Sayfalar

6 Şubat 2015 Cuma

Etimoloji A harfi ile ... II

Aden E.DİN. (Süm.), edinnu(Akad.)
E.DİN: Adil / dürüst Olanlar’ın evi (Bak ev.)
Din: adil olanlar. (Bak: din.) Sitchin
e.din: adillerin evi. Sitchin

Kutsal Kitap; Yaratılış 8: de Rab Tanrı Doğuda, Aden’de bir bahçe dikti. Yarattığı Adem’i oraya koydu. 9: Bahçede iyi meyve veren türlü türlü güzel ağaç yetiştirdi. Bahçenin ortasında yaşam ağacıyla iyiyle kötüyü bilme ağacı vardı. 10: Aden’den bir ırmak doğuyor, bahçeyi sulayıp dört kola ayrılıyordu. 11: İlk ırmağın adı Pişon’dur. Altın kaynakları olan Havila sınırları boyunca akar. 12: Orada iyi altın, reçine ve oniks bulunur. 13: İkinci ırmağın adı Gihon’dur, Kuş sınırları boyunca akar. 14: Üçüncü ırmağın adı Dicle’dir (bak), Asur’un doğusundan akar. Dördüncü ırmak ise Fırat’tır.(Bak) 15: Rab tanrı Aden bahçesine bakması için Adem’I oraya koydu. 16: Ona, “Bahçede istediğin ağacın meyvesini yiyebilirsin” diye buyurdu, 17: Ama iyiyle kötüyü bilme ağacından yeme. Çünkü ondan yediğin gün kesinlikle ölürsün.”
….Malum hikayeden sonra;
23: Böylece Rab tanrı, yaratılmış olduğu toprağı işlemek üzere Adem’I Aden bahçesinden çıkardı. 24: Onu kovdu. Yaşam ağacının yolunu denetlemek için de Aden bahçesinin doğusuna Keruvlar (kanatlı doğa üstü varlıklar ve bunların heykelleri) ve her yöne dönen alevli bir kılıç yerleştirdi. Kutsal Kitap.
E.DİN yerleşimi Mezopotamya’da Enlil’in hakimiyet bölgesinde idi.  Dünyalılar ! (ilkel işçiler) yaratılmadan önce buradaki işleri Anunnakiler yapıyordu. Onların şikayetleri üzerine Enlil, Ea’nın itirazlarına ragmen, zorla bazı ilkel işçileri aldı ve onları E.DİN’e (Dürüst olanların Evi’ne / tanrıların evine) getirdi.  Bu olay Kutsal Kitapta şöyle anlatılır: “ve Rab adamı aldı, baksın ve onu korusun diye Aden’deki bahçeye koydu.”
eden/edin (süm.); cennet, ova
eden/edin; ova, kır, alan, bozkır, yöre. Akad. edinum. SNAX.
eden  "Steppengebiet" sēru. SUZE
TASD.
edinu e-di-in  EDIN
TASD
edinu: plain; lex*; Süm. Lw. E-di-in EDIN = e-di-nu. TASD
edinu   desert , steppe. See also : idīnu. AKDI
eden wr. eden "back, upper side" Akad. şēru
eden wr. eden "plain, steppe, open country" Akad. edinu. TPSD.
eden Türk dili. Çadırın döşenmesi (Kazak), ADAN çadırın altı, temeli (Çağatay). Olcas
 ĝiškiri6 gig2 edin e2-še3 sig9-ga-bi. ETCSL C.2.1.7-779
am babbar-gin7 edin sug2-da. ETCSL C.4.80.2-89
edin u2-šim-gin7 du3-a ḫe2-ĝal2 sa2 bi2-in-dug4ETCSL C.1.1.3-361
ki-bi-ta edin-ta ba9-ra2-a-bi. ‘Oradaki ovadan geçmek/ ayrılmak..’ETCSL c.2.2.2-297
gu maš2-anše edin-na la2-a. ‘Çiftlik hayvanları ovaya yayılmış’Silindir A. 14-24
anše edin-na-gin7. ‘ovadaki eşek gibi’. ETCSL.   c.2.4.1.1-183.  Bkz; cennet, cehennem
Aden, cennet, cehennem gibi sözcüklerin kökeni Sümerce e-din (adil, dürüst olanların evi/yeri), eden’dir . cennet ve cehennem kavramları bu kökten türemiş ve yayılmıştır.

abla aba : abla. ET. aba, OT. aba, ana. Kürt. aba, abla. Zaza. aba, abla, anne. Kırg. epe, ebe. Çuv.  appa abla. TUGÜ
abla BTü aba çoc ab-ba. NETS
aba    1. Abla, büyük kız kardeş. 2. Anne. 3. Üvey anne, analık. 4. Büyükanne, nine, anneanne. 5. Kaynana. 6. Yenge. 7. Teyze. 8. Hala. 9. Yetişmiş, bulûğa ermiş küçük kız kardeş. 10. Hanım, hanımefendi. 11. Baba. BTSÖ 
aba/abla Moğ. Anne, abla, baba. Asya Türkçesinde aba sözcüğünün hanım, abla, kadın, büyük kızkardeş benzeri anlamları vardır. İZEY
Bkz; aga, ağa, ahi,  ana, anne, baba, ata, dede,  ebe,  emmi, mama,  pap,  ümmü, ümmet, valide

adar yörs. mart < Ar. ‘adar mart < Akad. adaru mart, 12. Babil ayı > İbr. adar, Kürtçede de adar mart olarak geçer. Şimşek
adar yör. mart < Ar. adar ‘mois de mars’. Kürtçede de adar mars olarak geçer. EREN

aga, ağa 3
; (Süm.) ağabey, baba,bey, beylik, efendi, komutan, kurum başı, askeri vali, yüksek rütbeli. Akad. agu
aga-uş koruyucu, asker. SNAX
ag: (Süm: taç).Beordern. Befehl. Emir vermek. Friedrich Delitzsch. Turan dilinde aka (Gerey)
aga(3)  "Hinterseite/kopf"  s. a-ga.
aga3 "Krone" # aga "crown, couronne, tiara, Jünger.SUZE
aga/ağa moğ. Aga/aka (büyük kardeş, ağabey, büyük, ileri gelen kimse, saygın, etkili kimse. İZEY
ağa ‘Ağa, ağabey’
                Moğ.     ăķă, aga
                Mançu. aga ‘ağabey’
                Kore. aga ‘çocuk’
                Uyg. tağa, aga, age
    Fars. ağa ‘büyük efendi’, amir, reis, bey.
                Kürt. ağa, axa
                Zaza. Axa, axayey. TUGÜ
ağa / aga ‘aile ve cemiyet içinde saygı ile anılan erkek’ < Mo. Aka ‘ağabey’. Tietze
aga, aga3  (Old Akkadian, Ur III, Old Babylonian) wr. aga; "tiara, crown" Akad. agû
ağa ağabey, a abi aka  Moğ.  1. büyük erkek kardeş, 2. bir saygı unvanı. Alıntı yönü açık değildir. NETS. Alıntı yönü bizce gayet açıktır. Köken Sümercedir.

­ak῾a elder brother: Tung. *akā / *kakā; Mong. *aka; Turk. *(i)āka.
PTung. *ak- / *kaka 1 man 2 elder brother (1 мужчина 2 старший
брат): Evk. akā, akin 2; Evn. aqa, aqn 2; Neg. aga / axa 2; Man. xaxa 1,
axun 2; SMan. hahə 1 (829); Jurch. xaxa-aj (298) 1, axun (axun-un) (286) 2;
Ul. aGa 2; Ork. aGa / aqa 2; Nan. ā 2; Orch. aka, akin 2; Ud. aga῾ 2 (Корм.
203); Sol. axā, axin 2.
◊ ТМС 1, 23-24, 459. Forms like Evk. akā can be < Mong. (see TMN 1, 139, Poppe
1972, 100), but this is impossible for *akin and *kaka.
PMong. *aka elder brother (старший брат): MMong. aqa (HY 28,
SH), axai ekeči ‘elder aunt’ (HY 28), aɣā (IM 432), āɣa (MA 266, 185, 256);
WMong. aqa (L 59); Kh. ax; axaj ‘aunt’ (resp. address); Bur. axa; Kalm.
axə; Ord. axa; Dag. akā, aga (Тод. Даг. 118, 119, MD 112), ag (MGCD);
Dong. aɣa; S.-Yugh. aʁa (MGCD: aGa); Mongr. aGa ‘frère aîné’, āGa
‘frère puînté du père’ (SM 2).
◊ KW 3, MGCD 126. Cf. also WMong. aki, Kalm. ākə ‘elder brother’s wife’ (KW 20).
PTurk. *(i)āka 1 elder brother; elder uncle; father; grandfather 2 respectful
address 3 elder (1 старший брат; старший дядя; отец; де-
душка 2 почтительное обращение 3 старший): OTurk. aqa 1
(OUygh., from I-t half of XIII century, see ДТС); Tur. aɣa 1, 2; Gag. aɣa
1, 2; Az. aɣa 2; Turkm. āGa 1; Khal. aɣa 2; MTurk. aqa 1 (Oghuz-nama),
aɣa 1 (Abush.), aqa (Pav. C.) 1; Uzb. ɔɣa 1; Uygh. aɣa 1; Krm. aqa 2 (K),
aɣa 2, 3 (K, T); Tat. aɣa 1, 2; Bashk. aɣaj 1, 2; Kirgh. aɣa 1; Kaz. aɣa 1, 3;
KKalp. aɣa 1, 2; Kum. aɣa 1, 2; Nogh. aɣa 1, 2; SUygh. aqa 1,2, qɨz aɣa
‘тесть’ (ЯЖУ 11, 13); Khak. aɣa 1 (’father’s father’); Shr. aqqa ‘father’s
father’; Oyr. aqa 1, 2; Tv. aqɨ 1; Yak. aɣa 1 (’father’), 3; Dolg. aga ‘father’. EDAL
aga(3)-ús: policeman; companion, attendant; soldier ('crown' + 'to follow').  ANSD
ağa/ağa3 : taç, fes, başlık, çelenk, halka, sarık. agum. SNAX
ake (eke) : büyük birader, aga, büyük kardaş. — Älterer Bruder, Herr. ÇAOS
aqa : ağa. ağika. cəvanmərd. DLDS
aqa ağa. 1.(iğə. əğə. eğe. yiyə. iyə. eçe.  əkə. əçə. axı. əxi.) aka. uka. abi. abzi. başa.  paşa. baş. şad.(< ağmaq: ucalmaq. uçmaq. qalxmaq). (aqos (yunan). aqu mançu. ahupəhləvi. aqibri: uca. a ke (japon): dadaş). 1. ona. onqa. boyar. bəy. bolerbulr.böyük. abi. böyük kişi. əfəndi. ağa bəy. baş. əmir. sayqın. sayqıdəğər. ulu kişi. 1. böyük oğul. böyük ərkək qardaş. bayar. -ağa bəy: böyük qardaş. dadaş. (aqa. əkə. yekə. əci # ini: çiçik qardaş). (<> uka: kiçik qardaş). 1. baba. ata. amca (yaşca böyük). - atakə: atacık. - anakə: anacığ. annəcik. 1. abzi. əziz. 1. iyə. eqe. aqa. oka. əkə. uka. şeyx. ata əkə. ana əkə. ağa iyə: ata ana. əcəkə: böyük bacı. ağa qadın: qadıncık: hörmətli gadın. ağa bəy: bəy ağa. ağa baba: böyükbaba. 1. əlibol. əli açıx. zəngin könüllü. covmət. qoruyucu. 1. böyük ərkək qardəş. ağabəy. 1. axa. axan tökülən sökülən yıxılan dam. - evimiz xadi. 1.ağabey. böyük ərkək qardaş. 1. yaşlı. böyük. əfəndi. 1. bəy. rəis. ARIN1
aqayu ağa. kişi. ağayu. baş. insan. adam. şəxs. (uku (sumer): kişi: ayka (permiyən): oqiç(mekzik): uqqi(mad): ukka(mad): okkayu(maç): yuuya(ruxenq).). okkayu(kamaçka: kişi.). ). ARIN1
aga wr. aga; aga3 "tiara, crown" Akad. agû. TPSD
ağa . 1. Geniş toprakları olan, sözü geçen, varlıklı kimse 2. Halk arasında sayılan ve sözü geçen erkeklere verilen unvan. 3. Büyük kardeş, ağabey. 4. Okuryazar olmayan yaşlı kimselerin adlarıyla birlikte kullanılan san. 5. sf. mec. Cömert, eli açık. 6. hlk. Koca. 7. tar. Osmanlı Devleti'nde bazı kuruluşların başında bulunanlara verilen resmî san: Yeniçeri ağası. Çarşı ağası. Türkçe Sözlük 
ağa    Ağabey, büyük erkek kardeş. Baba. 1. bk. aga-1. 2. bk. aga-2. 3. Kayınbirader. 4. Kayınbaba, kaynata. Türkçe Sözlük
aga    1. Ağabey, büyük erkek kardeş. 2. Baba. Ağa, geniş toprak sahibi, sözü geçen kimse. Ağabey, bk. abe, age. Türkçe Sözlük
Aga, ağa sözcüğünün kökeni Sümerce aga’dır. Akadçaya ve Türk lehçelerine yayılmıştır.
Bkz. abla, ahi,  ana, anne, baba, ata, dede,  ebe,  emmi, mama,  pap,  ümmü, ümmet, valide
aga nam-lugal-la: krallık tacı.

ağaç, yış < giş, gi, ğeş (Süm.);
giş : yış: orman, dağ, ağaç, çalı. Wood, tree. STD
geş : ağaç, orman. Akad. qiştum, işum. SNAX
geş3: penis. SNAX
ĝiš "Holz" Akad. isuGIŠ (Sumerogramm "Baum", "Holz"). SUZE
ağaç ‘Ağaç’,=ıgaç (KT), (Uyg)-Sümer. gi (Tuna,7)
                yagaç, yığaş (Yuyg.)
                yığaş, yiğaş (Suyg.
                ıyaç, igaç (Tuv.)
                yagaç (Özb.)
                cığaç (Kırg.)
                ağaç (Ker.)
                ağaş ((Kzk.)
                ağaş (Bşk.)
                hağaç (Hlç.). TUGÜ

Sumerian giş ‘wood , tree (GRD. 360) vs Turkic yış ‘orman, dağ, ağaç, çalı’ (EHG. 436).[Tuna90]. HMHU
ağaç tr. Ağmak (yükselmek) tan (yerden yükselen, yukarı doğru çıkan, ağan), Uy, yıgaç. İZEY
ağaç < ET. Igaç ‘ağaç, bitki’ , ‘erkeklik uzvu, phallus’ < ağaç / ‘değnek, sopa’. Tietze
ağaç:  Bu kelime Batı’da ve ülkemizde egemen olan çarpık dil ve tarih anlayışının ne denli bilim, mantık ve etik dışı olduğun göstermesi açısından çok ilginçtir. Türkçe’nin , dünyanın en eski olduğunun bilimsel kanıtıdır. Divanı Lügat-it Türk ile Pensilvanya Üniversitesi’nin hazırladığı Kengerce-İngilizce sözlükte ağaç kelimesinin 3 anlamı da aynıdır. Sadece bu kelime Kengercenin (Sümercenin) arkaik bir türkçe olduğunun kanıtıdır. Zira bu benzerliğin raslantı olma olasılığı yaklaşık 30 trilyonda birdir.
geş (Süm.) 1- tree (ağaç) 2-wood (odun) 3- penis (erkeklik organı)
Iğaş (Kaşkarlı Mahmut) 1- ağaç 2-odun 3-erkeklik organı. Ünal Mutlu
gi : ı : ağaç, ekin, bitki, orman. Rohr, reed(s). STDT
gi : kamış, saz. Akad. qanum. SNAX
gi [THICKET] (308x: ED IIIa, ED IIIb, Old Akkadian, Lagash II, Ur III, Early Old Babylonian, Old Babylonian, 1st millennium) wr. ĝešgi "reed thicket" . SSED
gi [REED] wr. gi "reed, cane; a unit of length" Akad. qanû. SSED
aqac ağac yığac. yeğəc. cığac. çıxac. (1. < ağmaq. ağ + ac: ağan, ucalan nərsə. 1. çıxmaq. çıxac: çıxan, dikələn nərsə. ). 1. uzanan, qalxan nərsə. 1. sopa. dəğənək. 1. daraq. quruq (qurulmuş). qalı toxumaqda ağacdan qurulan dəsgaha deyilir. 1. bağ. - ağac tikmək: bağ salmaq. başqa dillərdə: (qiş (sumer). qacca (sans). aqacca (sans)). 1. taxda. ormanlıq alan. ormanlıq bölgə.  ARIN1
ağac (yığac) : şecr, diriht; menzil, musafe, fersah. — Bäume, Mast; Station, Entfernung, Meile. | Ağac kavunu : turunc, badırnak (?). — Citrone. | Ağac kazğan : ağac kakan, kura. ÇAOS
qiştu forest, grove. GİŞ.TİR.  TASD
ağaç  735 [ETü] ıgaç  1070 [ETü] yıgaç << ATü  NETS
aghadj  (Yeghadj) = Arbre, Bois.
Cf. quichua hatca et sacha = id.; cauixana gazo = bois; sumerian gich = id.; sanscrit gacca et agacca = arbre (m.a am. ‘qui ne se ment pas’); malgache hazo=id.; georgien sech ou sechi = bois; dacien ; circassien dzig = arbre; tharou (Bengale) gatch = id.; basque haga = perche,  baton, et zuhaitz = arbre; hebreu = id.; cocth (Bengale) gactch = id.; tchentsou (Inde centrale) gats = id. armenien = croix. Bedros Keresteciyan
iğaç      : 1ağaç, ağaçlıklı bölge 2fersah
Türk Adlarının Etimolojik Sözlüyü. Hasan bay Hadi
ağaç, -cı  . 1. bit. b. Meyve verebilen, gövdesi odun veya kereste olmaya elverişli bulunan ve uzun yıllar yaşayabilen bitki. 2. sf. Bu gibi bitkilerin gövdesinden ve dallarından yapılan: Ağaç tekne.  Türkçe Sözlük 
akalūtu  tree ;
angāšu :  1) a plum , a plum-tree ; 2) : a pear ;
armannu [ apricot tree (?) , apricot , kind of pomegranate , "mountain apple" ; : branch used as a drug , kernel used as perfume ;
ašūḫu :  pine-tree. AKDI
ağaç işum, ğeš. SNAX
ağaç  Sansk. ağaçça. Korhan Kaya
ĝiš wr. ĝeš; mu;u5 "tree; wood" Akad.  işu. TPSD
giş (Süm.) ağaç. Akkad dilinde iş (ağaç) şeklinde kullanılmıştır. Türk dili EGİŞ (EGİS) islah edilmiş bitki (Kazak, Uygur.) EG ekmek serpmek fiilinden türemiş isim. Meyve ağacının temel ıslah edilmiş bitki olduğu devirlerde EGİŞ (AGİŞ) in meyve ağacı manasında kullanılması ihtimali var. Sonraları şekil körlenmiş ve taşıdığı mana umumileştirilmiştir. AGAŞ-AĞAÇ, IGAÇ-AĞAÇ (eski Türk sahası). Olcas
 ki-en-gi id2-ba a šu bi2-ba ĝiš gu2-ba mu-zig3. ETCSL C.2.4.1.3-83
dḫu-wa-wa tir-bi-ta saĝ ĝiš ra-ra-za. ETCSL C.1.8.1.3-12
ĝiš ḫur-saĝ-ĝa2 ĝišal-la-nu-um-ma. ETCSL C.5.5.4-91
en gal den-ki-ke4 e2 […]-ga-ni ĝiš mu-un-ši-kar2-kar2. yüce efendi Enkinin evi ..[nde] .. onun penisi yükseldi / havalandı’ETCSL. c.1.3.1-11
ĝiš im-ma-ta-ĝar. ‘ağaçları getirmek/ yerleştirmek’Silindir A.7-14
fešgar ĝiš nu-zu kuš-ba mi-ni-durunx(KU.KU). ‘Penis bilmeyen/ erkek bilmeyen  dişi oğlakları yakaladı / getirdi/ onları bir kurban olarak sundu’Silindir A.8-9
ĝišĝišnimbar. ‘Hurma ağacı, dalı, palmiye’ETCSL. c.1.3.3-76
ki-ba ĝiš-an-dul3 1(DIŠ)-am3 i3-gub. ‘bu yerlere koruyucu gölgelik olarak bir ağaç dikti’. ETCSL. c.1.3.3-108
ĝiš3 im-zi-zi dub3 im-nir-re. ‘kaldırıp penisi boşalttı/ fışkırttı’. ETCSL. c.1.1.3-253
Ağaç sözcüğü sümerce giş, gi, ğeş kökenlidir. Akadca ve Eski türk dillerine yayılmıştır.

ağıl amaş (Süm.);  ağıl, ahır, kümes, mandıra.
amaş : agıl. Ağıl, koyun yatağı, koyun pisliği.schafhürde, umfriedung, stall. STDT
amaş/a-maş : ağıl, kümes, mandıra. Akad. supurum. SNAX
ağıl ‘Koyun barınağı’ – Sümer. amaş (Tuna, 16)           EAT; ağayıl, ağıl.
                ägıl (Trkm.)
                agıl (Az.)
                ağıl (Özb.)
                ail (Tel.)
                aul (Tara., Kzk., TatK.)
                ăl (Yak., Şor., Sag., Koyb., Kaç., Kız.)       ajil (Moğ.)
                ayıl (Tel.)
                ail (Alt., Tel., Kırg.)
                ağıl (Blg.)
                ǒl (Mac.)
    aul (Çer.)
    ayl (Rus.)
   ägel (Fars.). TUGÜ.
ağıl (ayıl) : mandıra, tavar ve koyun sürüsü toplanıp yuvarlak durduğu halda etrafına çekilen muhavvita, hatire, havlu, kurs-i kamer. — Viehhof; um eine Schafheerde gezogene Mauer; Hof; Mondscheibe. ÇAOS
ağıl Fa. ağıl (hayvanların yattığı yer) dan. Fa. ağal, ağıl biçiminde geçen bu sözcük G.Doerfer ve Eren’e göre Türkçedir. İZEY
ağıl < ‘koyun ve keçi sürülerinin gecelediği, çit veya duvarla çevrili yer’ – Tkm. ağıl. Özb. ağıl, Şor, Sag. Koy, Kaça, Kzl. al ‘dorf, Jurtengruppe’. Kzk., TatK., Tara. aul 1. ‘Aul, Jurten die an einer Stelle zusammenstehen’; 2. ‘Dorf’, Çağdaş diyalektlerde ağıl yanında kullanılan ayıl (>ail) biçimi Moğolcadan alınmıştır (Ligeti). Tel. ayıl, >Alt., Tel., Krg. ail 1. ‘Jurte, Filzzelt’; 2. ‘Dorf, aul’. Krg. ayılavul’.
Eski çağlardan başlayarak kullanılır (ağıl). Orta Türkçede ağıl ‘koyun yatağı’ olarak geçer. Eski Kıpçakçada da ağıl biçimi kullanılır. Kökünü bilmiyoruz. Bilimsel yayınlarda Türkçe ağ kökünden geldiği sık sık dile getirilmiştir. Moğolcada ayil ‘family, household, settlement, group of tents’ biçimi Türkçeden kalma eski bir alıntıdır. Türkçe ağıl biçimi Moğolcada ağıl>ağil gibi ara duraklardan geçerek ayil'e çevrilmiştir. Türkçe ağıl biçiminin Moğolca ayi’den geldiği yolundaki görüş yanlıştır. Macarca falu, Vogulca pawl, Ostyakça pogıl gibi biçimlere birleştirilmesi tartışmaya açıktır. Türkçeden belli başlı komşu dillere de geçmiştir. Eren.
ağıl  [ETü] agıl hayvanların barınağı << Atü. *āgıl ● Karş. avlu < Eyun. aulē . Gerek Eski Türkçe gerek Grekçe biçimlerin İrani bir dilden alıntı olması güçlü ihtimaldir. NETS
avlu Tr. avlamak (toplanmak, toplamak, birikmek). Evlerin önünde bulunan çevresi sarılı düz alan. Evin giriş bölümü, giriş kapısının önündeki alan. Anadolu halk ağzında avul-ağıl sözcükleri avlu, toplanma yeri, çevresi, çevresi sarılmış olan ağıl anlamındadır. Lat. aula  avlu, Gr. aule avlu. EREN
amaš wr. amaš; e2-maš; a maš; e2amaš "sheepfold" Akad. supūr. TPSD
ağıl  1. Evcil küçükbaş hayvanların barındığı çit veya duvarla çevrili yer 2. Bazı yıldızların, özellikle ayın çevresinde görülen geniş ve aydınlık teker, ayla, hale. 3. sin. ve TV Bazı görüntülerdeki çok ışıklı cisimleri çevreleyen ışıklı teker.   Türkçe Sözlük 
ağıl    < ET agıl: ağıl.  ağış bağlamak: sürüyü yatırmak.   Türkçe Sözlük

ahbap
ahbap < Ar. Ahbap (habib) sevgililer, sevmek, hibum dostlar hubb <#hbb sevme, dost olma < Akad. habu sevmek hibum (sevgili) > Asur. hapu, ha.a.bu > İbr. ahab – habip. ŞİMŞEK
ahbapAr aḥbāb أحباب  [#ḥbb afˁāl çoğ.] sevgililer, dostlar Ar ḥabīb حبيب  [sf.] sevgili, dost. NETS
habipAr.   ḥabīb حبيب   [#ḥbb2 faˁīl sf. ]     sevgili, dost Ar. ḥabba حبّ sevdi. NETS
ahi kardeş. Ahī-Assur Aššur is my brother ahu, ahhutu   kardeş, brotherly relationship, brotherliness, position of a brother group of persons of equal status. kardeşlik ilişkileri, kardeşlik, eşit statülü bir kardeşlik  grubu. TASD
aḫ abi :  uncle , father' s brother
aḫ ummi :  maternal uncle , mother' s brother
aḫāt aḫi * :  brother' s sister
aḫḫūtu :  brotherhood ; sisterhood
aḫû (2) :  (Gt) : to become brothers , to befriend , to fraternize , to make friends , to pal up ;
aḫu :   a brother. AKDI
akı ar. ah (kardeş). Osmanlıcada ahı/akı. İZEY
ahu wr. šeš "brother; junior worker, assistant" Akkad. ahu . TPSD
ahi Anadolu’ya özgü bir örgütlenme biçimine verilen ad < Ar. ahi kardeşim < ah kardeş. Aram. ahā, İbr. ah < Akad. ahum kardeş. ŞİMŞEK
Proto-Afro-Asiatic: *ʔaḫ(w/y)-
Meaning: brother
Semitic: *ʔaḫ(ʷ)- 'brother', *(ʔa-)ḫVw-at- 'sister'
Western Chadic: *ʔahy- ~ *yahV-nV 'uncle' 1, 'brother' 2
Central Chadic: *ʔaḥiy- 'son'
Proto-Semitic: *ʔaḫ(ʷ)- 1, *(ʔa-)ḫVw-at- 2
Afroasiatic etymology: Afroasiatic etymology
Meaning: 'brother' 1, 'sister' 2
Akkadian: aḫu 1, aḫātu 2 (CAD A1, 195, 171; AHw, 21, 18)
Ugaritic: ʔaḫ (also ʔiḫ, ʔuḫ) 1, aḫt 2 (DUL, 34, 41)
Phoenician: ʔḥ 1, ʔḥt 2 (T, 10, 11)
Hebrew: ʔāḥ 1, ʔāḥōt 2 (KB, 29, 31)
Judaic Aramaic: ʔaḥā (ʔāḥā) 1, ʔăḥātā 2 (Ja., 38, 42)
Syrian Aramaic: ʔaḥā 1, ḥātā (pl. ʔaḥwātā) 2 (Brock., 10)
Mandaic Aramaic: aha 1, ahata 2 (DM, 8)
Arabic: ʔaḫ- 1, ʔuḫt- 2 (BK 1, 17, 18)
Epigraphic South Arabian: ʔḫ 1, ʔḫt 2 (SD, 4, LM, 3, Ricks, 8)
Geʕez (Ethiopian): ʔǝḫǝw, ʔǝḫʷ 1, ʔǝḫǝt 2 (LGz., 13)
Tigre: ḥu 1, ḥǝt 2 (LH, 51, 81)
Tigrai (Tigriñña): ḥaw 1, ḥawti 2 (Bass., 431)
Amharic: ǝt, ǝhǝt 2 (K, 1206)
Argobba: äḥ 1, ǝhǝd 2 (LArg., 189)
Harari: ǝḥ 1, ǝḥit 2
East Ethiopic: ZWY ǝ̄t 'sister' (LGur., 102). Note also ǝ̄n 'brother' (LGur., 55) SOD ätit 'sister' (LGur., 102)
Mehri: Cf. ɣâ 1.NODI
ahi  kardeşim. Anadolu'ya özgü bir örgütlenme biçiminin mensuplarına verilen ad .~ Ar. ˀaχī أخى [#aχw] kardeşim < Ar. ˀ أخ erkek kardeş (= İbr./Aram. ˀaχ אח   ahilik. NETS
ahum. Kardeş.  šeš. SNAX
ahi hlk. Kardeş. öz.  (ahi:) Ahilik ocağından olan kimse.   Türkçe Sözlük 
ahi – akı : (Bk. T.Gülensoy, ‘Ahi mi? Akı mı?’. Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik Sempozyumu, 2004, Bildiriler, s.451-452.
aḥu brother. TASD 
 Ahi sözcüğünün kökeni Akadca “kardeşim” anlamına gelen “ahu”dur. Akadçadan diğer birçok dile geçmiştir. Türkçe’de de akı sözcüğü vardır “cömert, eli açık” anlamına gelir.
Bkz. abla, aga, ağa, ana, anne, baba, ata, dede,  ebe,  emmi, mama,  pap,  ümmü, ümmet, valide

ahir sonraki, son < Ar. ā¥ir son, sonuncu . Akad. aḥāru arkada olmak, geri kalmak, geç, sonra olmak. Şimşek
ahirAr. āχir آخر  [#Aχr fāˁil fa.] geç, son, sonuncu Ar. aχar آخر öte, öteki. NETS

ahkam < Ar. aḥkām (hükm. çoğ.) yargılar < ḥkm yargılama, karar verme, hükmetme, egemen olma, güçlü ve pek olma < Akad.  ḥakāmu bilmek, anlamak, kavramak, bildirmek. Şimşek
ahkamAr. aḥkām أحكام  [#ḥkm afˁāl çoğ.]   hükümler Ar. ḥukm حكم yargı. NETS
hüküm Ar. ḥukm حكم  [#ḥkm fuˁl msd.] 1. yargılama, 2. yargı, karar, emir, kanun < Ar. ḥakama yargıladı, hükmetti. NETS

akar / agar < a ĝar (Süm.);
a ğar/agar2/ a-gar3/ agar4: sulanmış tarla, otlak. çayır, çimen. Akad. ugarum. SNAX
a ĝar wr. a ĝar "to irrigate" Akad. rahāşu  (a[water] + ĝar[place]). to flood SSED.
agar (Süm.) Acker (tarla, ekin). Fritz Hommel
a--ĝar "überschwemmen, abspülen" rahāsu
a gar | Flückiger,  ("to irrigate")
a-ĝar ("überflutet")
a-ĝar # a-gar3 "Feld"
A.ĜAR ("eine wässerige(?). SUZE
ak[mak; [ETü] UyB<1000 ak-="" akmak.="" b="" nbsp="" s="" v="">NETS
 
akar ~ Ar. ˁaḳāعقار [#ˁḳr] gelir getiren mülk. NETS
a-kar überflutet. Çoşkun sel. Sular altında. B.übner/Gerey. Akar(suw), akar (DLT)
akar; Ar. akar, akaret, kira aqarum
; bir evi, hayvanı veya insanı kiralamak, Aram. agra.  Şimşek, 2007
akar. Ar. Gelir getiren, kazanç sağlayan nesne, tarla, işyeri. İZEY
akar tr. Akmak, akan, akmakta olan, akıcı, akışlı çay, dere, ırmak. İZEY
ad-ĝar "Ackerland".  Akkad. ugāru. SUZE
a-ga2-ga2: (Süm.)  su altında kalmak, su basmak, yıkamak. rahaşum
a-gar (Süm.) ugarum çayır, otlak, mera, tarla
a-ga-am/am3: havuz, gölet, bataklık, sazlık. agammum. SNAX
akar Eski Hintçe ajras “otlak, yaylak” kelimesiyle Yunanca agrόs, Latince ager, Gotça akrs (Alm. Acker) “tarla” arasındaki ilişki şudur: Başlangıçta otlak olan yerler, tarıma, toprağın işlenmesine geçildiğinde tarla yapılmıştı. “otlak”ın gerçekten eski anlam olduğu *agros kelimesinin her yerde “hayvan sürmek, hayvancılık yapmak” anlamına gelen Eski Hintçe ajati, Yunanca ágei, Latince agit fiilinden gelmesiyle ispatlanmaktadır. Dil Denen Mucize. Walter Porzig. TDK Yayını: 617
akar (ağar) : taife-i etrakdan bir kabile ismi dir. — Name eines türkischen Stammes. ÇAOS
agar wr. a-gar3; agar4; agar2; agar3; a-da-ar "meadow" Akad.  ugāru. TPSD
ugarum  grassland, meadow, arable land. A.GAR
. TASD
akar agāru  to hire, rent, Cf. agru. Arabic : karā  كَرا «hired», agru :  hired man ; hireling. AKDI
akar    Ar. ¤a®¥r  (I) a. (aka:rı) esk. Kiraya verilerek gelir getiren ev, dükkân, tarla, bağ vb. mülk, akaret.   Türkçe Sözlük  
akar ,Ar. akār, akāret kira < akad agāru, bir evi hayvanı veya insanı kiralamak. Aram. agrā . akaret. Şimşek
 a-gar3 gal-gal-e X [(X)]-na nu-un-[X]. ETCSL. C.2.1.2-24
a-gar3 sig7-sig7-ga-bi um-ma-te. ETCSL C.1.1.3-92
ur-saĝ en šag4-tum2 a-gar3 ur maḫ kur sud-da. ETCSL C.4.19.1-1
a-šag4-ga še gu-nu a-gar3-ra nu-si-si. tarlalar ve çayırlar arpa ve ketenle dolmazdı’. ETCSL. c.4.05.1-121
a-gar3 sig7-sig7-ga-bi um-ma-te. ‘yeşil çayırlara yaklaştığımda’ETCSL.c.1.1.3-92
Akar/akaret  sözcüğünün kökeni Sümerce a-gar’dır. Sulanan tarla, çayır,  gelir getiren anlamındadır.

akıbet < Ar. aqibat arkadan gelen şey,  son, sonra  < aqıb ardından gelen  şey, < Ar. aqaba ardından geldi, takip etti < aqıb ardından gelen < Ar. aqb topuk < #qb ardından gelme < Akad. eqbu topuk, ökçe, bir şeyin geride kalan kısmı. ŞİMŞEK
akıbetAr. ˁāḳiba ͭ عاقبة  [#ˁḳb fāˁilaͭ fa. f.] ard, son, sonra Ar. ˁaḳaba عقب ardından geldi, takip etti Ar. ˁaḳb عقب topuk. NETS






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder