Sayfalar

6 Şubat 2015 Cuma

Etimoloji A harfi ile ... V

Antakya Antiokhos adından Antiokheia (Antiokhos ili). Antakya ili İ.Ö. 307 dolaylarında, İskender’in ölümünden sonra bu yöreye egemen olan bir komutanın buyruğu üzerine, şimdiki yerinden birkaç km. uzakta kurulmuştur. İZEY
Antakya Antaqiyya, Antioxeía Yun "Antiokhos yeri" ], Hatay (idari bölge). Büyük İskender'in ardıllarından I. Selevkos Nikator'un babası onuruna MÖ 300'de adlandırılmıştır. Kentin Türkçe adı Arapçadan uyarlanmıştur; Yunancadan direkt alıntıda *Endügü veya *Endek beklenirdi.* Hatay adı, Geç Hitit döneminde bu bölge için kullanılan Hattena adından esinlenerek Atatürk tarafından üretilmiştir. NETS

ANTALYA Anadolu dillerinden, Bergama kralı II. Attalos (İ.Ö.2.yy) adından. İli kuranın adına oranla Attleia /Attalos ili), sonra halk ağzında Antalya biçimine girdi. İZEY
Antalya  Adalya/Atalya,  , Attaleía [ Yun "Attalos (öz.) yeri" ]. Bergama kralı II. Attalos (MÖ 160-138) tarafından kent statüsü verilmiş ve adlandırılmıştır. NETS

ara < a-ra (Süm.);
ara, geçit, Akad. alaktum.
ara : iç. için. orta. arasında. DLDS
a-ra, a-ra2, a-ri-a "Gang, Weg, Betragen". SUZE
ara: ara, arasında. DVLT
a-ra2 : yol, giriş, geçit, kervan. Akad. alaktum. SNAX
alaktu road, way, course, passage. A.RA.
alaktu gait, behavior, customary ways, activities, experiences, road, way, course, passage, advance, movement, traffic, caravan, from Akkad. alkatu. TASD
ara; ETü. ara iki şeyin ortasında, ETü. ara iki şeyin ortasında. NETS
ara : orta, meyan, hengyam, esna, mabeyn. — Mitte, Zwischenraum, Zeitraum, zwischen. | araliğ : aralı, aralanmış, vasita, fasla, meyane, musafe, dar yol; ara mânâsında dahi mustâmel dir. — Zwischenzeit, Vermittelung, Entfernung; enger Weg. ÇAOS
ara. gang. Adam Falkenstein. Geçit, giriş, yol. A:ra iki şeyin arası, geçit. ara=orta (Orh.), art=geçit (es. T.) /Gerey
ara wr. a-ra2 "times (with numbers); ways; way; omen; step (math.)". TPSD
ara tr. Orta, orta yer, iki nesnenin ortasındaki boş yeri . İZEY
ara ‘açıklık, aralık, boşluk, mesafe’.
                ara ‘sınır’ (Bşk., TatK.)
                çekara (Özb.)
                şekara (Kzk.)
                çegrü (Uyg.)
                araçü;k (Trkm.)
    ara (Trkm.)
    aran (Yak.)
    haara (Hlç.). TUGÜ

alaktu  [A.RÁ:]  (pl. alkakātu): 1) the gait of a man, an animal ; 2) the route , the journey of gods, people ; alaktu parāsu : to break / interrupt someone's course ; 3) the course of stars, water, illness, fire, wind (?) ... , the path of the wind ? ; 4)  : way of life , lifestyle , behaviour / behavior ; alaktu še ' u(m) : to look after someone ; 5) trip, journey ;  business trip, caravan ; 2)  behavior
AKDI
ara    
a. 1. İki şeyi birbirinden ayıran uzaklık, açıklık, aralık, boşluk, mesafe. 2. İki olguyu, iki olayı birbirinden ayıran zaman, fasıla. 3. Kişilerin veya toplulukların birbirine karşı olan durumu veya ilgisi 4. İç  5. sin. ve tiy. Bir oyunda, bir filmde izleme sırasında dinlenmek üzere verilen kısa süre, antrakt. 6.  Toplu jimnastik dizilmelerinde, sıradakilerin birbirlerinden yanlamasına olan uzaklıkları. 7. Spor karşılaşmalarında oyuncuların dinlenmek ve taktik almak için kullandıkları süre. Türkçe Sözlük 
 ĝištir ḫa-šu-ur2 ba-da-an sag3 ara2   kalam-ma  ba-e-suḫ3ETCSL C.2.4.1.1-10
du-ri2-še3 me-teš2 am3-i-i-ne a-ra2 ni2-ĝal2-la-ni-im. ETCSL C.2.2.4-322
a-ra2 ak-a-zu niĝ2 gal-gal-am3 diĝir nu-me-da-sa2ETCSL C.2.5.6.4-7

Arap < Ar. arab < Akad.  Arabu, Aribu, Arubu (Koçak, 1977, s.26). ŞİMŞEK
Arab, Arap Akad. aribu (göçebe, konar-göçer, yörük) den arebu/ arab. İZEY

arka 
a-ba/ a-ga/ aga : arkatum. Arka,geri, arka taraf. SNAX
a-ga "Rückseite". Akad.  arkatu.
a-ga, aga(3) "Hinterseite/kopf". SUZE
arka taraf, arka yüz, geri, sırt warkatum, arkatum, eğer, a-ga. SNAX
arkasına: aga…ak-še3. SNAX
arkasında: aga…ak-a. SNAX
a-ga...gur: to turn back ('back' + 'to return').  ANSD
arka    ارقا  arka, sırt.  . DVLT
a-ga, a-ba back, rear (of a building), hind quarters;  after; cf. a-ga-ni-šè after him. a-ga: back, backside; after; back room . ESUG
arka, arki, arku : warka: arkadan, sonra, onu takiben. Akadca-Türkçe Sözlük. M.Tosun. K. Yalvaç
warki: arkadan. SNAX
arkatu rear side, rear area, back-side.  TASD
ard (art) : sırt, zahr, puşt, arka, taht. — Rücken, Stütze, das Unten. | ardlaşmak : ard, arda, ata binmek, yol gitmek. — Sich auf den Rücken eines Thieres oder Pferdes setzen, reiten. ÇAOS
art / arka Tr. arka, sırt, dağ geçidi, sarp yer, yokuş, dik bayır. Eski Türk sözlüklerinde bulunmasına karşılık arka sözcüğü başka dillerde de benzerlik gösteriyor. As. arkatu arka, sırt, Lat. terga arka, sırt, Gr. rakhis. İZEY
arka : arka, sırt ET., arka (DLT).
                Trkm. art, dağ geçidi
    Az. ard
                Hal. hārt, hāga ‘arka’
                Kürt. arxası ‘arkası’. TUGÜ
a-ga, aga : arka. Akad. arkatum. SNAX
aga wr. a-ga; a-ba "rear; a building or a part of a building" Akad.  arkatu. TPSD
arka tr. Sırt, gövdenin arkası. Asur. arkatu (arka, sırt), Lat. terga (arka, sırt), Gr. rakhis (arka, sırt), Alm. rückken (arka, sırt). İZEY
aga [REAR] (62x: Old Akkadian, Lagash II, Ur III, Old Babylonian) wr. a-ga; a-ba "rear; a building or a part of a building" Akad. arkatu . SSED
arka : ET. bir şeyin art tarafı, geri.NETS
ằra back, behind: Tung. *arka-; Mong. *aru; Turk. *ărka; Jpn. *àtuà.
PTung. *arka-n back (спина): Evk. arkan; Evn. arqn; Neg. ajkan;
Ork. atta(n); Orch. akka(n); Ud. aka(n); Sol. arka.
◊ ТМС 1, 51.
PMong. *aru back, behind, North (спина, задняя сторона, север):
MMong. aru (HY 11, SH 9), aradan ‘behind’, ārudur ‘to the back’ (MA
104, 106); WMong. aru (L 54), aru-ki; Kh. ar; Bur. ara; Kalm. arə, ārə, arkə;
Ord. aru ‘back, east’; Dag. ar (Тод. Даг. 121), arkən (MGCD); S.-Yugh. ār.
◊ KW 12, 14, 21, MGCD 114.
PTurk. *ărka back (спина, задняя сторона): OTurk. arqa (Orkh.,
OUygh.); Karakh. arqa (MK, KB); Tur. arka; Gag. arqa; Az. arxa; Turkm.
arqa; Sal. arχa, arGa (ССЯ 292, 293); Khal. arqа (arxa < Az.); MTurk. arqa
(Sangl.); Uzb. ɔrqa; Uygh. a(r)qa; Krm. arqa, arxa; Tat. arqa; Bashk. arqa;
Kirgh. arqa; Kaz. arqa; KBalk. arqa; KKalp. arqa; Kum. arqa 1; Nogh. arqa;
SUygh. arqa, harqa; Khak. arɣa; Shr. arɣa; Oyr. arqa; Tv. a’rɣa ‘mountain
forest’; Chuv. orɣa-lъx ‘saddle strips’; Yak. arɣā, arɣa-s; Dolg. arga-lā- ‘to
turn one’s back towards smb.’.
◊ EDT 200-201, 215, VEWT 26-27, ЭСТЯ 1, 174-175, 179-180, Лексика 267-268, Федо-
тов 2, 288, Stachowski 36.
PJpn. *àtuà behind, trace (задняя сторона, след): OJpn. atwo; MJpn.
ato; Tok. ato; Kyo. ato; Kag. ato. ‖ EAS 139, KW 12, Poppe 78, Колесникова 1972a, 84-87, Дыбо 305,
Лексика 268, TMN 2, 29-30, Doerfer MT 46. PT *arka and PTM *arka go
back to a dative-locative formation *ara-k῾a. EDAL
arca = Dos, Derrière. Cf. assyrien arkatu = suite,  arrière; hébreu = id.; grec = dos. Bedros Keresteciyan
arkatu   EGIR :  , A.GA :  
backside ; du. warkatā : buttocks ; rear side, part ; estate, legacy ; arrears, debt ; warkata parāsu to examine the facts
Variants : arkatu, urkatu. AKDI
arka    
1. Bir şeyin temel tutulan yüzünün tam ters yanı, ön karşıtı. 2. Bir şeyin sırt durumunda olan yüzeyi. 3. Geri kalan bölüm. Yazının arkası. 4. Art, peş. 5. Otururken sırtın dayandığı yer. 6. İnsanın vücudu, bedeni. 7. sf. Arkada olan, arkada bulunan. 8. mec. Kayıran, destekleyen. 9. mec. Geçmiş, geride kalmış zaman. Türkçe Sözlük 
aga   (Süm.)   Arka  : Rückseite, hinter(Arno. Poebel .Grundzuege der Sümerischen Gramatik ,29),(Friedrich  Delitsch. 1.,110)
gud-gin7 a-ga gur-ra nu-e-zu. ETCSL c.6.1.05-13
a-ga balaĝ-a bi gud gu3bi gud gu3 nun di.ETCSL c.2.1.7-773
a-ga e2-gal-la2-ka inim si sa2 IM-bi en-na.ETCSL c.4.07.7-69

arz, yer, e.ri.du: (Süm.); dünya
e.ri.du: çok uzaktaki ev. eridu
Alm. erde, Eski Alm.; Erda, İzlanda; Jördh, Danca; Jord., Orta ing.  erthe, Got dili. airtha, Aram. ereds, veya aratha, Kürt. erd veya ertz, İbr. eretz, İng. earth. Sitchin.
Arz : ~ Ar. arḍ أرض [#arḍ] yer, yeryüzü, ülke, toprak.  Karş. İbr. ereṣ . Yeni İbranice eretz: ülke. NETS
yer  735 [ETü] yér yeryüzü, dünya
 1070 [ETü] yér 1. dünya, 2. (Oğuzlarda) oturulan yer, diyar, yurt
 <1400 br="" ik="" nbsp="" rl="" sabit="" y="" yerle="">  <1400 br="" edinmek="" mek="" nbsp="" yer="" yerle="" yerlen-="">  1942 [YTü] yerel mevzii, lokal
 1979 [YTü] yerleşke kampüs << ATü
● İlk anlamı "yeryüzü, toprak" (gök karşıtı) iken, BTü "yurt, barınılan yer", TTü "mevzi, locus" anlamları belirir. NETS
arz . eşgar.erşetim. SNAX
arazi  < Akad. erşetu, arşatu yeryüzü, arz, ülke. Şimşek
eri-du8 syll. für # eridu.gkieri-du10.g syll. für # eridu.gki. SUZE
arz arz
(ard) yer, yeryüzü, toprak <# erz (erd) erşetum yeryüzü, yeraltı, ölüler diyarı > Ugar. arss İbr. eretz, Sür. ar’a, Fa. arsz  Şimşek. 2004
arz Ar. yeryüzü, toprak.  İZEY
yer  bir şeyin, bir kimsenin kapladığı boşluk, mahal, mekan,  ayakla basılan taban,   yaşanılan, oturulan şehir, kasaba,
mahalle, ülke,bölge, bir şeye bir işe ayrılmış bölüm,alan, üzerine yapı kurmaya veya ekime elverişli toprak parçası, toprak. Tkm. Yer, TatK. Yir, cir, Nog. Yer, Kzk. Jer, Krg. Cer, Alt., Tel. yer, çer, Hal. yer, Tuv.  Çer, Yak. Sir. Eski çağlardan başlayarak kullanılır. Kökünü bilmiyoruz. Kürtçede yer olarak kullanılır.  EREN
erşetu the earth (in cosmic sense), the nether world, land, territory. TASD
aşun / ajun Eski Uygurca’da : Dünya, kainat
ajun: dünya, alem. DVLT
alem ar. Alem (evren,yeryüzü, bilinen, çevre, topluluk, bütün). Ar alem sözcüğü ile bilgi anlamına gelen ilm sözcüğü eşkökenlidir. Bu nedenle alem kavramında bilinme anlamı da saklıdır. İZEY
arş ~ Ar ˁarş عرش [#ˁ] 1. taht, 2. göğün dokuzuncu tabakası ~ Aram. ˁarş ערש taht şeklinde yatak, özellikle Baal tapınağında bulunan taht ~ Akad. erşu Mezopotamya'da açık havada yatmak için kullanılan taht şeklinde yatak.  NETS
Proto-Afro-Asiatic: *ʔariĉ̣-
Meaning: earth
Western Chadic: *HVriĉ̣- 'earth'
Central Chadic: *HVrV[ŝ]- 'earth'
East Chadic: *ʔiraĉ̣- 'valley'
Low East Cushitic: *ʔar(V)d- 'earth' (
Proto-Semitic: *ʔar(V)ṣ̂-
Afroasiatic etymology: Afroasiatic etymology
Meaning: 'earth'
Akkadian: erṣetu
Ugaritic: ʔarṣ
Phoenician: Phn ʔrṣ, Pun ʔrs
Hebrew: ʔereṣ
Aramaic: (Emp) ʔrq, (Nab, Palm) ʔrʕ, (Bibl) ʔ.raʕ
Syrian Aramaic: (Palest, Syr) ʔarʕ-
Mandaic Aramaic: arq-, ard-
Arabic: ʔarḍ-
Epigraphic South Arabian: ʔrḍ
Jibbali: ʔerḍ
Notes: Moab ʔrṣ. NODI
arz Ha-aretz: Dünya.  Yerkürenin yüzeyini oluşturan kuru toprak. Eski ing. eorde, sonrasında earth, proto Germen dilinde ertho, sonrasında Alm. erde, Fr. terre, Flamancada eerde, Lat. terra, ital. terra, isp. tierre
yir         yer, toprak, arazi, arz, yeryüzü, dünya
TÜRK   ADLARIN ETİMOLOJİK SÖZLÜĞÜ
arz    Ar. arø  a. esk. Yer, yeryüzü. Güncel Türkçe Sözlük
arşAr. ˁarş عرش  [#ˁ faˁl ] 1. taht, 2. göğün dokuzuncu tabakası Aram. ˁarş ערש taht şeklinde yatak, özellikle Baal tapınağı. NETS
arş    Ar. ¤arş  a. din b. İslam inanışına göre göğün en yüksek katı. Güncel Türkçe Sözlük 
 abzu eridugki-ga den-ki-ka3-še3. ‘Enki’nin Eridu’daki Abzu’suna’ETCSL. c.1.3.1-7
Eridugki-ta me de6-a-ĝu10-ne. ‘Eridu’dan kutsal yasaları getirdiğim zaman’.ETCSL.c.1.8.2.3-58
nin9-zu dumu eridugki-ge tud-da. ‘kardeşin, Eridu’da doğan çocuk’Gudea Silindir A-2-16
Arz, yer, Dünya gibi sözcüklerin kökeni Sümerce e-ri-du’ dur.

askı <azgu  az-gu2 (Süm.);
azgu : asgu. As-. asmak. asgı, asku, askı. Neck-stock. STDT
azgu wr. az-gu2 "type of neck-stock". SSED
azgu Sümerian ‘neck-stock (for use with animals) (Grd.331) vs Turkic asgu < as, ‘asmak’ (DLT,I,173), krş, asgu(DŞz, 342), asgı (Dsz, 341), asku (Dsz, 345), askı (DSz, 344) [Tuna90:21] Chuvash us to hang [Krueger61:237]; as (ās) ' to hang, suspend'; üze 'to execute by hanging' [Clauson72:238]; Turkish as, to hang; ıl- iler, with a front vowel(of a thorn) ‘to catch(a garment, etc.)’ [Clauson72:124]. HMHU
azgu: nackenstock (Friedrich Delitzsch). Boyunduruk. Halseizen. asğı (O.Tuna) boyunduruk, askı. Gerey
az-gu2 : yular, dizgin. SNAX
azgu wr. az-gu2 "type of neck-stock". TPSD
askı tr. Asmak, as kökünden. Bir nesnenin asılmasına yarayan araç. İZEY
askı ‘Üzerine herhangi bir şey asmaya yarayan nesne TUGÜ
askı < Tü as- +gU → as-  1732 [TTü] asılan şey, özellikle ziynet ve hediye, küpe
 1876 [TTü] pantolon askısı, belirsiz bir süreye ertelenmiş şey, muallak.  NETS
astiğ : askı, kadınların saçlarına takdıkları ziynet, ovuk, kulak küpesi. — Herabhängender Zierrath, Schmuck, Ohrgehänge. ÇAOS
askı    
a. 1. Üzerine herhangi bir şey asmaya yarar nesne. 2. Pantolon veya giysilerin düşmesini önlemek için omuzdan aşırılan bağ. 3. Artırma, eksiltme vb. resmî iş ilanlarının ilgili daire duvarında belli bir zaman süresince asılı durması. 4. Hastanelerde kırık kol veya bacakların asılarak tutturulduğu araç. 5. Çay, kahve taşımaya yarar kahveci tepsisi, fener. 6. Saklanmak için tavana asılmış dizi veya hevenk: Üzüm askısı. Ayva askısı. 7. Yeni yapılan yapıların çatısına, ev sahibi tarafından usta için veya düğün arabalarına düğün sahibi tarafından arabacı için armağan olarak asılan kumaş. 8. Gelinin odasına asılan süs. 9. Kadınların kullandığı altın dizisi veya zincirli mücevherat. 10. Düğünlerde geline yakınları tarafından takılan hediye. 11. İpek böceğinin kozasını sarması için yanına konulan çalı çırpı. 12. Saz şairleri arasında yapılan deyiş yarışında üstün gelene verilmek için duvara asılan kumaş, tabanca vb. ödül. Türkçe Sözlük 
askı ‘üzerine herhangi bir şey asmaya yarayan nesne” < as-kı. An.ağl: ‘tohumluk elde etmek üzere örtülerek asılmış mısır hevengi’. Kürt. Askı
asgı (hlk.) 1. Kadınların zincirle boyunlarına astıkları altınlar, 2. İple bağlanıp duvara, tavana asılan sebze ve meyveler < as-gı. TUGÜ
 ka5-a-a nu-un-dab5ĝišaz-gu2-bi al-ak-e. ‘O henüz yakalayamadığı tilki için boyunduruk yapıyor’ETCSL c.6.1.02-118
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder