü, hava. ŞİMŞEK
sema ~ Ar. samāˀ سماء [#smw] 1. üst, yüksek, en üstte olan, 2. çatı, tavan, ayakkabının üst kısmı vb. 3. gökyüzü < Ar. samā سماyüksek idi, yükseldi, yüceldi● Sümeyye adı semāˀ sözcüğünün küçültülmüş (diminutive) biçimidir. NETS

semer yük hayvanı < Yun. (samari) s
ágma) semer, ağır örtü < Ar. himar eşek < imeru, imi/aru(m), Asur. emāru(m) eşek İbr. hamor, Sür. hemera, Ugar. hhmr. Eşek ve semer kelimeleri birbirleriyle anlam etkilişimine uğramış olmalıdır. ŞİMŞEK
semer ~ Yun. sagmári σαγμάρι [küç.] yük hayvanlarına mahsus semer < Eyun. ságma σάγμα  +ari < Eyun.  sáttō, sag-σάττω, σαγ- yüklemek +ma . NETS
semer  :  tukum — Sattel. ÇAOS

sen zae / za-e (Süm.); 
sen zae. you. STDT.
sen [ETü] Or 735 sen ikinci tekil şahıs zamiri << ATü  . NETS
sen ‘tekil ikinci kişiyi gösteren zamir’ = ET, OT. Sen (DLT). – sen (Kzk., Kırg., Özb., Trkm.), sän (Az., Uyg.), sin (TatK.), hin (Bşk). TUGÜ
ze (Süm.) sen Türk dili SEN (SEN-SIN) sen. Moğolca’da Si sen. Olcas
za(-e) (Süm) sen. SNAX
za-e dnin-ḫur-saĝ-ĝa2 mu-e-tum2-mu-un-nam. ETCSL c.1.1.1-226
za-e dumu lugal-la. ETCSL c.4.08.02-12
dinana za-e maḫ-me-en za-e gur4-ra-me-en. ETCSL c.4.07.3-269

sepet . zabalu, zebelu to carry, transport (a load), to deliver. TASD
sepet~ Fa. sabad/sapad سبد/سپد hasır kova << Ofa. *sapad. Ar. safaṭ biçimi Orta Farsçadan alıntıdır. NETS
sepet    Far. seped a. 1. Saz, kamış veya ince dallardan örülerek yapılan, genellikle sapı olan, yiyecek ve eşya taşımak için kullanılan kap. 2. sf. Bu kabın aldığı ölçüde: Bir sepet elma. 3. sf. Bu kap biçiminde örülerek yapılmış: Sepet sandık. Sepet araba. 4. den. Sazdan örülmüş balık kapanı. 5. Motosikletin yan tarafında bulunan, tek yolcu taşımak üzere hazırlanmış ayrı bölüm. 6. sp. Basketbolda sayı kazanmak için, içine top atılmaya çalışılan demir çembere geçirilmiş altı açık ağ.   Türkçe Sözlük 
sepet ‘örme kap’ – Tkm. sebet, Krg. sebet, KKlp. sebet < Far. sapad, sabad ‘a basket’. Arapçada (Suriye) da sabat ‘panier’ olarak kullanılır. Balkan dillerine de geçmiştir. EREN

servi, selvi (cupressus semp. < Fa. serv < Akad. şurmenu, şurminu(m), şur’inu, selvi, servi < Süm. ŞURMEN, ŞU.ME.EREN, ŞU.EREN.ME. Şimşek. 2004
šurmenu, šurminu, šur’inu cypresses. From Süm. UrIII, ŠU. ÙR.ME. TASD
ĝiššu-ur2-me,-min3 "Zypresse" . Akad. šurmēnum. SUZE
servi ‘Akdeniz bölgesinde yetişen, kışın yapraklarını dökmeyen, ince uzun bir ağaç. Yerel ağızlarda selvi olarak geçer. < Far. sarv. Eren
selvi ~ Ar./Fa. sarv سرو kozalaklı bir ağaç, cypressus = Aram. şarwēn/šarwaynā/şurbinnā שרוין ~ Akad. şurmēnu/şur'īnu ● Sonsesteki /i/ Türkçede türemiştir. Akadça için CAD 17.3 349-353. NETS
şu-ur2-me / şu-ur2-min servi, söğüt. SNAX
šurmen wr. ĝeššu-ur2-me; šu-me; ĝeššu-ur2-min3ĝeššume; šurmen(|ŠU.ME.EREN|); šurmenx(|ŠU.EREN.ME|);šurmenx(|EREN.ŠU.ME|) "cypress" Akad. šurmīnu. TPSD
servi    Far. serv. bit. b. Servigillerden, Akdeniz bölgesinde çok yetişen, kışın yapraklarını dökmeyen, 25 metre boyunda, ince, uzun, piramit biçiminde, çok koyu yeşil yapraklı bir ağaç, andız, selvi, servi ağacı (Cupressus sempenvirens). Türkçe Sözlük 
selvi . bit. b. Servi.   Türkçe Sözlük
šurmēnu. Cypress. AKDI
servi ‘Akdeniz bölgesinde yetişen, kışın yapraklarını dökmeyen, ince uzun bir ağaç’. Yerel ağızlarda selvi olarak geçer. < Far. sarv ‘the cypresses-tree’. EREN

sıklet ~ Ar. θiḳla ͭ ثقلة [#θḳl] ağırlık, hantallık < Ar. θaḳula ثقُل ağır idi (= İbr. #şḳl שקל ağır olma, tartma = Akad. şaḳālu)● Ar. şaḳūl Aramiceden alınmıştır. NETS
sıklet    Ar. ²i®let  a. 1. Ağırlık, yük. 2. esk. Sıkıntı. Türkçe Sözlük
sıklet ağırlık, yük < Ar. şiqla, # şql ağırlık, hantallık, Aram/İbr. # şkl ağır olma, tartma < Akad. şaqalu tartmak, ödemek. Şimşek
sır. pu3-zur8. puzrum. Sır, saklı, gizem
sır . 1. Bazı nesnelere parlaklık verme, dış etkilerden koruma, sızmalarını önleme vb. amaçlarla sürülen, saydam veya donuk vernik: Küpün sırı dökülmüş. 2. Aynaların arkasına ve kaplama metal eşyanın yüzüne sürülen ince tabaka.   Türkçe Sözlük 
sır, -rrı     Ar. sirr. 1. Varlığı veya bazı yönleri açığa vurulmak istenmeyen, gizli kalan, gizli tutulan şey. 2. Aklın erişemediği, açıklanamayan veya çözülemeyen şey, giz, gizem:. 3. Bir işin, bir şeyin dikkat, yetenek, deneyim ve sezgi yardımıyla kavranabilen en zor, en ince yanı. 4. Bir amaca ulaşmak için kullanılan, başvurulan özel ve gizli yöntem.   Türkçe Sözlük 
sır ~ Ar. sirr سرّ [#srr] 1. göbek deliği, bir şeyin en iç ya da orta kısmı, ruh, yürek, 2. gizlenen şey, giz (= Arsurra ͭ سرّة göbek deliği = Aram. şūrā/şerā שוראNETS
sır 1. ‘çanak, çömlek, testi, küp gibi toprak kaplara parlaklık vermek, dış etkilerden korumak, sızmalarını önlemek gibi amaçlarla sürülen, saydam veya donuk vernik’. 2. ‘aynanın arkasına ve kaplama metal eşyanın yüzüne sürülen ince metal tabaka’. – Tkm. sır, TatK. sır, Nog. sır ‘yağlı boya’, Alt., Tel., Sag., Koy. sır, Kzk. sır ‘boya, aşı boyası’, KKlp. sır ‘boya, cila, mine’, Krg. sır ‘boya’, Özb. sir, Yuyg. sir, Çuv. sār,sārā ‘boya’. Orta Türkçede  sır olarak geçer. Çince ts’ir < ts’it ‘cila’. Moğolcada da sir olarak kullanılır. EREN

sırf ~ Ar. ṣirf صرف saf, arı, mutlak (sıfat) (= İbr./Aram. #ṣrp צרפ (metalleri, özellikle altın ve gümüşü) arıtma, rafine etme = Akad. ṣarāpu) → sarf   NETS
sırf    Ar. ¹irf  zf. 1. Yalnızca.  2. Tümüyle, tamamen. Türkçe Sözlük 

sigma ~ Eyun. sigma σιγμα Yunan alfabesinde s harfi, Σ ~ Fen *samk Fenike alfabesinde s harfinin adı = İbr/Aramsāmek סמך İbrani ve Arami alfabesinde s harfi, ש. NETS
Bkz; alfa, alfabe, beta, cim, delta, elif, epsilon, gama, omega, pi

sihir/sihr ~ Ar. siḥr سحر [#sḥr] büyü, sihir = Akad. sāχiru büyücü, sihirbaz.  NETS
sihir : bögü , büyü , efsun. cadu, elbesti, peri han, başçı hatun, babalu, ilm-i ruka, salus. — Zauber, Zauberei, Hexerei, Hexe, Peri Frau, Zauberkunst. ÇAOS
sihir, -hri    Ar. si§r  a. Büyü.   Türkçe Sözlük 

sikil (Süm.) temiz. SILIK 1. Ceket. 2. Palto, pardösü. temiz.  (Eski Türk;Türk). SİKİL KIZ (bakire) anlamında Eski Türk şiir dilinde kullanılan bir tabirdir.  Olcas
sikil (Süm) : temiz, kutsal, beyaz, katkısız, namuslu, düzgün, başarılı. ellumSNAX
sikil "rein" . Akad. ellu. SUZE
sikil : soy nesli pak olan, banuzade, şehzade, beyzade. — Von reiner Abstammung, Königssohn, Prinz. ÇAOS
diĝir šu sikil šu-luḫ me zalag-zalag-ga me-ni.  ETCSL c.4.12.1-25
e2 me-zu me sikil šu-luḫ-zu šu-luḫ dadag.ETCSL c.4.80.1-428
kur šuba2 kur ki sikil u3-tu-ud-da-za. ETCSL c.1.3.2-17

sikke
 ~ Ar. sikka ͭ سكّة [#skk] 1. dövme demirden yapılan herhangi bir şey, saban demiri, üzerinde para basılan koni şeklinde demir kalıp, 2. madeni para, 3. bazı tarikatlere özgü koni şeklinde külah ~ Aram. sikkā/sikktā סכא/סכתא 1. çivi, saban demiri, 2. metal para ~ Akad. sikkatu mıh, çivi 
● Aynı Sami kökünün Arapça biçimi şakka (çivi veya şiş saplama, kuşkuya kapılma) fiilinde görülür. Ar. sakka (para bastı) fiili isimden türetilmiştir. NETS
sikke    Ar. sikke  (I) a. esk. 1. Madenî para. 2. Madenî paralara vurulan damga. Türkçe Sözlük 
sikke 1 hayvanları bağlamak için yere çakılan demir veya ağaç kazık < Ar. sikka hayvanları bağlamak için yere çakılan demir veya ağaç çivi, Aram. sikkā / sikkƏtā çivi, saban demiri < Akad. sikkatu(m) kazık, takoz, kama Asur. s/ziqqatu tahta çivi, çivi, mıh. Eren
sikke 2 üzerine para basılan koni şeklinde demir kalıp, madeni para < Ar. sikka madeni para < Ar. sakka para basma < # skk < para basma, Aram. sikkā / sikkƏtā madeni para < Akad. sikkatu(m) kazık, takoz, kama > Asur s/ziqqatu tahta çivi, çivi, mıh. ŞİMŞEK
sikke  : yarmak , beyaz para, altun, yamu. — Geld, Silbergeld, Gold. ÇAOS

silsile < Ar. silsile(t) zincir, silsile < slsl < Akad. şerşe(r)ru(m), şirşirum zincir halkası < Süm URUDUŞER.ŞER. Şimşek.2004
silsile ~ Ar. silsila ͭ سلسلة [#slsl] zincir < Ar. salsala سلسل [onom.] zincirlenme (= Aram.    şalşalitā שלשלתא zincir ) NETS
silsile    Ar. silsile a. 1. Birbirine bağlı, birbiriyle ilgili şeylerin oluşturduğu dizi, sıra.  2. Bilinen en eski atalardan yaşayan torunlara kadar aile sırası. Türkçe Sözlük 

sima < ar. sīma tip, karakter, çehre, damga, mühür, marka < Akad. zimu yüz, yüz çizgileri, görünüş. Şimşek

simit, susam še-i3-geš (Süm.);
še-i3-geš  ĝeši [SESAME] wr. ĝeš-i3; šeĝeš-i3; še-i3-ĝeš "sesame" Akad. šamaššammū TPSD
i3 fine flour . ince un.  AKDI
 Sümerlerin günlük yemek öğünlerinin üçüncü unsuru da susam yağıdır. Susam yetiştirme tarihi, arpa kadar eski olmayıp ilk defa üçüncü kültür devresinde rastlanır. Demek oluyor ki Proto-Fıratlılar susamı tanımıyorlardı. Bunu bize esasen susam kelimesi de isbat eder: Se-gis-i = Sümerce yağağacının, tanesi demektir. Susam mânasına gelen bu kelimenin Akadça mukabili olan Saman-sammi=nebat yağı kelimesi bütün diğer dillere yayılmıştır. Bu kelimeyi, Hurrice Sum-Sum, Arapça sim-sîm veya sum-sum, gerekçe sesafnos, Türkçe sisam ve yine Yunanca sesamiteskelimesinden gelen simit kelimelerinde görüyoruz…..İnce un öğütme şekli 2000 yıldan sonra Mezopotamya'dan garba doğru yayılmıştır. Bunu filoloji yoluyla isbat edebiliyoruz. Çünkü ince un mânasına gelen Latince simila kelimesi Mezopotamya'dan Anadolu yoluyla garp dünyasına yayılmıştır. Landsberger. (Mezopotamya’da Medeniyetin Doğuşu.)
ŠE.ĜIŠ.I3  # i3-ĝiš u5-mu  ES = i3-ĝiš  "Sesam-Öl"  ellu. Schretter 263:468.   SUZE 
simit; semid beyaz ekmek, irmik ekmeği, ince bulgur, irmik, beyaz un, beyaz ekmekten yapılan halka  ~ Ar. samīd سميد [sf.] ince bulgur veya irmik ~ Aram. samīdā סמידא un ~ Akad. samīdu < Akad. samādu öğütmek. NETS
susam; sısam/susam/süsen~Fa. sūsan سوسن susambitkisi ~ Aram. şūmşmā שומשמא ~ Akad. şamşammū yağotu§ Akad. şamnu yağ+Akad.  şammu ot, ilaç, şifalı bitki. Ugar. şşmn, Hit. şammamma, Ar. simsim.        Eyun. sēsamon biçimi bir Sami dilinden alınmıştır. Batı dillerine Yunancadan geçmiştir. NETS
samādu  (vb. u/u ; ) to grind finely (grain) ince öğütülmüş tahıl, un. Variants : semēdu   AKDI
sesame : mid-15c., probably from M.Fr. sisame, from L. sesamum (nom. sesama), from Gk. sesamon (Doric sasamon) "seed or fruit of the sesame plant," via Phoenician from Late Babylonian*shawash-shammu (cf. Assyrian shamash-shammu "sesame," lit. "oil-seed"). First as a magic password in 1785 translation of Galland's "Mille et une nuits," where it opens the door of the thieves' den in "Ali Baba and the Forty Thieves." Phrase open sesame current since about 1826. ONED
ì-iš: sesame oil ('oil' + 'tree').  ANSD
i3  i [OIL].. i3; u5; u2 "oil; butter; container for oil" Akad. tallum; šamnu. SSED
simit ‘Halka biçiminde genellikle üzerine susam konmuş çörek’, ET. sim-eritme, ezme. simlä- eritmek, ezmek. Ar. =semid.
Arapça’da (sin+mim+ye+dal) ile yazılan sözcük yeni Farsça’da (sin+pe+ye+dal) veya (sin+fe+ye+dal) ile sözcük ‘beyaz’ anlamında olup, Türkçe’deki anlamından farklıdır. Sözlükçülerden birisi Arapça, birisi de , yabancı bir dilcinin görüşüne uygun olarak Rumca diyor. TS’te de Arapça’dan alıntı diye gösterilmiş. Fakat Arapça ve Rumcadaki ‘irmik’ anlamına gelen sözcüğün, yalnız Türklere mahsus bir çörek olan simit ile ilgisi nedir?. Simit, ne bulgurdan, ne de irmikten yapılır. Ne arpa ekmeğidir, ne de irmik bulamacıdır. Demek ki ham maddesi ve yapılış biçimi farklı bu ‘Türk’e has çörek’in  adı da Türkçedir.TUGÜ
simit ‘halka biçiminde, genellikle üzerine susam konmuş çörek’ Sim
- ‘eritme, ezme. .sözlükçülerden birisi Arapça, birisi de, yabancı bir dilcinin görüşüne uygun olarak rumca diyor. TUGÜ

simit halka biçiminde üzeri susamlı çörek < Ar. semid irmik < Aram. smd arpa ekmeği, irmik bulamacı < Akad. samidu kaba un, irmik , samadu öğütmek, ezmek Eyun. semidalis > Lat. simil, İtal. semolina kepekli un, irmik, İsp. semolina, Fas. amid. Akad. şe’um arpa, ağırlık birimi < Süm. ŞE. Şimşek.2004
semolina < İng. semoline irmik < İtal. semola kepekli un, irmik < Lat. simil < Eyun. semidālis < Aram. # smd arpa ekmeği, irmik bulamacı < Akad. samÎdu kaba un, irmik, samadu öğütmek – simit. *karş. Akad. še’um arpa; ağırlık ölçü birimi < Süm. ŞE arpa. ŞİMŞEK
samadu. Öğütmek. SNAX
susam,simit; Sümerce şe-gi-iş= yağ ağacının tanesi kelimesinin Akadca karşılığı şama şammi=nebat yağı sözü bütün dillere yayılmıştır. Hurri dilinde şum-şum, Arapça’da sim-sim veya sum-sum, Grekçe sesames, Yunanca sesamites, Türkçe sisam ve simit. Latince simila=ince un kelimesi Mezopotamya’dan Anadolu yoluyla batı dünyasına geçmiştir. Sever.2010
šamaššammušamšamu, šşamnu the principal olei ferous plant, propably flax and its seed. From ŠE-GİŠ-İ. TASD
simit ‘halka biçiminde çörek’. Anadolu ağızlarında ‘ince bulgur, düğü’ anlamında da geçer. Kıbrıs’ta simit ‘irmik’ olarak kullanılır. Arapçada samid olarak kullanılan biçimi de Rumcadan geçmiştir. Türkçe simit biçimi de Arapça yoluyla mı alınmıştır, bilemiyoruz. Eren.
geş-i3.şamaşşammum. susam, susam yağı, SNAX
susam ikiçenekliler (dicotyleponeae) sınıfının susamgiller (pedaliaceae) familyasından, sıcak bölgelerde yerişen, bir yıllık, yağ veren otsu bir bitki < Fa. sūsan, Aram. şūūm / şūmşema/şūşma (susam), Ugar. şşmn, Fen. şşmn, Mi. sa-sa-ma, Emıs. şmşmt < Akad. şamamşammu / şamşamu susam < Akad şaman+şamm bitk(sıvı) yağ ? < ? Süm. ŞE.GİŞ.İ >Akad.>Aram.>Yun.  (susami), Eyun. (sesamon: susam), Ar. sisam/simsim Ar.>Lat. sesamum indicum, İng. sesame, İtal. sesamo, İsp. sesame..Hit. sam(m)am(m)a-=susam, Hur. şumişumi. Eren
susam    Ar. s³s¥m 
a. bit. b. 1. Susamgillerden, sıcak bölgelerde yetişen küçük bir bitki (Sesamum indicum). 2. Bu bitkinin yağ çıkarılan, öğütülerek tahin elde edilen ve simit vb.nin üzerine serpilen küçük sarımtırak tohumu. 3. Süsen. Türkçe Sözlük 
susam. künci , semsem. — Sesam. ÇAOS
susam   Fr. sésame  (botanik)
 BSTS / Orta Öğretim Terimleri Kılavuzu 1963
simit, -di    Ar. sem³d . 1. Halka biçiminde, genellikle üzerine susam serpilmiş çörek. 2. Denizde kolayca yüzmeyi sağlayan halka biçiminde alet.  3. hlk. İnce bulgur, düğürcük.  1.İnce, küçük bulgur. 2.İrmik. 3.Mısır. Türkçe Sözlük 
susam ikiçenekliler (dicotyleponeae) sınıfının susamgiller familyasından, sıcak bölgelerde yetişen, bir yıllık, yağ veren otsu bir bitki < Fa sūsan, Aram. şūūm / şūmşema / şūşmā (susam), Ugar. şşmn, Fen. şşmn, Mi. sa-sa-ma, EMıs. şmşmt < Akad. şamammammu, şamşamu susam < Akad. šaman + šmmi bitki-sıvı yağ? < ? Süm šE.giš> Akad. > Aram. > Eyun. (sésamon: susam) < Yun. susami, Ar. sisam /simsim. Ar. > Lat. sesamum indicum, İng. sésame, İtal. sésamo, İsp. sésame. Simit. Hit. giššam(m)am(m)a. susam. Hur. šumišumi. Birçok Avrupa dili ve çeşitli Dünya dillerinde aynı bu kelimeden gelmektedir. Türkçeye Arapçadan geçmiş olmalıdır. ŞİMŞEK

sinek çibin, çıbun, zibin (Süm.):
zibin: sinek. insekt. STDT
zibin wr. zibin; zibin2 "caterpillar/ tırtıl" Akad. nappillu. SSED
sinek birtakım uçucu böceklere verilen ortak ad. Tkm. sinek, Kuğ., Sag., Koy., Kaça. sēk. Orta Türkçede sinek olarak geçer. Bu söz Türkçede çibin / cibin olarak geçer. EREN
zibin: böcek, tırtıl, asalak, bit, krizalit. SNAX
zibin wr. zibin; zibin2 "caterpillar" Akad. nappillu. TPSD
nappillu caterpillar. TASD
cibin ‘sinek, sivri sinek’. Ağızlarda çibin olarak geçer.  – Tkm. çıbın ‘sivri sinek’.  Blk çibin ‘sinek’ Nog. şıbın ‘sinek’. Nogaylar sivri sineğe şirkey adını verirler.  KKlp. şıbın ‘sinek’. Kara Kalpaklar da sivri sineğe de şıbın (veya süyir şıbın) adını verirler. Özb. çivin ‘sinek’. Krg. çımın ‘sinek’. Kırgızlar sivri sineğe çirkey adını verirler. Kzk. şıbın ‘sinek’. Tar. çibin ‘sinek’. Alt. çımın, çümün ‘sinek’. Tel. çımal. Bu biçim benzeşmezlik (dissimilation) sonunda oluşmuştur.  Şor. şıbın Eski Kıpçakçada çıbın ‘sinek’ olarak geçer.  Eski ve yeni diyalektlerde cibin (<çibin) yanında sinek adı da kullanılır. Sivri sineğe verilen cibin adı Türkçede cibinlik türevinde saklanmıştır. Ramsted Türkçe çıbın’I ? işaretiyle Moğolca simağul biçimiyle birleştirmiştir. Daha sonra Ligeti Moğolca simağul’u çıbın yerine Türkçe sinek (>Macarca szunyog) sözüyle birleştirmiştir.  Dilimizde eskiden cibinlik yanında cibindenlik biçimi de kullanılmıştır. Bu biçimdeki –den eki Farsçadan alınmıştır. Türkçe iğnedenlik, yağdanlık örneklerindeki –den, -dan gibi. EREN
şeyban            : (şeban, şıban, çıbın, zıbın) sinek, haşarat. Türk Adlarının Etimolojik Sözlüyü. Hadi
çibin  1. Karasinek. 2. Sivrisinek. Türkçe Sözlük.
sinek = çibin (Az, TatK)
                Çivin (Uyg)
                Çımın (Kırg)
                Şıbın (Kzk)
                Sibin (Bşk). TUGÜ
cibin : sivri sinek, namus. — Fliege, Stechmücke. ÇAOS
sinek  <1000 b="" ek="" k="" kara="" nbsp="" nlama="" onom.="" s="" sesi="" si="" sinek="" sivri="" v="" veya="" zlama="">NETS
cibinlik  1300 [KTü] çibin
<1400 b="" cibinl="" ibin="" ibinl="" k="" n="" nbsp="" sinek="" sivrisinek="" tatarc="">NETS
cibinlik sivri sinekten korunmak için yatağın üstüne ve yanlarına geçirilen çadır biçiminde örtü. Anadolu ağızlarında sinek, sivrisinek cibin, çıbın olarak geçer. EREN

 Sinek sözcüğü Sümerce kökenlidir. Türk dillerinde de vardır.

sitare
 Akad. it’aru > šit’arum (yanar döner). SNAX 
šit’arum karışık renkli, ala. SNAX
sitare Fa. sitāre ستاره yıldız << Ofa. stārak = Ave. star = Sans. str̥ स्तृ << Havr. *sterNETS
sitare 1. Yıldız. 2. Talih, baht, kader. Türkçe Sözlük
star ~ İng. star yıldız,  << Ger. *sterron/*sternon yıldız << Havr. *ster- NETS
Proto-Indo Europan: *(a)ster-
Nostratic etymology: Nostratic etymology
Meaning: star
Hittite: haster- c. 'Stern' (Tischler 204ff); astira- c. 'Stern?' (Tischler 86)
Tokharian: A śre (pl. śreñ), B śćirye (PT *śćäriye) 'star' (Adams 640)
Old Indian: pl. nom. str̥ṇas, tāras, gen. str̥ṇām, instr. stŕ̥bhiṣ m. `star'; tarā f. Stern }
Avestan: acc. stā̆rǝm, gen. stārō, pl. staras-ča, stārō, acc. strǝ̄us, gen. strǝ̄n, dat. stǝrǝbyō 'Stern'
Armenian: astɫ, gen. asteɫ `Stern, Gestirn'
Old Greek: astḗr, -éros, pl. ástra `Stern'; asteropǟ́ f. `Blitz', steropǟ́, astrapǟ́ `id.'
Germanic: *stir-n-a- m., *stir-n-ōn- f., -an- m.; *stirr-ōn- f., -an- m.
Latin: stēlla f. `Stern'
Celtic: Bret sterenn, Corn sterenn (pl. steyr), Cymr seren `Stern'. NODI
Proto-Altaic: *zēra
Nostratic: Nostratic
Meaning: light; moon, moon cycle (year)
Russian meaning: свет, светлый; луна
Turkic: *jar-
Mongolian: *sara
Tungus-Manchu: *sē
Korean: *sǝ̄r / *săr
Japanese: *sátúkúi. NODI
Proto-Germanic: *stirna-z, *stirnōn, -ēn; *stirrōn, -ēn
Meaning: star
IE etymology: IE etymology
Gothic: stɛrnō f. (n) `star', CrimGot *stern `stella'
Old Norse: stjarna f. `Stern'
Norwegian: stjerna
Swedish: stjärna
Danish: stjerne
Old English: steorra, -an m. `star'
English: star
Old Frisian: stēra
Old Saxon: sterro
Middle Dutch: sterre, starre, sterne, steerne f., m.
Dutch: ster, star f., dial. steern
Middle Low German: stērne m., f., stērn m.; sterre
Old High German: sterno (8.Jh.); { stern }; sterro (8.Jh.)
Middle High German: stërne, stërre wk. m., stërn st. m. 'stern'
German: Stern m. NODI

sokak
sokak  : kısnak , kısık, dar yol — Flussenge Z., Strasse. ÇAOS
sokak, -ğı    Ar. zu®¥® . İl, ilçe vb. yerleşim bölgelerinde, iki yanında evler olan, caddeye oranla daha dar veya kısa olabilen yol.   Türkçe Sözlük 
sokak ‘yerleşim yerlerinde, iki yanında evler olan, caddeye oranla daha dar ve kısa olabilen yol’. Németh’e göre Farsça zuqāq ‘a street, lane, market – place’ yoluyla Arapça zuqā’tan alınmıştır. Bouvat doğrudan Arapçadan geçtiğini yazmıştır. Türkçeden Bulgarca (sokák), Sırpça (sōkak), Rumca gibi Balkan dillerine de geçmiştir. EREN
sokak < Ar. zukāk < Akad. suqāqu sokak, dar yol, patika, sāqu dar, ensiz olmak, dar yer, geçit. Şimşek
sokak  <1500 b="" nbsp="">zuḳāḳ
.1614 zuḳāḳ/soḳāḳ ~ Ar. zuḳāḳ زقاق sokak, dar geçit ~ Akad. sūḳāḳu < Akad. sūḳu sokak, özellikle çarşı sokağı, çarşıda belli malların satıldığı geçit. Ar.  sūḳ ve Erm. şuka > şuga (çarşı) < Aram. şūḳā (çarşı) biçimleri nihai olarak Akadçadan alınmıştır. Osmanlıcada çoğu zaman zuḳāḳ yazıldığı halde en az 16. yy'dan itibaren sin harfi ile s sokak/sukak da görülür. NETS

sulta < Ar. sulta haksız güç, zorbalık # slt. Aram. #slt hükmetme, iktidar sahibi olma, hükümdar olma < Akad. šalātu(m) yönetmek, hüküm sürmek, yetkili olmak, yönetim, kontrol etmek, politik/ticari kontrol gücü olmak, Akad. šaltu.
sulta  Ar. sulṭa ͭ سلطة [#slṭ] 1. haksız güç, tasallut, 2. sultanlık ~ Aram. şalṭā שלטא egemen olma, iktidar sahibi olma, hükümdar olma < Aram. #şlṭ שלט 
● Arapçada mevcut bir kelime olduğu halde 1940'lardan önce Türkçede örneğine rastlanmaz. NETS
sulta < Ar. sulta haksız güç, zorbalık # slt, Aram. hükmetme, iktidar sahibi olma, hükümdar olma < Akad. şalātum, şaltu yönetmek, hüküm sürmek, yetkili olmak, yönetim, kontrol gücü olmak. Şimşek

sultan < Ar. sultān hükümdar (<# sltn), Aram. şultānā < Aram. # slt hükmetme, iktidar sahibi olma, hükümdar olma < Akad. šalāu(m) yönetmek, hüküm sürmek, yetkili olmak, yönetim, kontrol, politik/ticari kontrol gücü olmak. Aramice / Süryanica sözcük, MS. 9. Yüzyılda Yun. tyrannos karşılığı olarak Arapçaya alınmıştır. ŞİMŞEK
sultan hükümdar  ~ Ar. sulṭān سلطان [#slṭ(n)] 1. iktidar, dünyevi kudret, hükümdarlık [ix], 2. hükümdar [x] ~ Aram .şulṭānā שלטנאiktidar, hükümdarlık < Aram. #şlṭ שלט egemen olma, iktidar sahibi olma → sulta● Arapça sözcük Süryaniceden alıntıdır. NETS

Sümer (Şumer). Şinar (Tevrat)

sur < Ar. sūr duvar < # swr duvar veya çitle çevirme < Akad. dūru(m), dārum sur kale duvarı. Sur kelimesinin sümercedeki karşılığı olan BAD’ dan da yine türkçeye ‘(kalenin) beden duvarı’ kelimesi olarak gelmiştir. ŞİMŞEK
sur ~ Ar. r سور [#swr] duvar, özellikle savunma duvarı ~ Aram .şūr שור  ~ İbr. şūr שור    şw
שור bakma, gözetme  . NETS

suret 1070 resim, görüntü, bir şeyin dış yüzü
 1330 insan yüzü  ~ Ar.  ṣūra ͭ صورة [#ṣwr] 1. resimleme, 2. resim, imge, görüntü, biçim, kopya ~ Aram. şūrṭā שורטא resim~ Akad. ṣurtu< Akad. esēru resimlemek. Ar. #ṣwr (resimleme) kökü isimden türetilmiştir. NETS

suret    Ar. ¹°ret 
a. (su:ret) 1. Görünüş, biçim: İnsan suretinde bir ağaç. 2. Yazı veya resim kopyası, nüsha: Bunun bir suretini almalı. 3. Biçim, yol, tarz. 4. İslam felsefesinde, varlığın görünen yanı, beş duyu ile algılanan yönü. 5. hlk. Resim, fotoğraf. 6. esk. Yüz, çehre.Türkçe Sözlük

sükûn ~ Ar. sukūn سكون [#skn] durma, dinme, hareketsiz kalma, konaklama, ikamet etme < Ar. sakana سكنdurdu, konakladı (= İbr./Aram. #şkn שכנ durma, yerleşme, konaklama = Akad. şakānu.  NETS
sükûn    Ar. suk°n (sükû:nu) Sükûnet. Türkçe Sözlük
sükun durgunluk, dinme, dinginlik hareketsizlik < Ar. sükun durağanlık, durma, huzur, hareketsizlik < # skn hareketsiz olma, durma, bir yerde oturma, konaklama, ikamet etme < Akad. şakānu koymak, yerleştirmek. Şimşek

sümbül ~ Ar. sunbul/sunbula ͭ سنبل/سنبلة bir çiçek adı, hyacinthus ~ Aram. şbaltā שבלתא başak < Aram. #şbl שבלsarkma, dizilme (= Akad .şubultu).  NETS
sümbül    Far. sunbul 
a. bit. b. Zambakgillerden, soğanla üretilen, 15-20 santimetre yüksekliğinde, çiçekleri keskin kokulu ve türlü renkli, çok yıllık bir süs bitkisi (Hyacinthus orientalis). Türkçe Sözlük 
süsen ~ Ar./Fa. sūsan/sawsan سوسن soğanlı bir bitki, zambak veya iris ~ Aram. şūşanā שושנא zambak = Akad. şēşanua. (~? Mıs şşn bir tür çiçek, lotus )
● Batı dillerine İbr. şūşan/şōşanna biçiminden geçmiştir. Karş. İng. susan (zambak, sadece kişi adı). NETS

 Eski Mısırca/Akadca’dan geçmiştir.

süsen    Far. s°sen 
a. bit. b. Süsengillerden, yaprakları kılıç biçiminde, çiçekleri iri ve mor renkli, güzel görünüşlü ve kokulu, çok yıllık bir süs bitkisi, susam (İris germanica). Türkçe Sözlük 
süsen   İng. iris 
Süsengiller (Iridaceae) familyasından, rizomlu ya da soğanlı, kılıçsı yapraklı, mavi, mor, beyaz, kahverengi gibi renklerde çiçekleri olan, mezarlıklarda, park ve bahçelerde süs bitkisi olarak da yetiştirilen, çok yıllık bitkiler. Nevruz. Türkçe Sözlükler.
süsen Süsengiller (İridaceae) familyasından, nisan-haziran ayları arasında, türlü renkte ve güzel kokulu çiçekler açan, 30-80 cm. boyunda, çok yıllık, soğanlı otsu bitki < Arap sūsān < Aram. şūşan, şuşanā < Akad. šišnu, ši/ešanu çimen, ot < EMıs. sšsn / sšn / sōšen lotus > Kopt. šošen, Yun. soûson, soûsinos > İbr. šōšān, Aram. šwšan > Sür. šaušaté, İng. suzan (zambak) .ŞİMŞEK




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder